Kısma geçmeden ufak bir şey söylemek istiyorum. Kitabım ya da ben henüz keşfedilmedik. Bu yüzden size hiç olmadığı kadar ihtiyacım var. Okuduğunuz kısım hoşunuza gittiyse oylamanızı isteyeceğim. Kısım hakkında ki düşüncelerinizde yorumlarda kendine yer bulursa çok minnettar olurum. Her neyse size iyi okumalar diliyorum ve kitapla baş başa bırakıyorum.. ^^
-
Zorlu bir gün geride kalmıştı. Herkes uyanmıştı. Millet yüzünü yıkadıktan sonra son kalan parça ekmek ve sularını içmek için ortada buluşmuşlardı. Kütüphane o kadarda büyük değildi. Grup yemeğini yerken Eylül dün gördüğü rüyayla diğerlerini güldürüyordu. Bugün biraz serbest takılma kararı almışlardı. Deniz büyük ihtimalle yine etrafı dolaşacaktı.
-
Duru etrafı araştırırken yorulmuş bir şekilde kendi köşesine geçti ve kitaplardan birini seçip arkasına yaslandı. Kitaba oldukça odaklanmıştı. Yaklaşık 100 sayfa okumuştu ki ara verip etrafa bir bakış attı. Yerde oturduğundan köşedeki çıkıntıyı fark etmişti ve diğerlerini çağırdı. Grup hemen yanına geldi.
'Şurada bir çıkıntı var.'
Deniz oraya doğru adımlar attı ve küçük kilimi kaldırdığında orada gerçekten de bir çıkıntı olduğunu fark etti.
'Çok iyi tespit Duru.'
Duru gülümsedi. Deniz tekrar önüne döndü ve kapağı açtı. Kilitli değildi. Kemal
'Deniz, Yağızı da al ve bakın bakalım neler bulabiliyorsunuz. Ben de buraya sahip çıkayım.'
Duru bu fikri beğenmemişcesine atıldı,
'Ben buldum. Ben de geleceğim.' Deniz Duru'ya döndü ve,
'İçeride ne olduğunu bilmiyoruz.'
Koray rahatça,
'Bence abartıyorsunuz. Kitap deposu falandır.'
Bu mantıklı gelmişti ve öyle olduğunu ön görerek kızı da Deniz ve Yağızla birlikte kapaktan içeri yolladılar. Aşağı doğru uzanan merdivenlerden iniyorlardı ve içerisi kesinlikle güneş ışığı alıyordu. Aşağı indiklerinde onları karşılayan manzara oldukça hoştu.
Duru,
'Bitkiler mi? Aman Allah'ım bu çok hoş.'
Karşılarında duran küçük bir tarladan başka bir şey değildi ama su yerleri, güneş alması falan hepsi oldukça özel yapıldıklarının kanıtıydı. Oldukça emek verildiği açıktı. Girişte duvara kazınmış el ele vermiş iki birey vardı. Bu sembol ona tanıdık geldi. Daha dayanamayan Kemal içeri doğru seslendi.
'Ne varmış ?'
Deniz gülerek
'Kesinlikle hoşuna gidecek bir şey aşağı gelin ama önce biz çıkalım.'
Tarla çok geniş değildi bu yüzden Deniz, Yağız ve Duru yukarı çıkmıştı ve oldukça mutlu gözüküyorlardı. Aslında bu onlara haber edilmişti ama daha önceden bu çıkıntının burada olup olmadığını asla bilemeyeceklerdi. Dördü de bitkileri dikkatlice inceliyorlardı ve kesinlikle zarar vermek istemiyorlardı. Oldukça özenle yapraklara dokundular ve hepsinin yüzü gülüyordu. Pozitif enerjiyle dolmuşlardı. Domates,salatalık,bezelye ve köşede de üzüm bağı vardı. Güneşin batmakta olan ışığı burayı oldukça hoş bir mekan haline getiriyordu ama içerisi biraz dardı. Erkekler yukarı çıktı ve Duru aşağı indi. Kızlar büyüyen meyveleri topluyorlardı.
-
Saat oldukça geç olmuştu. Kızlar sebze ve meyveleri toplamıştı. Günün geri kalanında kitap okumuşlardı. Dışarı çıkmak için erken hissediyorlardı. Eylül çoktan uykuya dalmıştı. Kapıda yine o zil sesi duyuldu. Koray ve Kemal zarfı almaya gitti. Zarf yine aynı yerindeydi. Kemal bırakıldığı açının bile aynı olduğuna şaşırmıştı. Bu bazı şeyleri açıklayabilirdi ama kafasını buna yormadı. Geri döndüler ve Koray sesli bir şekilde mektubu okudu.
' ' BARIŞ ' '
Selam çocuklar.
Bugün 3.günü tamamladınız ve oldukça büyük gelişme sağladınız. Size sözünü verdiğimiz yemekler bitkilerdi ve onuda buldunuz. Gayet iyi gelişiyorsunuz fakat dün bulduğunuz kağıtları unutmayın. Notlarınız üzerinde düşünün. Bu arada kırılan camın dışında bir paket var onu alın. Şans sizin yanınızda olsun!
- Hayatta Kalanlar -
-Melih
-Duru
-Kemal
-Deniz
-Koray
-Yağız
-Eylül
Koray zarfı okuduktan sonra cama doğru yürüdü ve brandanın arkasında olan paketi aldı.
'Şaka yapmamışlar.'
Paketi içeri getirip bir masaya koydu ve eliyle yırttı. İçinde güneşin yerini gösteren saatler ve çikolatalar vardı. Deniz saatten çok çikolataya sevinmişti. Şekerli şeyleri ne kadar sevdiğini unutmuştu. Kendi payına düşen çikolatasını camdan dışarı bakarak yedi. İçinde anlatamadığı fırtınalar kopuyordu sanki ama dışına yansıyan sadece sessizlikti. Yapacağı bir şey yoktu. Beklemeye devam etmeliydi. Doğru an geldiğinde hazır olmalı ve buradan kaçmalıydı. Düşünecek ne kadar çok şey var diye geçirdi kafasından. Saatini sol koluna taktı ve bir köşeye geçip gözlerini kapadı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Barış
FantascienzaKim olduğunu dahi bilmiyorsun. Neden yaşadığını, neden nefes aldığını, neden konuştuğunu bilmiyorsun. Bilgiye açsın. Bir şeyler öğrenmek, bir şeyler yapmak zorundasın. Dünya hakkında en ufak bir fikrin bile yok. Sessizsin. Sana denilenleri yapmak, k...