Bir elini enseme koyup sanki dahası mümkünmüş gibi iyice kendine yapıştırdı beni. O kadar sert öpüyordu ki birazdan dudaklarımı hissedemeyeceğimden emindim. Ama artık karşı koyacak gücüm kalmamıştı. Bir iki kez ittirmeye çalışsam da başarılı olamamıştım. En sonunda dayanamayıp dudaklarımı araladım. Sanki bunu bekliyormuş gibi dahada sertleşti öpüşmemiz. Öpüşmemiz? Ben henüz onu öpmüyordum ama henüz.
Birden bende karşılık vermeye başladım. Lanet olsun. Daha ne kadar dayanabilirdim ki zaten? Ellerimi kaldırıp boynuna doladım. Benim karşılık vermeye başlamamla öpüşü yumuşamıştı. Hissediyordum. Gerçekten o kadar yumuşak ve derindi ki hissediyordum.
Daha önce birkaç kez Yiğit'le öpüşmüştüm. Utandım. Bu bambaşkaydı. Bunu hissediyordum, diğerleri gibi değildi. Bu gerçekti. Bu tamamen benimdi. Çünkü o sevdiğim adamdı.
Sevdiğim adam...
Dahası var mıydı bilmiyorum ama dahasını istiyordum. Yağız'ın tek dokunuşuyla içimdeki Alev hayat bulmuştu. Uzun zamandır sesi soluğu çıkmıyordu ama bugün sahalara hızlı bir dönüş yapmıştı.
Duyduğum öksürük sesiyle elim ateşe değmiş gibi hissettim. Allah'ım, basılmıştık!
Hemen Yağız'ı omzundan ittim. Arkamı dönmeye cesaretim yoktu ama biliyordumki Aras ve Cansu sırıtarak bize bakıyorlardı. Rezillik diz boyu! Ne yapacaktık biz şimdi?
En sinir bozucu olansa Yağız'ın hareketleriydi. Sanki hiç basılmamışız gibi bana gülümseyip göz kırptı. Ahmak! Tabii, her gün başka çiçekten bal yapıyordu, onun için endişelenecek bir durumu olmadığı kesindi. Bu düşüncem her ne kadar beni çileden çıkarsa da umursamamaya çalıştım.
Aras ve Cansu gelip oturdular. Suratlarına bakasım gelmiyordu ama yapacak bir şey yoktu. Kafamı hafifçe kaldırdım ve gözlerim Cansu'nun gözleriyle buluştu.
Normal bir insan bu gözlere bakarak hiçbir şey anlamayabilirdi ama ben anlıyordum. Mesela şimdi Cansu gözleriyle bana şunlardı söylüyordu:
"Aranızda bir şey yok?" Tek kaş kaldırılmış surat ifadesi
"Tam sürtük olun çıktın başımıza. " Özürlü gibi sırıtan bir yüz ifadesi
"Şimdi Aras var diye bir şey söyleyemiyorum, evde görüşeceğiz. " İtiraz kabul etmeyen surat ifadesi.
İşte bu küçücük iki yuvarlak şey bana bunları söylüyordu.
İşin kötü tarafı, cidden sürtük gibi davranıyordum. Çocuğun Halay'ı vardı. Ama o beni öpmüştü. Vay ibne! Demekki benle sevgili olsa gidip Halay'ı öpecek. Düz mantık böyle söylüyordu.
Sinir katsayım gittikçe yükseliyordu. Basiti gösterecekmiş! Çıkarcı pezevenk. Aras ve Cansu gelmeseydi ben gösterirdim ona basiti.
"Sallama Zeynep. Çocuğun üzerine saldırmadığın kaldı bir. O seni öptü, senin dudaklarda armut topladı zaten. " Evet, bunu söyleyen mantıklı yanımdı. Mantıklı yanımı her zaman severdim. Çünkü ne zaman bir aptallık yapsam o beni uyarırdı. Ben dinlemezdim ama o yinede uyarırdı. Önemli olan ana fikirdi zaten.
Yağız bir öpüşüyle kendi oksijenini bana depoladı olsa gerek, yoksa bu kadar fazla saçmalayamazdım? Ya da benim oksijenleri çalıp beni havasız bırakmıştır. Allah'ım neler saçmalıyordum ben?
Hayır, herkes susmuş birbirine bakıyordu. Kendimi bir an kız isteme töreninde gibi hissettim. Önce derin bir sessizlik. Sonra ayıp olmasın diye konuşmaya çalışan kızın ebeveynleri. Arkadan gelen çocuğun kibar ebeveynleri ve her zaman aptalca şeyler söyleyen bir akraba.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Bütün Kızlar Toplandık!
Novela JuvenilBir o kadar basitti ki denklemleri… İki o kadar güçsüzdü ki eklemleri… Üç kontrol etmek bebek işi… Yormadan? Sormadan? Yormadan? Sormadan?!