'Siz son şansımızsınız.'
Halüsinasyonlar gördüğünün farkındaydı ama buna karşı koyamıyordu. Bir adamın ona iğne yaptığını canını yaktığını görüyordu. Sonra bir gölge gördü. Burası yaşadığı şehir olmalıydı. Gölgenin peşinden gitti. Sokaklardan geçiyorlar. Çatıları aşıyorlardı. Çatılardan nasıl zıpladığına şaşırmıştı ama zıplıyordu ve önemli olan buydu. Siyah çatılı bir evden ara sokağa kaydı. Gölgenin sahibi burada olmalıydı. Her yere baktı ama yoktu. Çatıdan kaydığı yer çöplerin bırakıldığı bir çıkmaz sokaktı. Gözleri buğulanıyordu. Bayılacak mıydı? Gölge onu yenmiş miydi? Yere düştü. Biçare gözleri son anda odaklandı ve duvardaki yazıyı okudu.
'Bunu bize neden yaptın?'
-
Deniz halüsinasyonlara nihayet son vermişti. Utku kafasını tutarak,
'Ne oluyor?' dedi.
Herkese mi olmuştu? Deniz kendini toparladı başının ağrısını umursamadı ve,
'Ne gördünüz?' dedi.
Eylül etrafı inceliyordu.
'Hey millet ağaçlara bakın. Sararmışlar.'
Deniz kafasını kaldırıp, etrafa baktığında ağaçların yapraklarından arındığını yerlerin sarı yapraklarla dolduğunu fark etmişti. Bir anda sonbahar mı olmuştu? Çok mantıksızdı. Bunun sona ermesi için her şeyi verirdi. Yukarı baktı. Bulutlar, bulutlar garip şekillere bürünmüşlerdi. Korkunç simaları vardı. Çocukken bulutlara baktığını hatırladı. Tekrar hatırlıyordu.
'Ağaçları bırakında şu bulutlara bakın.'
Diyerek odağı yukarı çekti. Bulutlar hareket ediyorlardı. Deniz hiç bu kadar korktuğunu hissetmedi. Aklına korktuğu anlar geliyordu ama bulutlar sanki o anları, korku dolu o anları şekil almış gibilerdi. Korkunç yüzleri, akıldan silinmeyecek kahkaha ağızları vardı.
'Hadi gidelim!'
dedi ve tekrar koşmaya başladılar. Sanki hepsi çok korkuyordu. Yardıma gittiklerinde koştuklarından bile hızlılardı. Bunun nedeni korkuydu. Kızın neden çığlık attığını anlamıştı Deniz.
Neler oluyor anlamak zordu. Tek bildiği koştuklarıydı ve nereye koştuğunu bile bilmiyordu. Çaresizlik bu olmalıydı. Sararmış yaprakların koşarken çıkarttığı sese odaklandı Deniz. Sonra grubu durdurdu.
Koray yanına yaklaştı.
'Yoruldun mu?' Deniz derin bir nefes aldı.
'Hayır hayır ayak seslerimiz. Sese odaklanın. Bu, bu, sanki biz koşarken başka biri daha koşuyor.'
Duyulmamak için aşırı kısık bir ses tonuyla söylemişti. Tekrardan koşmaya başladılar ama daha dikkatliydiler. Koray'da ağzıyla 'du-yu-yo-rum.' kelimesini hecelemişti.
Ne yapmalılardı? Deniz etrafa odaklanmıştı ve oldukça da ürpermişti. Dal kırılma sesi duyuldu ve arkalarına bir şey düştü.
Hızlıca başını arkaya çevirdi Deniz. Bu bir kız çocuğuydu. Daha çok küçüktü ve karşılarına geçmiş onlara sapan tutuyordu.
'Annem nerde? Anneme ne yaptınız?'
Eylül ona doğru yaklaştı ve eliyle sakin olmasını söyledi.
'Hey hey hey. Sakin ol. Sana bir şey yapmayacağız. Biz neden burada bile olduğumuzu bilmiyoruz. Anneni ise hiç görmedik.'
Elindeki sapanı daha da germişti. Kızın gözlerindeki düşünceleri görebildiğine yemin edebilirdi Deniz.
'Yalan söylüyorsun. Anneme ne yaptınız dedim.'
Eylül daha da yaklaştı ve,
'Beni vurmak istiyorsan vur ama beni vurmak çözüm değil. Sana zarar vermeyeceğim. Adım Eylül. Senin adın ne?'
Kızın karşısına eğildi ve sapanını eliyle indirdi. Kızın titrediğini fark etti ve saçını okşadı.
'Tamam sorun yok, sorun yok. Güvendesin. Rahatla.'
Kıza sarılmıştı ve kız da ona sarılmıştı. Onlara güvenmiş olmalıydı.
Kız başını kaldırdı ve Eylül'ün yüzüne baktı.
'Annemi bulmak zorundayım.'
'Tamam anneni bulacağız ama bize burası hakkında bilgi vermen gerekiyor. Neden annenle buradasınız. Başkaları da var mı?'
Kız umutsuzca,
'Doğduğumdan beri buradayım ve başka biri yok. Sadece annem ve ben varız. Dün ki gölgelerden beri annem eve dönmedi. Lütfen. Gölgeler gelmeden bulalım onu lütfen.'
Deniz araya girdi ve o da eğildi.
'Gölgeler derken ne demek istiyorsun?'
Cevap vermemişti. Deniz onun utandığını hissetti.
'Her birimiz seninleyiz. Bize güvenebilirsin. Öyle değil mi Eylül?'
'Evet bu bilgilere hepimizin ihtiyacı var. Anneni bulmak için.'
Kız kızarmış yanaklarını şişirdi ve gözünden akan yaşlarla,
'Gölgeler çok tehlikeliler. O y-yüzden biz sadece güneş dışarıdayken dışarıda takılırız.'
'Peki güneş gittiğinde ne yapıyorsunuz?'dedi Eylül.
'Güneş gittiğinde barakada kalıyoruz. Annem akşam barakaya dönmedi ve bu ilk kez oldu. Dışarıda bir gün geçiremezsiniz. Gölgeler ölümcüldür. Annem hep öyle derdi.'
Kızın ne kadar güçlü olduğunu anlamıştı Deniz. Bu yaşta birinin şırıl şırıl ağlaması gerekirken o olgun biri gibi davranıyordu.
Olayları sindirmeleri gerekiyordu.
'Bizi barakana götürmen gerekiyor. Belki annen geri gelmiştir.'
Uzun zaman sonra Utku'da konuşmuştu. Onun fikirlerine ihtiyaçları vardı. O olaylara dışarıdan bakabilen tek grup üyesiydi ve oldukça önemliydi. Kız umutsuzca bakarak,
'Tepeye çıkıyorduk. Bana kaçmamı söyledi. Oraya geri dönmeliyim. Tek başıma tepeye çıkamam. Bana yardım edin lütfen.'
Deniz ve diğerleri ne yapacağını biliyordu. O tepeye çıkmalılardı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Barış
Science FictionKim olduğunu dahi bilmiyorsun. Neden yaşadığını, neden nefes aldığını, neden konuştuğunu bilmiyorsun. Bilgiye açsın. Bir şeyler öğrenmek, bir şeyler yapmak zorundasın. Dünya hakkında en ufak bir fikrin bile yok. Sessizsin. Sana denilenleri yapmak, k...