Hatırlayamıyorum bayım. Hayır, hayır, hayır yapmayın. Hatırlamak istiyorum. Hiç kardeşim var mı? Bir bisiklete sahip miyim? Annemle yan yana televizyon izleyebiliyor muyum?
Bilmiyorum. Ne yapacağımı da bilmiyorum. Şuan nerede olduğumu da bilmiyorum. Çok yoruldum. Sadece ufak bir ışığa ihtiyacım var.
Sessizlik. Havada sessizlik vardı. Nedense korkuyordu Deniz. Uyandığında ormanın sararmış yapraklarının üzerinde yattığını fark etti. Neredeydi? Arkadaşlarını göremiyordu.
'Hey, neredesiniz?' cevap gelmemişti. Deniz telaşlanmıştı. Onları ayırmışlar mıydı? İçinde tarif edemediği bir korku vardı. Kulaklığı yoktu. Kaybolmuştu. İç sesi ona kaç diyordu ve koşmaya başladı. Öyle bir korkuydu ki hiç böyle koştuğunu hatırlamıyordu. O koşarken havanın bir anda kapkaranlık olduğunu gördü. Bu da bir oyun olmalıydı. Deniz sağlıklı düşünemiyordu. Zihninde sesler duyuyordu.
'Kaçman gerekiyor korkak. Geliyorlar.'
Hızını daha da arttırdı. Her neyden bahsediyorsa onu görmek istemiyordu. Bu kesindi. Diğerlerini bulmalıydı ama onlara bağırmak boşuna geldi. Kendini boşuna yormamalıydı sadece kaçmalıydı. Ağaçların arasında giderken karşısında bir anda bir ağaç belirdi ve ağaca çarptı. Çok hızlıca çarptığı için yere düşmüştü ve kendini toparlayıp kalktığında ağaçların yerlerinin değiştiğini gördü. Beyni ona oyun oynuyordu. Karanlıkta zar zor görülen ağaçlar hareket ediyorlardı. Gözünün bulanıklaştığını sandı ama onla alakası yoktu.'Onları kurtaramadın.'
Kafasındaki sesin neden bahsettiğini anlamamıştı. Hemen ayağa kalktı ve etrafında dönmeye başladı. Ellerini iki yana açmış tedirgindi.'Her birinin ölmesi senin suçun. Onları koruman için seni oraya gönderdik. Zavallı. Kaderin çok farklı olmayacak.'
Bu adam neden bahsediyordu? Kafası çok karışmıştı Deniz'in. Yarı dalmış bir halde tekrar koşmaya çalıştı ama ağaçlardan biri önüne çıktı ve ağaçta 'Öldür beni. Dayanamıyorum.' yazıyordu. Sonra sağa döndü ve oradaki ağaçta 'Yağız'ı öldürttün. Sen bir katilsin.' yazıyordu. Bunların bitmesi için her şeyi verirdi. Çok yalnız hissediyordu. Arkasına döndü ve ağaçların bir gelip bir gidişlerini izledi. Yere çömeldi ve elini başına koydu.
'Ne yapacağımı bilmiyorum. Ne olur yardım ed..-'Bir çığlık duymuştu. Kimdi bu? Sesi tanıdık gelmişti.
Hemen ayağa kalktı ve sesin geldiği yere doğru koşmaya çalıştı. Alkol kullanmış biri gibiydi. Sağ sola tekinsiz adımlar atıyordu ve önüne çıkan ağaçlara ani refleksler göstermek zorunda kalıyordu. Bir patlama sesi duyuldu. Sonra bir çığlık daha duyduğuna yemin edebilirdi Deniz. Ormanda ilerlerken yaprakların gıcırtısının onun yerini belli ettiğini düşündü. Ağaçların tepe noktalarına baktı ve evet. Orada onu izleyen tanımlayamadığı şeyler vardı. Tekrar var gücüyle koşmaya başladı.
'Yağız'ın katili ben değilim. Sizsiniz.'
Bağırdıktan sonra sağ tarafındaki ağaçlardan birine saplanan bir ok gördü. Korkuyordu. Vurulup bu maceraya son verebilirdi. Diğerlerini yarı yolda bırakamazdı. Çığlığı bulmaya yaklaşmış olduğunu düşündü ve ileride çalıların arasına gitti. Bu içgüdüsel olmalıydı. Çalıların içinden geçti ve karşısında gördüğü manzara hayal kırıklığıydı.
Karşısında gördüğü şeyle anında hava tekrar normale döndü. Artık karanlık değildi. Tekrar mor halini almıştı. Gördüğü şey o kadar etkilemişti ki onu. Karşısında Utku vardı. Her şeye son vermiş zavallı dostu. Belki de olanlardan aralarında en çok etkilenen oydu. Neler yaşandığını biliyordu. Bu yüzden daha fazla yaşamak istememiş miydi? Neden böyle yapmıştı neden?
Son bir görev olarak gitti ve cebinden maket bıçağını çıkartıp ipi kesti. Yerde şimdi sadece bir beden vardı. Annesininkinden farksız. Üstüne üstlük bu beden kendi seçmişti böyle olmayı. Bu kadar kötü müydü ki yaşananlar? Neden kendini asmıştı? Bir an ona katılmak geldi içinden. Arkasına döndüğünde aynı bu ağaç gibi hazır bir düzenek gördü. Altında da ağaçtan bir sandalye vardı.
'Bunu yapabileceğini biliyorum Deniz. Acıya son ver. Ailenin yanına git. Huzura git.'
İç sesinin söyledikleri çok hoşuna gitmişti ve sandalyeye doğru yürümeye başladı. Bir saniye. Deniz ne yapıyordu? Ne yaptığını düşündü ve hemen irkilip geri çıktı. Arkadaşına baktı ve ona sarıldı. Bütün yaşadığı kötü şeylerin acısını dindiriyordu sanki sarılmak. Onu onarıyordu.
'Özür dilerim. Böyle olmasını istemedim Utku. Gerçekten.'
Çalılıklardan sesler geldiğini anladığında ve arkasına baktığında gördüğü şey karşısında ne kadar rahatladığını anlatamazdı. Diğerleri, gelmişlerdi. Sapasağlamlardı. Duru ona sarıldı ve,
'Çok korktum Deniz. Çok korktum.' dedi.
Bu sarılma bütün yaşadıklarına değermiş gibi hissettirmişti.
'Tamam. Tamam bizi ayıramadılar. Farkındasın değil mi ayıramayacaklar da. Bunu bil ve hiç bir zaman kaybetmeyeceğimize inan.'
Leyla'nın yanına gelip onu kucağına aldı Deniz.
'İyi misin bitanem. Geçti tamam mı? Gel bakma buraya.'
Kardeşini alıp ağaçların içine doğru gitmişti. Utku'nun bedenine bakmanın iyi gelmediği ortadaydı.
Koray ve diğerleri Utkuya yaklaştılar ve umutsuzca çocuğa baktılar.
'Bunu neden yaptı en ufak bir fikri olan var mı?'
Başlarını olumsuz anlamda salladılar.
'Yürümeye devam edelim. Nerede olduğumuzu bilmiyoruz. Bu ormandan çıkmak zorundayız.'
Melih Utku'yu gösterdi Koray'a.
'Peki ya Utku?'
Ne yapacağını bilmiyordu Koray. Utkuyu gömmeye zaman yoktu.
'Onu şu çalıya atıp yolumuza devam etmeliyiz. Gömmek için ne malzeme ne zamanımız var. Ayrıca eminim BARIŞ bizi izliyordur. Her şeyi planladıklarına göre bunu da halledeceklerdir. Fırsatını bulursak da onu gömmek için geleceğimize söz veriyorum sadece devam etmeliyiz. Biz sadece onların çalışanları gibi istediklerini yapmaya devam edeceğiz.'
Melih umutsuzca başını salladı ve,
'Devam etmezsek ne olur peki? Gerçekten dünyanın kaderinin bizde olduğuna inanmıyorum artık ben. Deniz'in telsizi bi işe yaramıyor. Hem Utkuyu da kaybettik. Bence çılgın bir kaç adamın uzun çabaları sonucunda yaptıkları bir alan falan burası.'
Keşke öyle olsa diye geçirdi aklından Koray. Öyle olmadığını biliyordu. Oynamazsalar ne olacağını bilmiyordu. Büyük ihtimal zorla oynamak zorunda kalırlardı ve bu ihtimali göze almak istemiyordu.
'Eğer oynamazsak otomatikmen kaybetmiş olmuyor muyuz?'
Melih'in gözleri parlıyordu.
'Zaten kaybetmiyor muyuz?'
Gözlerinden akan yaşlar vardı Melih'in. Buna bir son vermeliydi Koray.
'Hayır hayır hayır. Pes edemeyiz. Eminim onların beklemediği bir anda onları yakalayacağız. Onlardan intikam alacağımıza söz veriyorum. Senden farklı hissetmediğimi biliyorsun değil mi?'
Yorgunluk ve bitkinliğin verdiği ifadeyle,
'Senin için devam ediyorum Koray. Mücadelen için. Bunu bil tamam mı?'
Koray'ın omzuna hızlıca çarparak yukarı kalktı ve Deniz'e doğru yürümeye başladı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Barış
Science FictionKim olduğunu dahi bilmiyorsun. Neden yaşadığını, neden nefes aldığını, neden konuştuğunu bilmiyorsun. Bilgiye açsın. Bir şeyler öğrenmek, bir şeyler yapmak zorundasın. Dünya hakkında en ufak bir fikrin bile yok. Sessizsin. Sana denilenleri yapmak, k...