nineteen

751 86 54
                                    

Hani bölüm hazırdır ama nasıl bitireceğini bilemezsin ya... Sonra saçmalayarak bitirirsin... Size bunun acısını anlatamam, ancak yaşarsanız anlarsınız:(((

Dün bir mesaj aldım bir okuyucumdan. 100 den fazla mesaj. Burada da belirtmek istiyorum, beni çok mutlu etti. Sanki şu günlerde neye ihtiyacım olduğunu bilerek bana ne kadar değer verdiğini gösterdi. Eğer bunu okuyorsan, sana minnettarım. Zamanının büyük bir kısmını bana ayırarak onları yazdın ya... Okuyup okuyup duygulanıyorum. Teşekkür ederim, bunu asla unutmayacağım.

Multideki Niall'ın masumluğu gözlerimi dolduruyor. Bu çocuk çok güzel artık yeniden sarışın olup 30 yerine 20 yaşında gözükürse çok sevineceğim. Neyse yine dramaya boğuldum, gideyim bari.

İyi okumalar!

Taşlardan birinin üstüne oturarak okulun kedilerinden birisini kucağıma oturttum ve elimdeki köfte parçalarını yedirmeye başladım. Yemekhaneden aldığım ikinci tabaklar insanların bana ayıymışım gibi bakmasına sebep olsa bile bu bakışlara kediler için katlanabilirdim. Parçaları yerken aynı zamanda hoşnut mırıltılar çıkaran kediye gülümseyerek boynunun altını okşadım, bundan cidden hoşlanıyorlardı. Pırıl pırıl olan mavi gözlerini bana çevirdiğinde yemek için teşekkür ediyor gibiydi. Bu gözler aklıma Niall'ı, Niall da dün olanları getirmişti. Ona henüz hiçbir şey yazmamıştım çünkü ne yazacağımı bilmiyordum. İnternetimi de açmadığım için onun bir şey yazıp yazmadığını bilmiyordum. Onunla konuşurken eğleniyordum, kafa dengi birini bulduğum için seviniyor ve onunla her konuyu tartışabiliyordum. Ancak ona baktığımda gördüğüm tek şey, Arden'ınkine benzeyen bir yüzdü. Gerçekten çok hoş bir çocuktu ve dikkatimi çeken biriydi. Ama onu gördüğümde kalbim hızla çarpmıyordu. Birkaç kere beni heyecanlandırsa da asla Arden'ı birkaç metre uzaktan gördüğüm zamanki kadar çarpmamıştı kalbim, hiçbir zaman başkasına baktığımda onda olduğu gibi titrememişti. Niall ile konuşmaya devam etmek istiyordum ama arkadaştan fazlası olabileceğimizi sanmıyordum ve bu da kara kara düşünmeme yol açıyordu. Ona bir şey yazmam gerektiğinin farkındaydım, bunu hak ediyordu. Yine de aklıma hiçbir şey gelmiyordu. Dizlerimde uyuya kalan kediye gülümseyerek bakarken sol tarafımda bir beden hissedip o tarafa döndüm. Niall yanıma otururken yanı başında onu bekleyen diğer kediye gülümsedi. Oturduktan sonra aynı benim yaptığım gibi kediyi dizine aldı ve elindeki peçeteden çıkardığı köfteleri ona doğramaya başladı. Ona şaşkın şaşkın baktığımın farkında mıydı bilmiyordum, sadece gülümseyerek kediye baktığı için bana dönmüyordu.

Normalde koyu mavi olan gözleri yüzüne vuran güneşle açık bir hal almıştı. Kirpiklerinin gölgesi pürüzsüz yanaklarına düşüyor, yüzündeki tebessüm çenesindeki gamzeyi belirginleştiriyordu. Burnu çok güzel görünüyordu, normalde erkeklerde görmekten hiç hoşlanmadığım sakalları da öyle. Köfteyi kediye yedirmeyi bitirdikten sonra başka bir peçeteyle elini sildi ve benim gibi kediyi okşamaya başladı.

''İçinden diyorsun ki, 'Bu çocuğun burada ne işi var?' Yanılmadığımı düşünüyorum.''

Hafif gülümseyerek bana döndüğünde sakin görünse de heyecanlı olduğu kediyi okşayan elinin titremesinden belli oluyordu.

"Bazı şeylerin yüz yüze konuşulmasının daha iyi olduğunu düşünüyorum. Böylece Louis ile konuşmadığıma emin olabilirim.''

Bu dediği üzerine şaşkın bakışlarım yerini bir gülümsemeye bıraktı ve o sırada tuhaf bir şey oldu. Bacaklarımın üzerinde uyuduğunu sandığım kediyle, Niall'ın bacaklarından bana bakan kedi ayaklandılar ve sanki yalnız kalmamızı istiyorlarmış gibi ikisi de uzaklaştılar. Niall ile ben şaşkın şaşkın ''Konuşun konuşun, biz gideriz.'' tarzıyla yürüyen kedileri izlerken birden gülmeye başladık. Ne kadar anlayışlı hayvanlardı!

Öğle arası olduğu için bazı öğrenciler kapalı spor salonundaki basketbol maçını izlerken bazıları da geziniyordu. Genellikle herkes ön bahçede olduğu için buradaki insanlar azdı ancak bizi gören kızlar koşup arkadaşlarına da haber vermiş olmalılar ki yanımızdan geçen birinci sınıflar fısır fısır konuşuyordu. Muhtemelen ''Bu şişkoyla bu yakışıklı çocuk birlikte ne konuşuyor olabilir?'' diye düşünüyorlardı. Açıkçası, aynısını ben de düşünüyordum.

''Ne düşünüyorsun?'' diye sordu bana dönerek. Bir an yakınlığımızın farkına vararak hafifçe geri çekildim, hala titriyordu. Benim Arden'ın yanında titrediğim gibi.

''Hiçbir şey.'' diye mırıldandım. Göz temasımızı kesmek istiyordum çünkü utanıyordum. Ancak bunu yapmadım.

''İlk defa bu kadar uzun süre gözlerine bakıyorum.'' dedikten sonra bir süre duraklayıp ''Çok güzeller.'' diye devam etti. Yüzümde iki yeri severdim, gözlerimi ve gamzemi. Abimin, annemin ve neredeyse tüm kuzenlerimin zıttı olarak ben mavi gözlü değildim. Babamın tamamen kopyası olarak göz rengini almazsam olmazdı. Kehribar rengi de denilen çok açık bir kahverengiydi gözlerim. Bu iltifat üzerine kalp atışlarım az da olsa hızlanırken yanaklarım kızarmıştı.

''Teşekkür ederim. Gözleri masmavi olan birinin bunu söylemesi hoş.''

Yani, gözleri onunki gibi olan hangi insan başka gözleri de güzel bulurdu ki? Bir süre sessiz kaldık. Mesajlaşırken olan konuşkanlığımız yok olmuş gibiydi.

''Bir şey demeyecek misin? Dün hakkında?"

İşte sorun da buradaydı, ne demem gerektiğini bilmiyordum. Daha önce hiçbir erkekle bu anlamda konuşmamıştım.

"Şiir çok güzeldi." Diye bir cümle çıkınca ağzımdan, tecrübesizliğimi bu kadar belli ettiğim için kendime sövdüm. Gülümseyerek teşekkür ettiğinde, benimle dalga geçmeyeceğine kendi kendime ikna oldum ve birden aklıma gelen her şeyi söyleme kararı alarak daha fazla düşünmeden bu kararı uygulamaya başladım.

"Ben... seninle konuşmaya devam etmek istiyorum. Yani, daha iyi hissediyorum. Jade ve River ile bir şeyler konuşmamaya çalışıyorum, pek hoşlandıkları söylenemez. Ancak seninle kitapları, insanları, filmleri, teorileri, düşüncelerimi... her şeyi paylaşabiliyorum. Yani... şuan benim için sadece James'sin. Beni sevdiği için bana mesajlar atan James. Peki Niall nasıl biri? Zevkleri, yaptıkları, dinledikleri? Seni daha yakından tanımadan sana bir cevap veremeyeceğimi biliyorsun. Böyle işte."

Hızlı hızlı konuştuktan sonra kendimi susturmayı başarabildiğimde yerdeki gözlerimi ona çevirdim. Koca bir gülümsemeyle aydınlanmıştı yüzü ve bana öyle bir bakıyordu ki, içimi ısıtmıştı adeta. Konuşmamız sırasında maç bitmiş olacak ki, kapalı spor salonu gürültüler eşliğinde boşalmaya başladı. Maçları hep izleyen abim Zayn ile gülerek konuşurken bakışları bir an buradan geçen herkes gibi bize takıldı. Abimin gülüşü yüzünde donarken her zamanki homurdanma ifadesini yüzüne yerleştirmişti.

"Ben gitsem iyi olacak. Mesaj atarım." Niall hala yüzündeki ışıltılı gülümsemesiyle bunu diyip kalktığında gülmeme engel olamadım. Anlaşılan abimle konuşmasının utancını hala yaşıyordu. Abim gülerek onun gidişini izlerken bana bakıp göz kırptı. Görünen o ki, Niall ile uğraşmak hoşuna gitmişti ve bunu fırsat buldukça yapacaktı.

Autumn Leaves / NHHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin