BÖLÜM 2

7.8K 273 9
                                    

Simon Benedict Henningworth onu balonun başından beri gizlice izliyordu. Hala ne kadar değiştiğini sindirmeye çalışıyordu. Tamam bu değişmek değil güzelleşmekti.O uzun cılız bacaklı kız büyümüş ve bir afet olmuştu! Güneşin eli değmiş gibi sapsarı saçları, fırtınalar kadar vahşi gri gözleri, en güzel kaymak taşından daha beyaz teni... Kaymak taşı mı? Ne oluyordu Simon'a böyle? O asla bu kadar aşağılayıcı ve saçma benzetmeler yapmazdı. Güneşin eli değmiş gibi ha? Cidden balolardan önce viski içmemeliydi. Ama gerçekten kız çok güzel olmuştu. Simon onu en son yeni başlığını mürekkebe buladığı için ağlayan ve sümükleri akan cılız bir çocuk olarak hatırlıyordu. Şimdiki uzun boylu zarif güzellik son sekiz sene içinde gerçekleşmişti. O sekiz sene içinde ise Simon kişiliğini bulmak için maceradan maceraya atılmıştı ama şimdi elinde ne vardı? Hasta bir baba, onun ültimatonu ve nasıl yöneteceğini bilmediği bir düklük payesi.Oysa ki babası onu uyarmıştı. İngilterede kalıp düklüğü ve toprak yönetimini öğrenmeliydi. Şimdi babası ölüm döşeğindeydi ve ondan son bir arzusu vardı. Bunları kafasından uzaklaştırıp dikkatini Sophia'ya verdi. Onu gördüğü için bakakalmıştı. Neyse en azından tanıdı diye düşündü Simon.

"Henningworth dükü emrinizdedir leydim."

Kızın gözleri açılmıştı hemen reverans yaptı.

     "Lordum, sizi yeniden görmek büyük zevk." Hmm lordum ha, yeşil şeytana ne olmuştu? En kısa zamanda bu sıfatını yeniden kazanmayı hedefliyordu.

   "Leydim çok.... Büyümüşsünüz, en azından boyunuz." bunu bilerek yapmıştı. Kız iyi anlamda mı kötü anlamda mı çözemesin diye.

Yeşil şeytan! Diye düşündü Sophia.Sekiz seneden sonra alaycılığından hiçbir şey kaybetmemişti.Hala gözlerinde aynı yaramaz pırıltılar vardı. Ve bu Sophia'yı çok korkutuyordu. Sanki birazdan bir eşyasını çamura atacak gibiydi. Sophia kafasını salladı, hayır o artık bir düktü öyle şeyler yapmazdı.

    " Sizi en son gördüğümde arkamdan ağlıyordunuz hanımefendi." yine bir aşağılama!

    "Ah ama efendim ben sizin arkanızdan ağlamıyordum ki giderayak başlığımı mürekkebe bulayacak kadar alçalmanıza ağlıyordum." hahh şimdi alaycı sırıtış Sophia'nın yüzüne geçmişti!

    "Özürlerimi kabul edin lütfen. Size en kısa zamanda bir başlık alacağım." Bu da neydi onun Sophia'ya bir şey alma yetkisi yoktu ki! yoksa? Yoksa bu bir teklif miydi. Ne de olsa erkekler sadece nişanlılarına ve... Metreslerine bir şeyler alırlardı.

   "Şimdi bu dansı bana lütfeder misiniz acaba?" diye devam etti. Sophia'nın kabul etmekten başka çaresi yoktu ne de olsa o lanet olası bir düktü. Ah yine küfür etmişti! İçinden bir ses bu adamı daha fazla görürse bunun sık sık tekrarlanacağını söylüyordu.

  Sophia dans ederken Simon'la ne konuşabileceğini düşünüyordu. Sonra hava durumundan sonraki en güvenli konu hakkında konuşmaya karar verdi.

   "Babanızın sağlığı nasıl?" sonra Simon'ın suratından çok yanlış bir konuya değindiğini anladı. O kadar konu içinden gidip en yanlışını seçmişti.

   "Kendisi hiç iyi değil. Hatta ümidini hepten kaybetmiş gibi, o kadar ki beni Yunanistan'daki seyahatimden çağırdı. İşleri devralma zamanımın geldiğini bildirdi." Simon babasını belirttiği şartı söylemekten kaçındı. Zira bunun kızı ne kadar sinirlendireceğini anlamıştı.Gri gözleri hala eskisi gibi fırtınalıydı. Yani kurduğu anlaşmalı evlilik planları suya düşmüştü. Ah şu babası ve onun üzerinde hakimiyet kurma çabaları! Oğlunun evlenmesinden ve değerli dükalık payesine bir varis bağışlamasından tümüyle umudunu kesen onbeşinci Henningworth Dükü yani babası, ona bir evlilik ültimatonu vermişti. Hem de Simon'ın seçtiği biriyle değil kendi seçtiği kızla evlenmek zorundaydı yoksa devredilebilen bütün dükalık mülkleri nefret edilesi kuzenine gidecekti! Artık tek çaresi babasının evlenmesini istediği kızla yani Sophia Anne Brighthall ile evlenmekti.Onu kabul ettirmenin tek yolu kıza aşıkmış gibi davranmaktı. Evlendiklerinde ise kızı taşraya yollar, hep istediği tek başına geçecek hayatına başlardı...

Zoraki Aşk *Raflarda!*Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin