Sophia ertesi sabah kalktığında başı kazan gibiydi. Hain Şeytan'ın dediği çıkmış, istemese de bütün gece onu ve cümlelerini düşünmüştü. Şimdi de sersem gibi dolaşıyordu. Kahvaltıya indiğinde annesinin sinsi bakışlarıyla karşılaştı ve hemen kendini yemeye verdi. Tabii bu kurtulmasına yetmemişti.
" Sophia, dün gece yine Henningworth dükü seninle konuşmaya geldi." dedi sırıtarak.
" Anne, Henningworth dükü salonun yarısından çoğuyla da konuşmaya gitti. Bunu da fark ettin mi acaba?"
"Hayır hayatım salonun yarısı dükle konuşmaya gitti. O sadece sen ve birkaç yakın dostunun yanına uğradı."
" Zamanı yoktur anneciğim. Bu küçücük hareketi büyütmenin anlamı yok."
"Ah hiç de küçük bir hareket değil. Bak ben söylüyorum bir ay sonra seni gelini olarak seçtiğini herkese duyuracak." dedi büyük bir özgüvenle.
" Hayal kırıklığına uğradığını görmek beni üzecek anneciğim." dedi Sophia alayla. O sırada eteklerine bir şeyin sürtündüğünü hissetti.
"Snow! Küçük şeytan ne yapıyorsun orda?" dedi sevinçle ve güzel, kar beyazı kediyi kucağına aldı. Mavi gözleri o kadar keskin bakıyordu ki Sophia bir an onun insanları anladığı hissine kapıldı.
" Ah Sophia! Dükün kedilere karşı alerjisi olduğunu duydum. Hemen o hayvanı evden göndermelisin."
" Asla. Alerjisi varsa buraya gelmeyebilir benim için sorun yok. " diyerek burun kıvırdı. Snow da dediğini anlamış gibi mırlayarak kucağına sürtündü. Tam o sırada uşak içeri girip bir kartvizit uzattı.
" Ah William'mış." dedi kendinin de anlamadığı küçük bir hayal kırıklığıyla.Ama annesi anlamış gibi görünüyordu.
"Yoksa başka birinin gelmesini mi yeğlerdin?" dedi yine sinsice. Annesi bu ifadeyi eskiden de takınıyor muydu? Yoksa bu sinsi ifade Simon'dan sonra mı ortaya çıkmıştı? Simon'ın insanlar üzerinde böyle kötü bir etkisi vardı işte.
" Böyle resmiyete gerek olmadığını bilmesi gerekiyordu hemen alın lütfen." dedi annesinin söylediğini yok sayarak.
" Ah ben de böyle bir resmiyete gerek olmadığını bilerek beklemeden geldim." diyerek neşeli bir şekilde giriş yaptı William.
Sophia William ile çocukluğundan beri arkadaştı. Hatta Simon'dan bile önceden beri. Her zaman William'la sıkı fıkı olmuşlar, bütün yaramazlıkları beraber yapmışlardı. Ama suç hep William'ın üstüne kalırdı çünkü Sophia o kadar güzel masum rolü yapıyordu ki kimse onu suçlayamıyordu. William bu yüzden sürekli leydiliği bırakıp tiyatroya başlaması gerektiğini homurdanırdı.
O Sophia'ya göre her zaman farklı bir erkek olmuştu. Diğerlerinden daha ince,daha arkadaşçıl, daha komik. Aynı bir erkek kardeş gibi. Sophia küçükken William'ın peşinden ayrılmazdı ( Tabii Simon'ın peşinden koştuğu vakitlerden arta kalan zamanda) bu yüzden de onunla bütün ilklerini beraber yaşamışlardı. Mesela William ilk defa Brighthall mutfağında, Brighthall hizmetçilerinden birini öpmüştü. O sırada Sophia da William'ı arıyordu ve bu göz kör edici sahneye şahit olmuştu. Daha bunun şokunu atlatamadan bir ay sonra da aynı yerde bir hizmetçiyi kucağında otururken yakalamıştı. İşte o günden sonra Sophia bir daha mutfağa gitmeme kararı aldı ve istikrarla bunu uyguladı.
Sophia kafasını sallayıp şimdiki zamana dönmüştü. Şimdi karşısında duran en iyi arkadaşı birçok kızın ağzının suyunu akıtacak cinsten bir erkekti. ( Annesi bu betimlemeyi kullandığını duysaydı Sophia ağızlardan nefret edene kadar leydilik dersi alırdı.)
" Ah işte benim oğlum!" diye sevgiyle kucakladı annesi William'ı. Kendisinin bir erkek evladı olmadığı için William'a her zaman "oğlum" derdi.
" Leydim, zorla kafama soktuklarınız bu kadar çabuk aklımdan çıkacak mı sandınız. Küçükken her kibar ve çekingen davrandığımda azarlıyordunuz. Şuanki arsız tavırlarımın tek sorumlusu sizsiniz." dedi sırıtarak.
" Ve bundan büyük gurur duyuyorum. Centilmenlik biraz arsızlık ve hovardalık içermeli bence." dedi leydi Brighthall son derece çok bilmiş bir tavırla.
"Anne! William'a kötü örnek olduğunun farkındasındır umarım."
" Ne yazık ki örneklerden etkilenecek yaşı on sene önce geride bıraktım sevgili arkadaşım. "
" Aah sizin ikinizle de uğraşılmaz. Hanginiz daha kötü karar veremiyorum. " diye söylendi Sophia.
" Ben."
"O."
dedi ikisi de aynı anda leydi Brighthall'un daha kötü olduğunu belirtmek için. Bu durum oldukça komikti. William çoktan koca bir servis tabağını tıka basa sosis ve yumurtayla doldurmuştu bile. Bütün sabah keyifli keyifli sohbet edip çok uzun süre kahvaltı ettiler.
"Leydi Brighthall izninizle kızınızı Hyde park'a at gezintisine götürebilir miyim? "
" Tabii ki tatlım. Ama çok geç kalmayın belki de Henningworth dükü görmeye gelir."
"Anne!"
"Tamam tamam hadi gidin bir şey söylemedim."
Simon her sabah sekizde park boşken yaptığı at gezintisini bu sabah oldukça geçe bırakmıştı çünkü göl kenarında uzun uzun düşünmeye ihtiyacı vardı. Tabii bunun yanlış bir hareket olduğunu çok geç anladı. Her otuz adımda bir sosyeteden biri durdurup konuşmaya çalışıyordu. Bu gidişle Simon eve gidişinin akşamı bulacağını düşünüyordu. Karşıya baktığında Sophia ve dün geceki adamın beraber ata bindiklerini gördü. Beyninde uyarı çanları "Benim!" dercesine çalmaya başlamıştı.
Biliyorum çok sakin, olaysız, sıradan bir bölümdü ama asıl olaylar iki bölüme kadar başlayacak. Uzun yazmaya çalıştım elimden gelen bu umarım beğenirsiniz arkadaşlar... :)
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Zoraki Aşk *Raflarda!*
Fiction Historiqueİnatçı ve alaycı bir leydi aynı derecede inatçı ve alaycı bir lordla uğraşmak zorunda kalırsa ne olur? Henningworth dükü kendisinden pek de hoşlanmayan Sophia Brighthall'un peşine düşer. Dük'ün Sophia'yla ilgili farklı planları vardır. Ama kader...