eighteen

727 90 47
                                    

Yazar Louis Tomlinson'ın kız kardeşi olmak isterse, bölümler böyle olur dhkadha Ben yine beğenmedim yazdığım şeyi, azıcık şey yapsanız yazışımla ilgili görüş belirtseniz? Yani, ''Sürekli şöyle cümleler kullanmışsın, hep böyle yapmışsın'' gibi? Sevinirim.

İyi okumalar!

*

Abimle aramızda hiç bu kadar sessizlik olduğunu hatırlamıyordum. Arabayı sessizce sürmek hiç de ona göre bir davranış değildi. Ya bağırarak şarkı söyler, ya beni gıcık edecek şeyler yapar ancak asla sessiz ve sakince tüm kurallara uyarak araba sürmezdi. Moralinin biraz bozuk olduğunu görebiliyordum. Belki de o Erica denen kızla ilgiliydi? Birden aklıma bunun gelmesiyle sinirlendim. O kızın kim olduğunu bilmiyordum ancak abimi üzdüğü anda kendi yöntemlerimle tanışırdım herhalde.

Sessizlikten dolayı beynimde dönen bin düşünceden bir tanesi diğerlerini solladı ve gün içinde beni hüzne boğan şeyi aklıma getirdi. Telefonumu kaybetmiştim. Bu beni öylesine yıkmıştı ki, Niall Horan'ın, daha doğrusu Niall James Horan'ın beni sevdiği gerçeğini bile doğru düzgün düşünememiştim. Oturduğum koltukta etrafıma bakınmaya başladım, arabada unutmuş olabilirdim. Evde olmadığına emindim, okula gelirken yolda telefonumla oynamıştım çünkü. Neredeyse ağlayacaktım, koskoca telefonu nasıl kaybederdim? Evdeki milattan kalma telefonu kullanmak zorunda kalacaktım. Kafamı arkaya doğru döndürdüğümde omzumdaki her zaman olan ağrı şiddetini arttırsa da telefonumun daha önemli olduğunu düşünüyordum.

"Telefonun bende." Dedi abim hafifçe gülümserken, telaşlı hareketlerimin sebebini anlamıştı. Rahat bir nefes vererek ona döndüm.

"Alabilir miyim?" Sonuçta Niall bugün kim olduğunu anladığımı anlamayacak kadar salak değildi, bunun için bir mesaj atmış olmalıydı. Fazlasıyla merak ediyordum ancak abimin kafasını iki yana sallaması, beni anında drama boğdu. Belki de mesajı o açmıştı? Şifremi biliyordu sonuçta. Bunları düşünmek istemsizce gerilmemi sağladı.

"Evde veririm."

Onaylayarak sessizce yolculuğumuzun bitmesini beklerken aynı zamanda bugün olanları düşünmeye başladım.

Hep birisi tarafından sevilmenin hayalini kurmuştum. Bu hissi merak ediyordum çünkü. Acaba biri beni sevse, Arden bana nasıl davrandıysa ona öyle mi davranırdım? Dış görünüşüne bakar, beğenmez ve kişiliğiyle hiç ilgilenmez miydim? Ancak James bana mesaj attığında şunu fark etmiştim, benim için o kişiyle konuştuğum konular önemliydi. James ile mesajlaştığımız şu iki aylık sürenin neredeyse her gününde konuşmuştuk. Kitaplar hakkında konuşabildiğim bir çocuk vardı ve beni seviyordu. Buna cidden inanamıyordum ve hatta o kadar çok inanamıyordum ki bana attığı Niall fotoğrafıyla beni kandırdığını, James'in dış görünüş açısından benim gibi biri olduğunu düşünüyordum. Ancak bugün her şey açığa çıkmıştı ve bir kez daha hayretler içinde kalakalmıştım. Dış görünüşü böylesine güzel birinde, nasıl olurdu da hiç kendisine yakışacak birisini bulma egosu olmazdı? Nasıl olurdu da yüzü hiç dikkat çekmeyen, okulun en sıradan kızlarından biri olan beni beğenerek kişiliğimi tanımaya çalışırdı? Hala aklım almıyordu.

Düşüncelerim arabanın evin önünde durmasıyla birlikte son buldu. Arabadan inip kapıyı açtıktan sonra göbeğimi sıkıştıran pantalondan kurtulmak adına odama koştum. Abimin kapıyı kapattığını sesten anlayabilmiştim. Eşofman takımı giydikten sonra bir şeyler yemek adına mutfağa ilerledim, beş yüz kilo olsam bile okuldan döndüğümde yemeye devam edecektim. Çikolatalı bisküvileri tabağa doldurduktan sonra yine odama gidecektim ki, abimin salondaki kanepede oturmuş ve dalgın bakışlarla karşısındaki bir noktayı izlediğini gördüm.

"Çikolata mutluluk hormonu salgılar." Dedim ona elimdeki tabağı uzatırken. Gözlerini devirse de bir tane ağzına atmıştı.

"Otursana." Diyerek karşısını işaret ettiğinde aynı anda üç tane bisküviyi ağzıma tıkarak oturdum. Bu biraz da olsa onu gülümsetmişti.

"Niall Horan'ı tanıyor musun?" Diyerek direk konuya girdiğinde ise az daha tüm yediklerim boğazıma takılacaktı. Gözlerim kocaman açılmış olmalıydı, ağzımdakileri de hızlı hızlı çiğnemeye başladığımda Louis'nin keyfi bu tipe karşı yerine gelmişti. Nereden çıkmıştı şimdi bu soru? Son zamanlarda bu ismi o kadar çok duyuyordum ki... Kendi zihnim bile bana fısıldıyordu. Ağzımdakileri bitirdikten sonra neyle sonuçlanacağı belli olmayan konuşmaya adım attım.

"Ee, evet. Seninle aynı takımda, bazı derslerimiz de ortak."

Tanıdığım başka hiçbir konu yok cidden.

"Nasıl biri sence?"

"Yoksa ondan mı hoşlanıyorsun?" Dedim gülümseyerek kaşlarımı kaldırırken, bu belki de konunun benim üzerimden biraz dağılmasını sağlardı. Bana bininci kez "Gay değilim." bakışını attı. Yıllarca sevgilisi olmadığı için herkes böyle olduğunu düşünüyordu ancak anlaşılan oydu ki Erica denen kız bunu bozmuştu!

"Konuyu değiştirme. Nasıl biri olduğunu düşünüyorsun?"

"Bilmem, hiç kişisel bir konuşmamız olmadı." Yani, sonuçta James'in o olduğunu bilmeden konuşuyordum. "Ama iyi bir çocuğa benziyor, derslerde bir köşede sessizce oturan tiplerden."

Bu dediğim cümle abimin homurdanmasını sağlamıştı. Cebinden telefonumu çıkarıp bana uzattığında onu uzun süreden sonra görmenin mutluluğunu bile yaşayamadan "Bak bakalım, neden sessiz oturuyormuş." Dediğinde abimle James'in bir sohbete girdiğini anlayabilmiştim. İnternetimi açmadan James'in sohbetine girdiğimde kesinlikle son bıraktığım gibi olmadığını gördüm. En başına gidip okumaya başladığımda gülsem mi ağlasam mı şaşırmıştım. Eğer ona böyle bir şaka yapmamış olsaydım, abim olduğunu anlayıp susardı ancak burada iyice batırmıştı. Yazdığı uzun yazıları okurken de gözlerimin dolduğunu fark ettim. Onun beni izlediği anlar bana hep sıradan göz göze gelmeler gibi gelmişti. Asla aklıma beni seveceği ihtimalini getirmemiştim. Bazen bir kişi belirler ve bir ay boyunca bana aşık olduğunu söyleyerek arkadaşlarımla beraber eğlenirdim, öyle şizofrenliklerim vardı ancak Niall benim için o kadar yüksekte bir insandı ki şakasına bile beni seveceğini söyleyememiştim. Şimdiyse her şey gerçek olmuştu. 

''Ondan hoşlanıyor musun?''

Dolu gözlerimi telefondan kaldırdığımda abimin yüzünde okunamayacak bir ifade olduğunu gördüm. Bir kez daha aşık olamazdım. O acıları bir daha çekemez, annemi ve abimi bir kez daha yıpratamazdım. Zaten... biliyordum. Kimse olmayacaktı onun gibi.

''Arden'a... benziyor.'' diye kısık sesle konuştum yutkunarak. Abim dayanamazdı ağlamama, dolu gözlerimi gördükçe onunkiler de doluyordu. Anlamayayım diye gözlerini ovuşturdu ancak ben biliyordum, yıllardır böyleydi bu.

''Benziyor.'' diyerek başıyla onayladığında bir süre sessiz kaldık. ''Bunları sana söylememe gerek yok, biliyorum. Yine de birkaç tavsiye vereyim. Bir, birini delicesine sevdiğini hissetmeden çıkma. İki, seni delicesine seviyorsa en azından onu bir tanımaya çalış ancak aranızda bir şey olmayacaksa bunu ona bir şekilde belirt. Üç, hiç kimseyi sağlığını hiçe sayacak kadar çok sevme. Dört, abini her şeyden haberdar et. Gülme, ciddiyim. Bu en önemli madde, resmi kitaplarda bile yazar.''

Gülerek ona doğru ilerledim ve boynuna kollarımı dolayarak sımsıkı sarıldım. Şu hayatta abimden çok sevdiğim bir erkek yoktu. Ve kime aşık olursam olayım, kimin acısını çekersem çekeyim, abim her zaman en sevdiğim olarak kalacaktı.



Autumn Leaves / NHHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin