Kazanamadım. Kazanamadım. KA-ZA-NA-MA-DIM! Beynimin içinde yankılanan sadece bu kelimeydi. Üniversiteyi kazanamamıştım. O kadar emeğim boşa gitmişti. Ya da tamam bu kısım yalandı. Çok emek harcamamıştım ama yinede kazanmalıydım. Şimdi bilgisayarın ekranına bakarken suçluluk hissetmem gerekiyordu. Hissetmiyordum. İçimdeki şeytan çok rahattı. Beni tüm kötülüklere şevkedende o lanet şeytandı zaten. Ben kafamda bu kadar şey düşünürken kafamı kaldırıp anneme bakmayı akıl edebildim. Hayal kırıklığı? Mutsuzluk? Belki biraz öfke? Evet, şuan gözünün içinden okuyabildiğim tüm duygular bunlardı. Sesimi bulup konuşmam gerekiyordu. Boğazımı temizledim, sessiz olmaya çalışarak.
"Anne, ben... Anne ben çok üzgünüm." dedim yavaşça. Bilgisayar ekrarına takılı kalmış gözlerini bana çevirdi. Kızıp kızmadığını algılayamıyordum. Konuşursa anlayabilirdim belki.
"Ben de üzgünüm tatlım. Seninle daha çok ilgilenip yardımcı olmalıydım. Hepsi benim suçum. Ama üzülme. Daha 18 yaşındasın. Tekrar hazırlanırsın. Hem okul yok, sadece dershaneye gidersin ve çok çalışırsın." dediğinde ise yıkıldım. Çünkü beni azarlamalıydı. Kızmalıydı. Suçlamalıydı. Ama beni, kendisini değil. O böyle kendisini suçlayınca tüm rahatlığımı kaybettim. Suçlu olan bendim. Gözümden seri bir şekilde akan yaşlara engel olamadım. Annem beni kendine çekerek sarıldı. Bu daha çok sıktı canımı. Teselliye ihtiyacım yoktu, güçsüz değildim ben. Çalışmak yerine ya kızlarla gezmiştim ya da Yiğit'le sürtmüştüm bir yerlerde. Ağlayıp kendimi acındırmaktan nefret ederdim. Şuan tamda bunu yapıyordum. Annemin kollarından kurtulup "Biraz yalnız kalmak istiyorum anne." dedim. Sadece kafasını sallayıp çıktı odadan. Bende bilgisayarın başından kalkıp yatağıma uzandım. Telefonumun bir yerlerde hissediyordum. Elimi yastığın altına atıp anında buldum telefonumu. Yiğit arıyordu.
"Alo, aşkım nasılsın?" Mutlu muydu lan o? Sesi çok iyi geliyordu. Kesin kazanmıştı.
"İdare eder, sen nasılsın?
" Çok iyiyim sevgilim. Osmangazi Üniversitesi Bilgisayar Mühendisliği'ni kazandım. Şuan benden iyisi olamaz. " İBNE! Ben onunla gezdiğim için sınavı kazanamamıştım ama o kazanmıştı. Tam bir ibne!
"Sahi sen nereyi kazandın aşkım?" Sonunda beni hatırlayabildi.
" Cehennemin dibi üniversitesi itfaiyecilik bölümü. Nasıl? Yangınları söndüreceğim. "
"Aşkım, ben çok üzgünüm. Ama üzülme. Tekrar hazırlanırsın." Önce ben çok üzgünüm diyor sonrada üzülme diyor. Gerizekalı.
"Gerçekten mi? Ben bunu hiç düşünmemiştim. Çok sağol. " diyip telefonu suratına kapattım.
Belki onun bir suçu yoktu ama sinirlenmiştim işte. En iyisi kızları aramaktı. Belki onlar kazanmıştır da biraz mutlu olurdum.
"Hahahha. Seni pis yalancı. Onlar kazanırsa mutlu olacağını mı sanıyorsun? Yalnız kalacaksın, aptal. " Evet bunu söyleyen Alev'di. Alev kim mi? İçimdeki sürtük-şeytan- veya her neyse o. O ismi ona ben koymuştum. Bu ismi ona uygun görmüştüm. Çünkü ismi Zeynep olan bir kişinin bu kadar sürtükçe fikirleri olamazdı, öyle değil mi?
Alev'in daha fazla konuşmasına izin vermemek için hemen telefonumda '1 Numaralı Sürtük' ismini bulup aradım.
"Efendim. " sesi ağlamaklıydı Cansu'nun. Bu sınavı kazanamadığı anlamına mı geliyordu? Alev yavaşça oturduğu yerden kalkıp göbek atmaya başladı. Sürtük Alev!
"Nasılsın diye sormak için aramıştım ama ses tonuna bakılırsa pek iyi değilsin. "
"Kazanamadım Zeynep. Annem beni nasıl ezdi bilemezsin. Çok moralim bozuk. Bize gelebilir misin?"
"Ta-tamam gelirim birazdan. Üzülme ama sonuçta yalnız değilsin. "
"Sen de kazanamadın öyle değil mi? "
"Evet, maalesef. Her neyse Sıla'dan haberin var mı?"
"Yanımda o şimdi. O da kazanamadı. "
"Tamam, annemden izin alıp geliyorum ben. "
"Bekliyoruz. " dedi ve telefonu kapattı. Sıla, ben ve Cansu. Üçümüzde kazanamamıştık. 13 yıldan sonra ayrılır yollarımız diye düşünürken yine yanılmıştık. Kader bizi yine bir arada tutmuştu.
Hemen üzerime bir şeyler geçirip annemden zorda olsa izin aldım. 3 sokak aşağımızda oturan Cansu'nun evinin yolunu tuttum. Kapıyı çaldım.
"Hoşgeldin." diyip burnunu çeken Cansu hemen sarıldı bana. Hoşbuldum diyemeyecek kadar moralim bozuktu. Daha akşam yüzleşmem gereken bir babam vardı. Bu yüzden "Annen evde mi?" diye sormayı tercih ettim. Şuan Fatma teyzeyle karşılaşmak en son istediğim şeydi. Onun sorularını çekemezdim.
" Sılalara gitti. Sanırım anneni de çağırıp bizi çekiştirecekler. " Hafifçe tebessüm ettim. "Her zamanki gibi yani. " dedim ve içeri geçtim. Sıla'yı ağlarken bulurdum sanıyordum ama o oturmuş bana gülümseyerek "Naber güzellik? " dedi. Sinirden dengesi bozulmuştu herhalde. Şuan onun ağlayıp "Ben size ders çalışalım demiştim" demesini bekliyordum. Kısaca "İyi. " dedim.
Kahvelerimizi yapmış, klasik yuvarlak masamızın etrafında toplanmış, kritik yapıyorduk. Daha doğrusu Cansu'nun fikirlerini ve planlarını dinliyorduk.
" Aslında aklımda bir plan daha var." dedi Cansu. Umarım bu aptalca değildir diye düşünüyordum. Sabahtan beri saçma sapan gelecek planları yapıyordu. Biz onaylamayan bakışlarla ona bakınca da tamam vazgeçtim diyip yeni bir fikir sunuyordu. En sonki fikri ise evlenmekti! Yaşlı bir adam bulup evlenecekmiş. Tabii adam zengin olmalıymış falan filan. Şimdiki fikrini duymak bile istemiyordum. Gittikçe saçmaladığını düşünürsek şimdi bir genelev kuralım diyebilirdi.
Sıla pes etmiş bir şekilde "Tamm dinliyoruz." dedi. Ve Cansu başladı konuşmaya.
" Geçen sene teyzem vefat etmişti, hatırlıyor musunuz?" Sıla ile birlikte kafalarımızı salladık. Nasıl unutabilirdik Cansu'nun o hallerini. Teyzesini çok severdi. O ölünce yıkılmıştı resmen. Teyzesi de onu çok severdi. Hatta evini ve arabasını ona bırakmıştı miras olarak. Tabii o sıra cenaze masrafları dolayısıyla arabayı satmak zorunda kalmışlardı. Evde kiradaydı, parayı sadece Cansu alıp okul masrafları için kullanıyordu.
Biz kafalarımızı sallayınca Cansu devam etti.
"Kiracı bu ay evden ayrıldı. Artık ev boş." diyip göz kırptı.
"Ee?" dedi Sıla benden önce davranıp.
" İstanbul inanılmaz bir şehir. Eğitim koşulları her yere göre daha iyi. Dershane eğitimleri buradan bin kat daha iyi. Burada o kadar zaman harcasak da İstanbuldaki kadar iyi bir eğitim alamayız. Yani ben diyorum ki..." diyip önce Sıla'ya sonra bana bakıp devam etti.
"Valizleri toplayın. İstanbul'a gidiyoruz!"
İstanbul...
Çok ani bir kararla başladım bu hikayeye. Umarım beğenirsiniz. İyi okumalar :)
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Bütün Kızlar Toplandık!
Ficção AdolescenteBir o kadar basitti ki denklemleri… İki o kadar güçsüzdü ki eklemleri… Üç kontrol etmek bebek işi… Yormadan? Sormadan? Yormadan? Sormadan?!