❄Kaçış〳Kısım 22❄

27 9 0
                                    

Bu baş ağrısı da ne? Az önce uyumuyor muydum ben? Neredeyim böyle?
Duru gözlerini açtığında karşısında onlarla telefonda konuşan adam vardı ve ona bakıyordu. Nasıl? Nasıl burada olabilirdim?
Kafasını toparlardı Duru. Tek olmadıklarını fark etti. Onları izleyen bir sürü BARIŞ çalışanı ve yanında da arkadaşları vardı. Arkadaşlarından ayrılmamış olmak teselli armağanıydı. Gözleri hemen Deniz'i aradı. Onu yan tarafında göremiyordu. Kendini öne doğru atmaya çalıştı ve elleri bağlı olduğu için yere düştü. Alnı acımıştı. Adam onu tekrar kaldırdı.

'Arkadaşınız nerede?'

Denizden mi bahsediyordu? Kafası karışmıştı. Deniz onlar yakalanmadan kaçmış mıydı? Adama odaklandı üzerinde o meşhur BARIŞ sembolü vardı ve adam oldukça enerjik görünüyordu.

'Bakın size zarar vermek istemiyo--.'

Koray bıkmış bir şekilde sözünü kesti adamın.
'Bizi buraya siz yolladınız. Ne yapmak istiyorsunuz? Neden ailemi hatırlayamıyorum? Neden hiçbir şey hatırlayamıyorum? Bi de karşıma geçmiş yüzsüz yüzsüz arkadaşınız nerde diyorsun? Bu ne sıradaki oyun mu? Nereye sakladınız Deniz'i? Peki ya Leyla nerede? İki kardeş oyun mu yapıyorlar size? İnanalım mı yani bu saçma fikre?'

Adam şaşkın bir şekilde Koraya yaklaştı ve yüzüne bir fiske attı.

'Leyla kim? Dalga geçmek için yanlış adamla oynuyorsun.'

Yüzüne bir fiske daha attı ve sonra bir tane daha.

'Hoşuna gidiyor mu çocuk?'

Koray cevap vermiyordu. Adamın tuzağına kanmayacaktı. Onu eğlendirmeyecekti. Eylül dayanamadı ve 'Yapma' dedi. Sesi hiç olmadığı kadar merhamet doluydu.

'Lütfen bir şey bilmiyoruz. Bunu biliyorsun.'

Adam aldırış etmedi ve bir kere daha fiskeledi zavallı çocuğu.

'Dünyanın en sinir bozucu şeyi olduğuna bahse girerim.'

Koray eğdiği kafasını kaldırdı ve 

'Dünyanın en keyifli şeyi olmadığına da ben.' 

Adamın yüzüne tükürdü ve konuşmaya devam etti.

'Bu yaptığım bile daha keyifl--'

Adam hızla karnına bir yumruk sallamıştı zavallı çocuğun. Koray neye uğradığını şaşırmışcasına bağırdı ve 'Yeter!' dedi. Çok saçma davrandıklarını düşündü Duru. Daha şimdiden bu kadar kolay yakalandılarsa, onlar dünyayı kurtaracak kadar yetenekli olmamalılardı. Eğer buradan kurtulursa kararlarını tekrar ve tekrar düşüneceği kesindi. Teknik olarak kaderleri Deniz ve Leyla'ya kalmıştı. 

'Sizin için uğraştığımız her şey boşuna. Profesörün ölmesi yeterliydi. Şimdi kontrol bende. Sizin gibi şanslı ama gereksiz insanlardan ümidi keseli uzun zaman oldu.'

Eylül umutsuzca,

'BARIŞ eski amacına hizmet etmiyor mu? Dünyayı kurtarmayacak mıyız?'

Adam kıza doğru eğildi ve,

'Üzgünüm tatlım. Dünya şansını kaybetti. Her şey zaten yeterince boktan. Bırakta son zamanlarımızı güzel şeyler yaparak geçirelim. Her şey zaten yeterince boktan.'

Duru oldukça üzgündü. Çaresiz olmak, bir şey yapamamak. Çok zordu. Sadece ufacık bir yardım bekledi Duru. En ufak bir fırsat. O sırada arkalarından bir asker belirdi.

'Enerji kaybı yaşıyoruz efendim.'

Barınağı saran ışıklar sönüp yanmaya başlamıştı. Bazıları patlıyor, bazıları sönük yanıyordu. Beklediği fırsat bu olabilirdi. Bir şeyler yapmalıydı Duru. Adam grubun başına 4 adam dikti ve karanlıklara karıştı. Adamlar başındayken kaçma şansı yoktu. Olasılıkları hesaplarken elektronik silah sesleri duyuldu. Bir şeyler oluyordu. BARIŞ'ın kontrolünde olmayan şeyler. Dört adam yan yana birleşti ve birbirlerine bir şeyler söylediler. Sadece biri kaldı ve diğer üçü de karanlıkta kayboldu. Artık hiç ışık yanmıyordu. Etraf karanlıktı. Tek kalan BARIŞ elemanının kafasından seken bir ışık gördü ve adamın yere yığıldığını gördü. Bağırışmalar artmıştı.

'Sayıca çok fazlalar.'

'Yardım edin!'

Arkasında bir hareketlenme olduğunu hissetti Duru. Arkasına döndü ve bir çığlık patlattı.

'Hey hey korkmana gerek yok. Benim.'

Bu gördüğü Deniz'di. Geri dönmüştü. Onun için geri dönmüştü. Tabi ki geri dönecekti. Doğru insanlara güvendiğini biliyordu. Yanlış tarafta olmadığını.

Deniz bir alet çıkarttı ve kelepçelerine doğru tuttu. Bir 'tık' sesi duyuldu ve daha sonra ellerini kelepçenin alanından daha fazla açabildiğini hissetti. Kurtulmuştu. Kalktı ve Deniz'e sarıldı.

'Teşekkür ederim Deniz.'

Utku gülerek,

'Bizi de şu nalet kelepçelerden kurtarır mısın bay muhteşem?' dedi. Deniz hemen aletle onların kelepçelerini de açtı ve onu takip etmelerini söyledi.

'Hadi dışarı çıkmalıyız. Leyla'dan haberiniz var mı?'

Leyla. Demek ki ikisi beraber değildi. Sevinci kursağında kaldı Duru'nun. Leyla'yı bulmak zorundalardı. Leyla BARIŞ'ın elinde olabilirdi.

'Hayır o bizle değildi. Senle olduğunu düşündük.'

Deniz durdu ve 'Kahretsin' dedi. Konuşmaya devam etti.

'Onu bulmak zorundayım evet ama önce sizi zepline yetiştirmemiz gerekiyor.'

Deniz kulağına dokundu ve tekrar harekete geçti. Kulağında bir kulaklık vardı.

'Deniz birileriyle mi karşılaştın?'

Deniz kafasını salladı ve koşmaya devam etti.

'Bizi deniz kıyısından alacak kızla tanıştım. Onun yanına gidiyoruz. Eğer 15 dakika sonra yukarı çıkamazsak bizi almadan buradan geçecek ve bir daha geri dönemez.'

Duru anlamıştı ama aklına takılan bir şey vardı.

'Neden bir daha dönemiyor?'

'Çünkü BARIŞ'a bir siber saldırı yapılıyor ve birazdan tekrar kontrolü ele alacaklar.'

Bu söylediği çok ilginçti. Demek ki onlardan olan başka insanlarda vardı. Siber saldırı yapabilecek kadar bilgili insanlar. Hala şanslarının olduğunu biliyordu. Zamanında yetişebilirlerdi. Kapılardan birinden geçtiler ve karanlıkta yürümeye devam ettiler. Burası zifiri karanlıktı. İçeri girdiklerinde karşılarında meşale ile duran biri vardı. Oldukça korkunç görünüyordu.

'Hey, sen de kimsin?'

Meşaleli yürümeye devam etti ve bir süre sonra durdu. Deniz tekrar konuştu.

'Sana yardım edebiliriz.'

Meşalesini yüzüne tuttu ve onlara haykırmaya başladı.

'Bana yardım etseydiniz bu hale gelmezdim. İnsanları öldürdüler. İlaç bulmak yerine oyunlar oynadılar. Şimdi şu halime bak. Yaşamaktan nefret ediyorummm.'

Meşaleyi yüzüne tuttuğunda derisi soyulmuş ve ıslak, saçları morumsu bir erkek vardı. Onlara doğru koşmaya başladı ve bağırıyordu.

'Kaçaklar-r-r buradalar. Onları yakalayın-n-n!'

BarışHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin