'Ne oluyor? Hatırlayamıyorum. Neden hatırlayamıyorum? Hey. Lütfen biri bana cevap versin lütfen. Neden bana bakıyorsunuz? İstemeden bi şeyler mi yaptım size? Bari adımı söyleyin bana. Beni tanımıyor musunuz? Sizi tanıdığımı biliyorum. Daha önce yüzünüzü görmüş olmalıyım ya da bilmiyorum. Sadece ben, ne yapacağımı bilmiyorum. İçimden bir parça alınmış sanki.'
Her birinin sessiz bakışları olanları anlatmaya yeterdi belki ama Utku'nun daha fazlasına ihtiyacı vardı.
'Neden konuşmuyorsunuz? Tanışmıyor muyuz?'
Onlara olanın nasıl olduğunu anlamıştı Deniz. Bu çok zalimceydi. Adıyla beraber gerçekleri de kaybetmişlerdi bir kere daha. Yine kendi başlarınaydılar. Utku'ya yaşadıklarını anlattılar ve oturdukları yerdeki çimenlere yatıp sabah olmasını beklediler. Uykuya ihtiyaçları vardı.
Deniz uyanmıştı. Etrafına baktı. Ondan başka uyanan yok gibiydi. Kim var kim yok diye bir bakış attı. Kemal ortalıkta yoktu. Onu boş verdi ve etrafına baktı. İki haftadır yaşadıkları yere baktı. Hafif esen rüzgarla hala azda olsa devam eden yangının sesi şu manzara karşısında hiçbir şeydi. Yıkılmış bir kütüphaneden fazlasıydı burası. Deniz bakmaya devam ediyordu. Uyandıkları yerin üzerine raflar düşmüştü. Selimlerin kaçarken kırdığı cam yıkılmıştı. Uyudukları yer en kötüsü oraydı. Kütüphanenin avizesi oraya düşmüştü ve orası kullanılamaz haldeydi.
Gözleri dolmuştu ve bakışlarını kütüphaneden çekti. Etrafa bakıyordu. Çimenler yok denilecek kadar azdı. Dümdüz olmuştu her yer. Daha fazla bakamadı. Canı yanıyordu. Kemal neredeydi? Onu bulmak başka bir şeye odaklanmak demekti ve bu hiç yoksa daha iyi hissettirirdi. O yıkılmış iz kokmuş yere girmek istemiyordu. Zaten üstündeki iz kokusu yeterince kötüydü. Kemal diye bağırmakla yetindi. 3-4 kere bağırdı ve cevap geldi.
'Geliyorum dostum.'
Bağırması diğerlerini uyandırmıştı ama zaten uyanmaları gerekiyordu. Kimse ona neden bağırıyorsun demedi. Diyemezlerdi. Deniz grup için çok şey yapmıştı ve Kemal ile grubun liderliğinde ilk akla gelen isimlerdi. Kemal yıkılmış dökülmüş moloz parçalarının etrafından çıktı ve çardağa doğru geldi. Deniz ne yaptığını merak etmişti.
'Bir şey bulabildin mi?'
'Hayır her yer yıkılmış. Paramparça. Tarlaya girilmiyor bile. Enkaz altında kalmış doğal olarak. Sebzeler yenilemeyecek halde. Şu anda yiyecek bir şey yok gözüküyor.'
Birde bu sorun vardı ve Deniz karnının ne kadar aç olduğunu düşündü. Şu anda kendisini düşünmemeliydi ve konuyu değiştirdi.
'Peki lavabo çalışıyor mu ? Yüzünü yıkamışsın da.'
'Evet dostum çalışıyor hadi git sende yıka gel.'
Kemal'in omzuna vurdu ve lavaboya doğru yol aldı. Koray da kalkmıştı. Yan tarafına baktığında gözleri açık ona doğru bakan Eylül'ü gördü. Ona gülümsedi.
'Sence şimdi ne yapacağız Eylül?'
'Bilmiyorum Koray. Bilmiyorum.'
'Ümidini kaybetme. Burayı yakanlarda onlar. Mutlaka bize bir yol gösterecekler.'
Eylül cevap vermedi. Sadece Koray'ın yüzüne bakıyordu ve ona doğru bir adım atıp sarıldı.
'Çok yoruldum Koray. Artık kurtulmak istiyorum.'
Diğer uyananlar onları izliyorlardı ama Koray aldırış etmemişti. Eylüle yardım etmeliydi.
'Üzülme buradan kurtulacağız.'
Kemal herkese lavabonun çalıştığını gidip yüzlerini yıkamalarını söyledi ve grup yüzünü yıkadıktan sonra bir yuvarlak oluşturdu. Melih yorulmuş gözlerle,
'Tarlaya baktınız mı?' dedi.
'Evet ben baktım. Harap olmuş.'
'Peki etrafta görünen bir yer var mı çimenler yanmış belki bir yer vardır?'
'Etrafa bakmadık henüz. Şimdi bakabiliriz. Üzülmeyin ve pes etmeyin. Bi yolunu bulacağız.'
Kahvaltısız bir güne uyanmak oldukça sıkıntılı geçecek bir günün habercisiydi. Aç kalacaklardı ve bu herkesi korkutuyordu. Etrafı aramaya başlamışlardı. Sadece Deniz bir kaç dakika kendine gelmek için müsaade istedi. Diğerleri de onu kırmamıştı. Asıl amacı Yağız'a bakmaktı. Çimenlerin oraya geldi ve ona baktı. Yüzü biraz morarmıştı ve yaraları oldukça kötü görünüyordu. Onu burada bırakamazlardı. Ne kadar çaresiz olduklarını düşündü. Keşke biri yol gösterse diye düşündü.
Mektuplar. Acaba yine mektup gelmiş miydi? Diğerlerinin yanına doğru koştu. Diğerleri hurda arabanın ordalardı.
'Hey'! hey! mektup gelmiş olabilir mi? Neticede dün bakmadık.'
Her birinin gözü parlamıştı. Belli mi olur belki bırakmış olabilirlerdi. Bu BARIŞ'tı. Ne yapacağı belli olmayan kapalı bir kutuydu. Kütüphanenin giriş kapısına geldiler. Yerde beyaz bir zarf vardı. Deniz yaklaştı ve temkinli bir şekilde zarfı aldı.
'BARIŞ'tan gelmiş. Açıyorum.'
Mektubun yapışkan yerini tırnağı ile yırttı. Tırnağının da baya uzadığını fark etti ama bir şey belli etmedi. Zaten herkesinki uzamış olmalıydı.
''BARIŞ''
Selam çocuklar. Ne kadar zor bir testten geçtiğinizi bir bilseniz kendinizi alkışlardınız. Bu yangını bizim çıkarttığımızı düşünüyorsunuz. Şu anda bizi anlamayabilirsiniz. Belki ileride anlarsınız. Yağız için de üzgünüz. Onun için size bu kütüphanenin içinde bir kürek bıraktık. Sizin kararınız. Utku konusuna gelirsek. Onu size gönderdik ve daha önce bunu kimseye yapmamıştık. Çünkü zaman daralıyor. Biz yaşlanıyoruz. Bir şeyler yapmalısınız. Testi bitirmelisiniz. Artık mektup buraya gelmeyecek. Başka bir yere bırakacağız. Orayı bulmalısınız. Şans hep sizinle olsun çocuklar. Kendinize iyi bakın.
-Hayatta Kalanlar-
-Duru
-Eylül
-Koray
-Melih
-Utku
-Kemal
-Deniz
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Barış
Bilim KurguKim olduğunu dahi bilmiyorsun. Neden yaşadığını, neden nefes aldığını, neden konuştuğunu bilmiyorsun. Bilgiye açsın. Bir şeyler öğrenmek, bir şeyler yapmak zorundasın. Dünya hakkında en ufak bir fikrin bile yok. Sessizsin. Sana denilenleri yapmak, k...