26.Bölüm- Kilitli Kapılar

114 11 0
                                    

"Kanepe de o şekilde yerleştirilsin," diye seslendim yaşlı adama kapı pervazına yaslanarak. Gerçekten güzel bir oda oluyordu. Temel eşyalar yerleştirilmişti.

"Darvin'in insanlar maymundan gelir teorisine onay verir nitelikte hareketler yapma Damla." Damla ön dişlerine sıkıştırdığı eriği zorla yemeye devam ediyordu.

"Napayım be! Köpek dişlerim sızlıyor. Tabi sen tam bir köpek olduğun için senin sızlamaz."

"Kaç!" diye çığlık atıp Damla'yı kovalamaya başladı Esra."Çocuk gibiler be anacım. Biraz büyümüyorlar," diyerek yakındı Asena. İki eli arkasında bağlı bir şekilde dururken çocuk misali sallanmaya başladı.

Elinin arkasından çıkarttığı aynayı bana doğru uzattı. Koca gözleri endişeli bir şekilde bana bakıyordu. Sanki benim diyeceği kelimelere karşı vereceğim tepki büyük olacaktı. Artık insanların benden çekindiklerine emin gibiydim. Bu hastalık psikolojimi alt üst etmekle kalmamış çevremdeki herkesin bana karşı olan samimi tavırlarını bir kasırga misali süpürüp gitmişti.

Etrafı gümüş süslemelerle kaplı, orta büyüklükteki aynayı uzun ince parmaklarıyla bana doğru uzattı.                                                                                                                                                                                           "Bu aynayı bana annem vermişti. Ergenlik zamanında yüzümde çıkan sivilceler yüzünden okulda alay konusu olmuştum. Yüzümde çıkan şeyler sinir bozucuydu Verda. Aynalara küsmüştüm. Bir genç kız nasıl aynalara küsebilir? Annem bana demişti ki 'Bir ayna insanı içine kadar gösterir. İnsanın içindeki umut, gözlerinin içindeki parlaklıktan bellidir,' Hiçbir zaman aynalara küsen bir kız olma."

 Elindeki aynayı aldığım gibi sıcak kollarına sarılmıştım. Ona sarılırken elimdeki aynaya baktım. Gözlerimde parlayan ışık umut değildi, mutluluktu. Uzun süreli acılardan sonra gelen kısa süreli mutluluklar.

Bizi birbirimizden ayıran şey içeriden gelen bir çığlıktı.  Asena ile birbirimize bakıp koşarak içeri girdik. Çağan şok olmuş bir şekilde Damla'ya bakıyordu. Damla sağ elini yavaşça kaldırarak gülümsedi. "Selam." 

"Ciddi misin?" dedi Esra Damla'ya sırıtarak bakarken.

"Şaka mısınız? Kafayı yiyeceğim. Gözlerimi oymak istiyorum." Çağan ceketini çıkartıp yere fırlatırken koşarak yukarı çıktı. Ve gerisi sert bir kapı sesi...

"Hadi bakalım." Elimi ellerinin arasından çektim.

"Çocuk değilim Çağan. Sevgilin de değilim." Yüzüne bakmadan yürümeye başladım. Arabanın ön kapısına oturarak önümdeki ormanı incelemeye başladım. Büyülü bir kitabın yüzü gibiydi. Büyük iri ağaçlar yaşlandıkları için  dallarından bazılarını aşağı doğru sarkıtmışlardı. Kendimi, o kitabın içindeki kötü karakteri yok eden kahraman gibi hissediyordum bu ormana baktıkça. Belki de güçleniyordum.

Çağan sıkıntılı bir şekilde arabaya binip çalıştırdı. Ona bakmamaya kararlıydım.

Yoldaki beyaz çizgiler arabanın hızından birbirlerine tutunarak giderlerken, bizde hastaneye varmak üzereydik. Araba sert bir frenle dururken kemerimi çıkararak bildiğim yolda ilerlemeye başladım.

"Verda, beni bekle!" Yavaşlamak yerine gittikçe hızlanıyordum. İçimdeki alev bir gün beni tamamen yok edecekmiş gibi hissediyordum. Hissetmekle kalmıyor bizzat yaşıyordum.                     "Verda, sana bekle dedim." Aniden omuzlarımdan tutarak beni kendisine çevirdi. Kahverengi gözleri beni öldürmek ister gibi bakıyordu. " Bekle kelimesinden ne anlıyorsun? Ha. Amacın ne? Beni sinir hastası etmek mi? Olabildiğince sana destek olmaya , yanında durmaya çalışıyorum. Görmüyor musun bunu? Seni iyileştirmeye çalışıyorum." O sert çıkışından sonra elleri yavaşça omuzlarımdan kaydı. Kednini yanı başında bulunan sandalyenin üzerine attı ve kafasını ellerinin arasına gizledi. Bize ne oluyordu? Belki de artık bazı sırların ortaya çıkma zamanı gelmişti.

Ölümcül Saklambaç (Tamamlandı)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin