''Bazen sessizliğin verdiği huzurda hayatı dinlersin. İyi gelir, hiçbir şey olmamış gibi davranmak. Kendini dünyanın güzelliklerine vermek. Beş dakikalığına unutmak, her şeyi. Sonra o beş dakika sona erer. Tekrardan geri dönersin kendine. Hiç keşke geri dönmesem dediğin oldu mu? Keşke bu unutma işlemi hiç bitmese...'
Duydukları seslerle uyandılar. İnsan çığlıkları. Neler oluyordu? Onlardan başkaları da mı vardı? Hemen toparlandılar. Çantalarını aldılar ve ayakkabılarını giydiler. Dışarı çıktıklarında sesin geldiği tarafta bulutların garip bir şekil aldığını fark ettiler. Bu ilginçti. Bulut çok uzaktı. Bu yüzden daha da yakınlaşmalılardı. Koşmaya başladılar. Deniz kendini formda hissediyordu. Artık bu tempoya alışmıştı ve ayağına kramp girmesini istemiyordu. Dağın diğer tarafına geçmeleri gerekti ve öyle de yaptılar. Dağı tırmandılar ve karşılarında ağaçlar vardı. Uzun, kocaman ağaçlar. Yağmurda geliyordu. Tek yapabilecekleri bu sonu görünmeyen ormana girmekti. Öyle yaptılar. Ormandaki ağaçlar yağmur ormanlarındaki ağaçları anımsatıyordu. Yaşlı olmalılardı ama oldukça bakımlılardı. BARIŞ buraya da el atmıştı. Yağmurun geldiğini sesinden duyuyorlardı ama ormana tek damla düşmüyordu. Ağaçların yaprakları buna izin vermiyordu. Ormana girdiler ve yürüdüler. Yeşilliklerin onları soğuktan ve ıslaklıktan koruması çok hoştu. Daha da hoş olan yağmur sesiydi. Yapraklara düşen damlalar onlara meditasyon yapıyordu. Yürüdüler, sohbet ettiler, şarkılar fısıldandılar. Çığlıklar kesilmişti. Yorulduklarında bir yerde mola yapmak için durdular. Hava yağmurun da etkisi ile çabuk kararmıştı. Burada kamp yapmaya karar verdiler. Çakmak ile ateş yaktılar ve etrafında toplandılar. Kimsenin morali yoktu bu yüzden dinlenmeyi seçtiler. Deniz ve Eylül nöbet tutacaktı. Gafil avlanamazlardı. Deniz ve Eylül birbirlerine bildikleri kadarı ile kendilerini anlatıyorlardı. Deniz, Eylül'e çok güvenmişti. Her zaman saf bir hali vardı ve aydınlıktı. Bunu onda görebiliyordu. Diğer grup üyeleri gibi.
Uykuları yoktu. Rahat bir nöbet geçiriyorlardı. Ta ki Eylül Deniz'e Duru'yu sorana kadar. O nereden çıkmıştı ki şimdi? Bir an duraksadı Deniz. Hissettiklerini birine anlatmak gerçekten iyi gelebilirdi. Geçmişini çok merak ediyordu. Olduğu kişiyi. Ailesini ve hatta sevdiğini.
'Ne olmuş Duru'ya?' Ağırdan almalıydı. Küçük duruma düşmek istemiyordu. Eylül ona gülümsedi ve devam etti.
'Deniz. Ona nasıl baktığını gördüm.'
'O kadar belli mi?'
Duru'ya öyle bakmasının bir sebebi vardı. Ona bakınca bir şeyler hissediyordu. Geçmişini hissediyordu belki de. Birini hatırlıyordu. Komaya giren bir kızı. O kızı. Hızla hastaneye kaldırdıklarını hatırlıyordu. Onun yanında kalan kişinin Deniz olduğunu, o kızın yüzünün tamamen Duru'ya benzediği.
Bu mümkün olamazdı ama mümkündü. Ona saatlerce bakıyordu. Annesi babası neredeydi ki bu kızın? Deniz bu yüzden garip hissediyordu. Sevdiği kişi komaya giren kişi olabilir mi diye geçiriyordu beyninden hep. Eylül'e bunları anlatmalı mıydı bilmiyordu. İçinden geleni yaptı.
'Eylül. Sana bir şey söylemek istiyorum.'
'Tabii.'
'Ben, ben D-Duru'yu anılarımda görüyorum.'
'Ne? Daha önceden de mi tanışıyordunuz yani?'
Deniz'in yüzü kızarmıştı.
'Hayır. Ş-şey a-aslında bilmiyorum. Bu oldukça karmaşık bir durum. Bir kız hatırlıyorum. Aniden komaya kaldırdığımızı. Annesinin babasının yerine yanında saatlerce hatta günlerce bekleyenin de ben olduğunu hatırlıyorum. Bu çok kötü çünkü o kız Duru'ya çok benziyor.'
Eylül duraksamıştı. Bunu beklemediği belliydi.
'Deniz bu çok zor olmalı. Ben böyle olduğunu bilmiyordum.'
'Sorun değil.' Sorun değil dese de gözleri dolmuştu Deniz'in. Kaybettiği insanlar tekrardan canlandı gözünde.
'Şimdi ne yapmayı planlıyorsun, ona anlatacak mısın?
'E-Eylül bu, çok zor. Duru benden ilgi bekliyor olabilir ama gerçek hayatta komada bir sevdiğim var. Ne yapacağımı bilemiyorum. Her şey üstüme geliyor. Hem büyük ihtimalle benim hakkımda hiç öyle düşünmemiştir bile.'
'Anlat ona Deniz.'
'Anlatamam Eylül. Geri döndüğümüzde o kızı bulursam ne olacak? Onu kurtarırsam? Hayatta kalırsa? Sırf beynimi sildiler diye ona ihanet mi edeceğim? Paramparça olur farkında değil misin? Onu hayatta tutan tek şeyin aşk olduğunu düşünsene. Onu da alırsam elinden dayanamaz bu sahte dünyaya. Fakat bir yandan Duru. O, o gerçekten harika biri. Yürümesiyle, konuşmasıyla, insanlara değer vermesiyle, hep pozitif olmasıyla. Beni benden alan o gülüşüyle. Her şeyi ile. Ona gerçekten değer veriyorum ama ne yapacağımı bilmiyorum. Ona söyleyemem.'
Eylül saçlarını topladı ve Deniz'in gözlerinin içine baktı. Deniz ona acımasını istemiyordu ki. Ona yardım etmesini istiyordu. Acınacak halde olması ona daha çok koyuyordu.
'Ona söylemezsen boşuna ümitlenecek Deniz. Bunu ona yapma. Anlatmak zorundasın.'
Deniz tek seçeneğinin anlatmak olduğunu düşünmüyordu. Belki de kızı kendinden soğutmalıydı. Düşüncesi bile iğrenç geliyordu ama yapmalıydı. Hayal meyal bir sevgiliye karşılık, böyle bir kızı kaybetmek; dünyanın en muhteşem seçimlerinden olmalıydı.
'Eylül bunu düşünmeliyim. Zamana ihtiyacım var.'
'Pekala.'
Kafasını aşağıya doğru indirdi ve kolyesiyle oynayıp,
'Sadece ona söylemezsen ümitlenerek çok üzülecek. Bunu unutma. Ve eğer o üzülürse ben de üzülürüm. Senle kötü olmak istemiyorum Deniz. İyi birisin. Sevimlisin. Sadece dediklerimi düşün. Sindir. Yapman gerekeni yapacağından eminim.'
Bu konuşma onun için yeterliydi. Ne yapacağını kafasına koymuştu. Duru'yu soğutmak zorundaydı. Bunu yapmayı hiç istemiyordu ama yapmak zorundaydı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Barış
Ciencia FicciónKim olduğunu dahi bilmiyorsun. Neden yaşadığını, neden nefes aldığını, neden konuştuğunu bilmiyorsun. Bilgiye açsın. Bir şeyler öğrenmek, bir şeyler yapmak zorundasın. Dünya hakkında en ufak bir fikrin bile yok. Sessizsin. Sana denilenleri yapmak, k...