❄Şeffaf ıslak tabaka〳Kısım 18❄

45 9 2
                                    

Akşam olmasına az kalmış olmalıydı. Tepeye çıkarken kimse konuşmuyordu. Her biri çıkmaya odaklanmıştı. Deniz o korkunç şeylerle karşılaşmak istemiyordu. Leyla'nın anlattıkları karşısında oldukça şaşırmıştı. Mektupların devamının nerede olduğunu merak etti ve eğer mektuplar burada değilse yanlış yolda olmalıydılar. Ümitsizlik içini kapladı. Kızın hayatı boyunca burada annesi ile kalmış olması onu ürkütmüştü. Ya hayatı boyunca burada kalırsa?diye düşündü. Bunu kafasından attı ve tepeye odaklandı.

Tepeye yaklaştıkça soğuk kendini gösteriyordu. Üzerlerinde çok kalın şeyler yoktu. Mevsimin bir anda sonbahara dönüşmesi pek sıradan bir olay değildi. Morumsu güneşin batarken oluşturduğu renk armonisi insanların hayal bile edemeyecekleri kadar güzeldi. Buranın, temiz havanın ne kadar iyi geldiğini fark etti. Biraz olsun huzur bulmuştu ve garip hissediyordu.

Neredeyse varmışlardı. Leyla ani bir hareketle Eylül'ün elinden sıyrıldı ve koşmaya başladı.

'Anne, anne orada mısın?'

Eylül'de onun peşinden koştu. Diğerleri de Eylül'ün. 

Tepeye ulaştıklarında onları düz bir çimenlik ve uçurum karşılıyordu. Bütün ormanı görebilecek büyüklükte bir tepeydi ve düzlükte gördüğü şey karşısında diyecek kelime bulamamıştı Deniz. Uçurumun kenarında bir beden vardı. Bir kadın bedeni.

'Anneeee, anneeeeee, anneeeeeee l-lütfe-n b-ben-..'

Annesine sarılmış ağlıyordu. Bunun ne kadar acıttığını anlayabiliyordu. Her şeyini kaybetmişti Leyla. Her şeyini. Eylül kızın yakınında durdu ve onun şefkat dolu bakışlarını izledi.

Hiç biri konuşmuyor. Konuşamıyordu. Ne diyebilirlerdi ki? Üzgün olduklarını mı? Bunun içinde BARIŞ'ın olduğunu mu? Annesinin bir oyun için öldüğünü mü? Anlamıyorlar, anlamadıkça daha da sinirleniyorlardı. Utku Deniz'e doğru baktı.

'Deniz iyi misin dostum?'

Neden böyle sordun ki şimdi? demeye kalmadan diğerleri de Deniz'e baktılar. Koray omzuna dokundu.

'Bu kadar duygusal olduğunu bilmiyordum.'

Neden bahsediyorlardı? Ne duygusallığı?

'Ne dediğinizi anlamıyorum.'

Bu dediğimi garip karşılamış gibi baktılar. Duru ona en içten gülümsemesiyle,(ki gözünden yaş geliyordu)

'Hadi ama Deniz. Güçlü olmak zorundayız. Her şey üstüne geliyor farkındayım ama..'

'Duru ben ne dediğin..-' Gözlerinden damlalar pantolonuna düşüyordu. Ağlıyor muydu yoksa? Gözüne dokundu ve şeffaf tabakayı sulardan elinden geldiğince arındırdı. Ağladığını nasıl anlayamıyordu?

'Millet ben, ben neden ağladığımı bilmiyorum. Bunu hissedemiyorum. Çok ciddiyim.'

Onlar kenarda konuşurken Leyla başını hala kaldırmamıştı. Melih Deniz'e yaklaştı ve,

'İstemsizce ağlıyorsun ve acı duymuyor musun?'

'Acı duyuyorum ama ağlayacak kadar değil. Bunu anlayabilirim Melih.'

'Çok ilginç.'

Eylül çantasından peçete çıkarttı ve Deniz'e verdi. Deniz gözünü silerken Koray annesinin göğsünde son kez uyuyan çocuğu kollarının arasına aldı. Zavallı çocuk, uyuya kalmıştı. Duru kadına yaklaştı.

'Ne yapacağız burada mı bırakacağız?'

Hayır anlamında kafa salladı Utku.

'Gömeceğiz. Bize yakışan şekilde.'

'Peki nereye gideceğiz? Barakanın nerde olduğunu bilmiyoruz. Akşam oluyor. Kızı uykusundan uyandıracak mıyız?'

Duru bunu söylerken Deniz'e bakıyordu. Kararı onun almasını bekledikleri açıktı.

'Kadına bakmak istiyorum. İki dakika çok değil.'

Başlarıyla onayladılar ve Deniz cesede daha çok yaklaştı. Kadının yüzü bembeyazdı ama herhangi bir çürüme belirtisi yoktu. Ölmüş olduğu belli oluyordu. Kadına baktıkça garip bir şekilde gözyaşları artıyordu. Normal değildi bu. Hayatı boyunca hiç böyle olduğunu hatırlamadı. Psikolojisinin alt üst olmasına bağladı bunu. Eğildi ve daha yakından baktı. Kimdi bu kadın? Bunu bilemezdi ama onu gömeceklerdi. Tekrardan ayağa kalkarken kadının kahverengi paltosundan sarkan beyaz bir şey gördü. Bu bir mektuptu. Eliyle mektubu aldı ve açtı. Sessizce okumaya başladı. O sırada diğerleri manzarayı inceliyorlardı.

'' Sevgili Leyla.

Benim gurur kaynağım. Hayatımda hiç bu kadar zorlanmadım inan ki. Senin kadar yetenekli, senin kadar güzel, senin kadar akıllı bir çocuğu bu sınırlarda zorlamak. Hayatını köreltmek. Bunu inan ben de hiç istemezdim. Sana her şeyi anlatamayacağım. Sonradan öğreneceğin şeyler de var. Sadece şunu bilmeni istiyorum. Annen hayatı boyunca iyi biri olmaya çalıştı ve bu yoldan hiç sapmadı.

Beni bulmandan tahminimce üç gün sonra buraya bir grup uğrayacak. Onlardan korkma. Onlar bizim dostumuz. Seni kurtarmaya geldiler tamam mı?'

Deniz okurken öyle garipti ki sanki bir burun kanaması misali gözlerinden sular akıyordu. Çok su kaybettiğini düşündü hatta.

'O grupta senin kurtarıcıların var evet ama daha da önemlisi sana hep söylemek istediğim biri daha var. İçlerinde ki uzun boylu, dalgalı saçlı bana benzeyen çocuğu gördüğünde bil ki o çocuk senin abin. Bunun için özür dilerim. Onla tanışmanı, onla bir çocukluk geçirmeni herkesten çok ben isterdim ama üzgünüm. Şartlar bunu gerektiriyor. Lütfen beni sorgulama. Yaptığımız her şey insanlık için. Bu yüzden elinizdeki fırsatı en iyi şekilde kullanmanızı istiyorum. Elitler'in potansiyelini BARIŞ'a göstermenizi istiyorum. 

Geldikten sonra onları barakada ağırla. Taşların altındaki gizli yaşamımız çok harikaydı değil mi? Sana veda edemeden gitmekte zor oldu. Bunun içinde affet beni. 

Barakada biraz dinlensinler. Sonra onları sana yasakladığım yere götürmeni istiyorum. Deniz kenarına. Geldiğinizde İstanbul sizi zeplinle alacak. Sonra her şeyi öğreneceksiniz. Şunu bil ki şuan ki hayatını çok özleyeceksin. Bu kadar basit bir hayatın olmayacak. Her zaman daha çok öğrenecek, büyüyecek ve anlayacaksın. Eski günlerin sonsuz kıymeti hiç geri gelmese de şunu bilmelisin ki ileride çok güzel günler olacak. Fazla uzatmasam daha iyi sanırım. 

Ona iyi bak olur mu? Her zaman ufak yardımlara ihtiyacı olur. Sevgilerimle. Seni her şeyden çok seven,

Annen.''

BarışHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin