Sophia bir an kalbinin durduğunu zannetti. O sırrını biliyor olabilir miydi? Hayır, hayır bu sırrı sadece O ve William biliyordu. William asla ona ihanet edip bunu birine söylemezdi. Kendisi de kimseye söylemeyeceğine göre...Sakin olmalı ve endişelenmemeliydi. Simon'ın yüzündeki şüpheci ifadeyi görünce hemen kendini toparladı.
"Ah yoksa aşçı size hala kurabiye çaldığım sırrını mı verdi?" dedi eğreti bir gülümsemeyle. Yüzünü sakin tut, yüzünü sakin tut! diye tekrar ediyordu içinden. Adamın yüzündeki şüpheci ifade yerini muzır bir ifadeye bıraktı. Sophia tehlikeyi atlattığına tümüyle emin olup rahatlamıştı.
"Kesinlikle sen kendini ele verdin." Aslında Simon bunu çift anlamlı olarak söylemişti ama görünüşe göre kız onun bir şey sezmediğine ikna olmuştu. Şimdi şüphe çekmeden kızı etraflıca araştırabilirdi. Bow sokağına gitmeyi kafasına not ettiği sırada kapı açıldı ve içeriye bakmaktan bile tiksindiği üç tane yalaka adam girdi. Simon hepsinin bir çıkarı olduğundan emindi. Sanki kendisinin yokmuş gibi..
Kendisi de bu kızla evlenmek zorundaydı. Ama bu gerçekten onun için bir mecburiyet miydi? Kesinlikle evet! diyerek kendini teskin etti. Adamlar onu görünce biran şaşırarak bakakaldılar. Işte böyle sizi yalakalar. Rakibinizin kim olduğunu anlayın!
"Ekselansları." diye aceleyle selam verdi bir numaralı yalaka. Arkasından diğer ikisi de kendini toplayıp selama katıldılar." Ah Leydi Brighthall yine güzelliğiniz göz kamaştırıyor." Bu üç numaralı yalakaydı.
"Teşekkürler Lord Trisbord."
"Asıl ben teşekkür ederim bu güzelliği bize bahş ettiğiniz için." Ah Simon şimdi kusacaktı. Bir insan bu kadar karaktersiz olabilir miydi?
"Leydi Brighthall size bir şiir yazdım okumak istiyorum,
Gözleri her demde deniz gibi bakar,
Onu bana getirmişti sonsuz bahar,
Yanakları her an bir elma gibi al al,
Ah siz ne güzelsiniz Leydi Brighthall!
Simon karar değiştirmişti. Kesinlikle insan daha da karaktersiz olabiliyordu! Bu kıytırık Shakespeare özentisi kırık dökük sonelerle nereye ulaşmayı planlıyordu ki? Ayrıca şiiri okurken kapanan gözleri, dramatik bir şekilde kalkan kaşları, tek dizi üzerinde oturuşuyla ne kadar aptal göründüğünün farkında değil miydi? Simon onlara gerçekten acıyordu. Sonra ne ara girdiğini fark etmediği Leydi Graily'nin hayran bakışlarını gördü. Kendini gözlerini devirmekten alıkoyamadı. Ama Sophia'ya baktığında onunda kahkahalarını zor zaptettiğini fark etti. İşte sonunda mantık sahibi bir insan! diye geçirirken O, Sophia ve Leydi Graily aynı anda"Mükemmeldi!" dedi tek fark seslerden ikisinin alaycı birinin hayranlık dolu oluşuydu. Ama bunu yalnızca O ve Sophia anlamışlardı. Sadece ikisinin arasında bir şeyler olması ona çok iyi hissettirmişti.
"En kısa zamanda ben de size şiir yazmalıyım Leydi Brighthall." dedi alayla.
"Ah bunun için sabırsızlanıyorum ekselansları ama lütfen güzelliğime bir meyveyi atfedin, bu beni çok memnun eder." diye karşılık verdi aynı derecede alayla.
"Tabii ki. Şuan aklımda oluşmaya başladı bile, gözlerinizi henüz olgunlaşmamış ve üzerine sabah çiyi düşmüş üzümlere benzetsem mesela?"
"Ah ne kadar mükemmel bir benzetme!" diye araya girdi konuşmaya dahil olmaya çalışan üç numara.
Simon ve Sophia aynı anda gözlerini devirmişlerdi.
" Hmm düşündüm de saçlarını güneşin vurduğu mısır püskülüne benzetsem nasıl olur acaba sizin bu konuda hayli bilginiz var sanırım?" dedi üç numaralı yalakaya bakarak.
Adam duyduğu iltifatla yerinde kabarıp,
"Eh biraz bilgi sahibiyim." dedi. Simon bu kadar alayın yeterli olduğuna kanaat getirip kalkmaya niyetlendi.
"Eh ben gidip hemen şiir yazma çalışmalarına başlayayım, izninizle Leydi Brighthall, Leydi Graily."
"Tabii ben sizi kapıya kadar geçireyim."
Kapıya giderken Sophia neşeli bir şekilde,
"Çok sıkıcı geçebilecek bir sabahı bana bu kadar eğlenceli kıldığın için sana çok minnettarım. Senin alay ettiğini hala anlamadığına şaşırıyorum açıkçası." dedi
"Ah üç numara mı? Senin deniz gözlerinde kaybolmuştur. Hatta o kadar kaybolmuş ki gözlerinin mavi olmadığını ve denize benzetilemeyeceğini fark edememiştir. Bir aptal bile gözlerinin fırtınalı bir gökyüzüne benzediğini görebilir." dediği anda söylediklerine pişman olmuştu bile. O aptal bir romantik değildi ki? Bu da nerden çıkmıştı şimdi!
"Ah sen de dilini sanatsal yönde gayet iyi kullanabiliyormuşsun." dedi Sophia memnuniyetle.
"Dilimi her yerde iyi kullanabilirim." diye mırıldandı kendi kendine Simon.
"Efendim?"
"Hiç, sadece teşekkür ediyordum. Neyse en kısa zamanda görüşmek üzere." deyip evden ayrıldı.
O çıktığında içindeki heyecanı bastıramayan Sophia kendini sırıtırken buldu. Gözleri fırtınalı bir gökyüzüne benziyordu ha? Dışarıdan soğuk bir heykel gibi görünen Simon meğer bir şair ruhu taşıyormuş! İçinden bir şarkı mırıldanarak aptal üçlünün yanına geri döndü.
Simon kendi kendine söylene söylene yürüyordu. Şuanda kendi ağzına yumruk atabilse atardı. Aslında atabilirdi. Bir an durup bunu düşündü ve sokakta Henningworth dükünün kendi kendini yumruklaması skandal yaratırdı.O sırada teyzesinin evinin önünden geçtiğini fark etti, ne yani Sophia teyzesine sadece iki ev uzaklıkta mı oturuyordu? Yani onunla sık sık karşılaşabilirdi artık. Teyzesini zaten çok severdi ama bunu düşününce sevgisi daha da arttı. Hemen içeri girdi. Kapıyı açan uşak onu tanımış ve hoş bir selamlamayla bekletmeden içeri almıştı.
Tam teyzesinin nerde olduğunu soracaktı ki üst kattan gelen ve kulak tırmalayıcı gürültüyü duydu.
"Ben hasta ve ölüm döşeğinde bir kadın değilim seni ukala çocuk! Git ve hangisini istiyorsam o kitabı getirip okumaya başla!"
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Zoraki Aşk *Raflarda!*
Ficção Históricaİnatçı ve alaycı bir leydi aynı derecede inatçı ve alaycı bir lordla uğraşmak zorunda kalırsa ne olur? Henningworth dükü kendisinden pek de hoşlanmayan Sophia Brighthall'un peşine düşer. Dük'ün Sophia'yla ilgili farklı planları vardır. Ama kader...