❄Veda〳Kısım 11❄

56 20 3
                                    

BARIŞ'ın yazdığı bu mektup onları birazda olsa umutlandırmıştı. Yeni bir yer. Kulağa hoş geliyordu. Hiç zaman kaybetmeden işe başlamaları gerekiyordu. Her yeri arıyorlardı. Moloz parçaları, kırık raflar, yanmış kitaplar...

Duru Deniz'in yanına geldi ve oturdu.

'Bak ben bu kitabı okuyordum.'

Deniz kafasını Duruya çevirdi ve ona baktı. İyi ki burada olduğunu düşündü. Konsantrasyonunu topladı ve kitaba baktı. Yarısı yanmıştı ve okunamayacak bir haldeydi. 

'Kaşifin Güncesi mi ?'

'Evet çok güzel bir macera kitabıydı. Burada ki olayları o kitaba az çok benzetiyorum. Gerçi çok farklılar ama.'

'Kitaptan alıntı yaptıklarını mı düşünüyorsun ?'

'Bilmiyorum. Bu kitap çok farklı sadece bu tarz bir olay ama içinde biz varız. Her şeyi bir yana bırak ve dürüst bir şekilde söyle bu olanlar sana azda olsa zevk veriyor değil mi ?'

Deniz Duru'nun ne demek istediğini düşündü. Önce Yağız'ı ve diğer ölenleri düşündü. Sonra yaşadıklarını düşündü. Önceden hiç böyle bir hayatı yoktu. Sadece okulda bir kaç arkadaşı vardı ve genel olarak yalnızdı. Ama şimdi arkadaşları vardı ve bu yaşananlar azda olsa ona da zevkli geliyordu.

'Aslında haklısın. Ama hiç yaşamasak daha iyiydi.'

'Kesinlikle zaten ona bir şey demiyorum. Sadece iyi düşünmek istiyorum.'

'Ben de öyle ama bu çok zor Duru.'

Birbirlerine gülümsediler. O sırada Melih küreği bulmuştu. Yağızın bulunduğu yere doğru geçtiler. Deniz, Duru ve Eylül'ün görmesini istemedi ve onlar uzaktan izledi. Önce bir alan belirlediler. Orayı açtılar ve Yağız'ı içine attılar. İnsan psikolojisi bu anlarda gerçekten çok zorlanırdı ama onlar artık olanlara alışmışlardı ve bu sefer kimse ağlamadı fakat kimsede gülmedi. 

İşlerini bitirdiler. Çok acıkmışlardı. Havada bulutlar hakimdi ve soğuktu. Su içerek açlıklarını doyurmaya çalıştılar ve sonra mektup da yazanlara odaklandılar. Yeni bir yer. Kütüphanenin bulunduğu yer hafif yama bir dağın içinde bir çukurun en ortasıydı. Çimenlerin yanması ile bu daha da belli olmuştu. Diğer taraflar belli olmuyordu. Çünkü yükselen bir düzlük vardı ve Kütüphane aşağıdaydı. 

Grup tek tek ayrıldı ve birbirlerini görebilecek şekilde her taraftan yukarıya çıktılar. Denizin en yanında Utku ve Kemal vardı ama onlarla bile arasında oldukça mesafe vardı. Yukarıda ne vardı kimse bilmiyordu. Sadece Melih Selimlerle gitmişti ve oralarında çimenlerle dolu boş arazi olduğunu söylüyordu. Ama Melih sadece bir taraftan gitmişti ve mektupta yeni bir yer yazıyordu. Aramaya değerdi.

Yavaş yavaş yukarı çıkıyorlardı. Rüzgar kendini belli etmeye başlamıştı. Denizlerin bulunduğu yerin karşı tarafında Melih ve Koray vardı ve bağırıyorlardı.

'Yağmur geliyor !'

Yağmur mu? Gerçekten mi?

Yağmurun geldiğini fark ettilerse 5 dakikada sırılsıklam olabilirlerdi. Kemal'e baktı.

'Kütüphanede sığınalım Deniz.'

Deniz de bunu düşünmüştü ama artık korkak oynamak istemiyordu. Çünkü korkak oynadığında kayıpları artmıştı. Cesaretini topladı.

'Hayır yukarı çıkmalıyız.'

'Karşımızda ne var bilmiyoruz Deniz. Başka zaman da gelebiliriz.'

'Karşımızda ne olduğunu bilmediğimiz için çıkmalıyız. Artık risk almalıyız dostum. Kağıtta öyle diyordu. Bunu biliyorsun.'

Kemal Utku'ya baktı. Deli gibi esen rüzgar Utku'nun saçını sallıyordu. Kemal'in fikrini merak ediyorlardı.

BarışHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin