BÖLÜM 10

4.7K 254 36
                                    

   Simon sırıtarak yukarı çıkmaya başladı. Anlaşılan teyzesi bugün tam formundaydı. İçeri girdiğinde tanıdık hava onu hemen içine çekmişti. Teyzesi her zaman çoğu konuda iyi ve her yönüyle kurnaz bir kadın olmuştu. Evi de tam kendine göre döşemişti. Hem şık hem de istediklerine kolay erişebileceği bir ev. Mesela canını sıkan misafirleri kaçırmak için her yere aile resimlerini asmıştı. Bu demek oluyordu ki duvarlar büyükbabasının büyükbabası ve onun da büyükbabasının resimleriyle doluydu. Ve o misafiri kaçırmak için sadece büyükbabasını anlatmaya başlaması yeterli oluyordu. Ayrıca yanında eziyet etmek istediği bir çalışanı için herzaman incil vardı. Kızdığında hemen incili açtırır ve okumasını isterdi. İki sayfa sonra çalışan bayılmak üzere olur ve pişmanlıktan yalvaracak hale gelirdi.

   Teyzesi köşede oturmuş elinde bastonu ve dimdik şekilde camdan bakıyordu. Yıllar onu biraz yaşlandırmıştı ama dış görünüşü tamamiyle kişiliğine uyuyordu. İnce ve sert köşeli yüzü, dimdik omurgası, gerektiğinde karşısındaki adamları titretecek bakışlar atan, ama Simon'a herzaman sıcacık bakan ela gözleri ve inatçı ince dudaklarıyla tam bir ejderhaydı.

   "Agatha teyze! Bu kadar sinir sağlığına çok zararlı bunu biliyorsun." diye azarladı teyzesini sırıtarak. Teyzesi onu görünce hemen o da sırıtmaya başladı.

  "Ah Simon! Seni görmek ne güzel. Ama sen bana yaşlı mı demeye çalışıyorsun utanmaz çocuk!" dedi gülerek.

   "Benim bunu söyleyip hatırlatmama gerek mi var? Hergün çektiğin sırt ağrıları zaten hatırlatıyordur teyzeciğim!"

   "Bu ne cüret! Seni hiç düzgün büyütememişiz!" dedi ve bastonunu sertçe yere vurdu. Simon onun o bastonu yalnızca insanları ürkütmek ve otorite sağlamak için tuttuğuna yemin edebilirdi. Zira istediğinde gayet tempolu ve rahat yürüdüğüne defalarca şahit olmuştu.

  "İşte tam da siz beni büyüttüğünüz için bunları söyleyebiliyorum ya."

  " Evet o da doğru ama bu edepsiz yönün kesinlikle bana ve annene çekmemiş, hıh!" diyerek burnunu büktü. Ama ela gözleri muziplikle parlıyordu. Simon kendisinin teyzesine çok benzediğini ve onun bununla gurur duyduğunu çok iyi biliyordu. Yanına gidip sıkıca sarıldı. Onu gerçekten çok özlemişti. Ve annesinin ölümünden sonra tek dayanağı teyzesi olmuştu.

   "Geldiğimde neye o kadar sinirlenmiştin Agatha teyze?"

   "Ah şu aptal çocuk ondan istediğim macera kitabını bana okumak istemedi. Gerekçesi de benim kalbimin heyecanı kaldıramayacak olmasıymış! Peh! Beni bir ölü olarak görüyor. Haberi yok ki cenazesine torunlarıyla birlikte katılmaya yetecek kadar yaşam enerjim var!"

  "Ah teyze bu muydu bu kadar sinirlendiğin? O sadece seni düşünmeye çalışıyormuş."

   "Hayır o sadece aptal romantik şiirleri seviyor ve beni en kısa yoldan öldürmek istiyor. Katilimin kim olacağını bile seçmiş! Lord Byron adında küflenmiş ve aşık bir salak!"

Simon onun bu hallerine gülmeden edemiyordu. Teyzesinin evinden çıktığında saat hayli geç olmuştu. Agatha'yla zamanın nasıl geçtiğini anlamıyordu. Ama teyzesiyle zaman geçirdiğinde hep annesini ve o lanet günü hatırlıyordu.

 

Babası herzamanki gibi mülklerinden birine gitmişti. Çoğu hizmetçi ise köy meydanına gelen panayıra katılmak için izinlerini kullanmışlardı. Evde yalnızca küçük Simon ve annesi vardı. Annesi  her zaman Simon için bir melek konumundaydı. Onu hiç kendisine bağırırken hatırlamıyordu. Yüzünden eksik olmayan meleksi gülümsemesi, yeşilin en güzel tonunda büyük gözleriyle güven uyandırırdı annesi. Her gece ona başka bir hikaye anlatırdı. Aşka inanmakla kalmaz, tapardı. Simon'a gerçek aşkla ilgili bir sürü şey anlatmıştı. Anlattıklarının en başında ise babasıyla kendisinin aşk hikayesi geliyordu. Annesi sevmediği bir adamla evlenmek üzereyken babası onu düğünden kaçırmış ve Gretna-Green'de evlenmişlerdi. Ama Simon o gece gelen adamın annesinin evleneceği kişi olduğunu yıllar sonra öğrenmişti. Adam evlerine gelmiş annesiyle gayet medeni bir konuşma yapıyordu. Küçük Simon ise onları merdivenin en yukarı sahanlığından izliyordu. Sonra annesi bağırmaya ve merdivenlerden koşarak çıkmaya başladı, ama adam peşini bırakmamıştı. Annesini sertçe duvara vurdu ve bir süre aralarında Simon'ın anlayamadığı bir kargaşa yaşandı. Sonra adam annesini sertçe itti ve annesi merdivenlerden yuvarlanmaya başladı. Simon donmuştu yerinde hareket edemiyordu. Annesi aşağıda kafası şekilsiz bir açıyla yatıyordu. Adam koşarak dışarı çıktı. Simon annesinin yanına geldiğinde hep gülücük olan dudaklarının acıyla bükülmüş olduğunu gördü. Ama gözleri açıktı iyi miydi?

  "Anneciğim çok canın acıdı mı?" diye sordu kaygıyla. Ama annesinden ses yoktu gözlerini sabit bir noktaya dikmişti. Simon acaba bir şey mi gördü diyerek onun baktığı yere baktı. Hiçbir şey yoktu. Korkmaya başlamıştı. Annesi hiç böyle tepkisiz durmazdı. Belki yorulmuştur diye düşünüp kucağına yattı.

   "Anneciğim bana hikayelerinden birini anlatır mısın?" diye sordu kısık sesle. Annesi ilk defa o gece ona hikaye anlatmamıştı. Ve bu son olmayacaktı...

  Onu saatler sonra ölü annesinin kucağında bulmuşlardı küçücük bir top olmuş annesine sokulmuş ve annesinden gelen sıcaklığı bekliyordu ama annesi o gece çok soğuktu. Yatağının soğukluğu hep annesinin o geceki soğukluğunu hatırlatmıştı ona işte bu yüzden hep yatağını kadınlar ısıtıyordu...

Simon'ın küçüklüğü hakkında ne düşünüyorsunuz? Ben çok duygusal biri olduğum için yazarken gözlerim doldu :D Neyse bu arada sanırım hikayem insanları biraz sıktı umarım gelecek bölümlerde bunu aşabilirim yada olmazsa yazmayı bırakırım okunmayan bir şey yazmaya gerek yok değil mi? Of ne çok trip attım ya neyse ben kaçayım, fikirlerinizi bekliyorum lütfen yazın bu benim için önemli :)

Zoraki Aşk *Raflarda!*Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin