19.Bölüm- Vazgeç

172 20 17
                                    

Çanlar çaldı, cehennem kapılarını araladı. Kötüler ateşe nefret ettiklerini çekmeye çalıştı. İyiler dokunulmaz oldu. Ne kadar iyi olsalarda onlarda bir günahkarlardı.

Ateş kızıllığını harladı, kirlenmiş ruhların üzerlerine küllerini saçtı.

Duyduğum sözlerle üzerime küller saçıldı, cehennemim arkamda boynuma sarıldı. Ölümün sıcak nefesini kulağımın arkasına üfledi. Duyduğum ses beni şoka uğrattı ve aklıma arabada kurduğu cümle geldi.

"Bücür cadı bana değil dışarı bakacaktın."

Bana bücür cadı demişti ve ben bu ayrıntıyı fark edemeyecek kadar dalmıştım. Arabada uyurken fısıldadığı sözleri duymuştum ama ona yakıştıramamıştım.

İyi halt ettin Verda!

İç sesim ya da bir başkası umrumda bile değildi. Sıcak nefesi boynumu uyuşturmuştu, belki de asıl sebep boynumu sıkmasıydı.

Dudaklarım titreyerek birbirine çarparken ne yapacağımı şaşırmıştım. Sağıma soluma bakıyordum ama hiçbir şey yoktu. Beni kurtarabilecek tek bir cisim yoktu.

En kötüsü de, beni kurtarabilecek bir ben yoktu.

Ben ruhumu Çağan'ın gölgesi altında kalırken öldürmüştüm. O karanlıkta görünmeyen kan damlalarına güvenmiştim. Karanlık, akıttığım kanı kıskacı altına alırken Çağan'ın da ruhumu kendi ellerimle öldürdüğüm için bana gülerek baktığından  habersizdim. Belki de bana umut yakmak için yanacak olan bir ışık benim katil olduğumu yüzüme vurarak tekrardan geçmişin karanlığına sürükleyecekti.

Karanlıkta bana ihanet ediyordu. Onun kolları arasında kaldığımda gördüğüm koca siyah boşluk huzurdan başka bir şey vermiyordu.

Şu an karanlık değildi ve ben kabus gördüğümde ya da artık köklerinin toprağa tutunamayacağını hissedip pes eden bir fidan gibi olduğumda beni saran kollar huzur vermiyordu. Art arda birbirini takip eden cinayet korosunun Çağan'dan sonrası yoktu. Ben ruhumu katlederdim, o beni katlederdi. Onun birinin önünde diz çöktüğünü hayal edemiyordum, bir dağın patlayıp dışarı saçılan lav rengine bürünmüş gözlerinin ölme korkusuyla kızaracağını düşünemiyordum.

Onun tek eceli Azrail olabilirdi.

Ötesi yoktu, berisi yoktu. Boynumu daha fazla sıktığında damarlarımın çatlayacak seviyeye geldiğini hissetmiştim. Ellerim benden habersiz onun kollarında olsa bile ittirmeye gücüm yetmiyordu. Sonra durdum ve düşündüm.

Ne için çabalıyordum? Olmayan hayatım için mi yoksa artık etrafımda durmayan sevdiklerim için mi? Kimsesizdim, yalnızdım. Yürüdüğüm yolda ayağımın altından kaymayan taşlar yalnızlığıma gölge düşürsede yanımda yürüyen biri olmadığı sürece sorun olmadığını biliyordum. Olmayan geleceğimi aydınlatmaya çalışan cılız sokak lambalarının çabası gözlerimi yaşatıyordu.

Kalbimin içinden bir duygum daha koparılıp alındığında, ellerimi kollarından çektim ve son nefesimi vererek gözlerimi kapattım. Ciğerlerime dolmayan nefesle  kalbim maratondaymış gibi hızla atmaya başlarken beynim patlatılacak olan bir şarap misali çalkalanıyordu.

"Sen iyi bir adamsın." İnfaz etmek isteyeceğim kelimeler beni hiçe sayarak dudaklarımdan firar ederken ellerim ve dizlerim büyük bir sarsıntıyla yerle buluştu. Öksürük krizi bedenimi hakimiyeti altına aldığında arkamda kriz geçiren adama bakmak istemiyordum. Attığı kulak kanatıcı keskin çığlıklar kulağıma dolmakla kalmıyor, uçlarını sivrileştirerek kalbime de saplanıyordu.

"Ben iyi bir adam değilim!" Kükremesi beni korkutmadı. Kim bir insanı öldürdüğünde iyi olabileceğini düşünürdü ki? Kim bir ortamda 'Kabus' diye anıldığında içindeki sevginin gün yüzüne çıktığını hissederdi?

Ölümcül Saklambaç (Tamamlandı)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin