fourty three

578 58 106
                                    

Bölümü ilk yazdığım hal ile son yazdığım hal arasındaki tek benzerlik ikisinin de bu hikayenin bölümü olması fjqıohfıuwhuı O kadar saçma şeyler yapıyorum ki. Resmen yazıp bitirdim, 1000 kelimeyi aştı ve silip başka bir şey yazdım. Ardından, o yazdığımı beğenmeyip bir kısmını keserek oraya başka olaylar sıkıştırdım. Sonra tam yayınla tuşuna basacaktım arkadaşım Sevgi serviste şakasına bir fikir verdi ve ben çok beğendim ancak yazdığım bölümle o fikir hiç uymuyordu. Ben de bölümün çoğunu silip tekrar yazdım wfohıwhıw Ne yaptığımı ben de bilmiyorum ya wepofjwowıo

Gerçekten vaktim olmuyor günlerdir ders çalışmak yerine yazıyorum ve bu korkunç bir şey sınavda öleceğim. My Therapy'i de bu hafta yayınlayıp bir hafta delicesine kasmam lazım umarım yapabilirim. 

Bölüm içindeki tuhaf duygu geçişleri otuz konuşmayı bir bölüme sığdırmanın sonucudur sorry:( 45. bölüm final de çünkü:)))) Acaba bu yazar bu hikayenin finalinde ne yapacak???? 

Not : Okuldan nefret ediyorum.

İyi okumalar!

*


Uçurumun kenarına doğru yaklaşırken buradan neredeyse tamamen görünen Londra'ya baktım. Kesinlikle bu şehire aşıktım, Manchester'a gidip sıkıldığımda kenarında yürüyecek bir Thames Nehri bulamayınca bunu daha iyi anlamıştım. Neyse ki ailem hala buradaydı, onlar sayesinde bu şehirle bağımı tamamen koparmamıştım.

Kenara bir adım daha atıp buraya geldiğim geceyi düşündüm. Hayatımdaki en güzel günlerden biriydi. Louis ile Erica'nın nişan partisini yapmıştık ve abimle, hatta abilerimle uzun süreden sonra harika zaman geçirmiştim. Liam ile Zayn'in ortasına girdiğimde ve ikisi bana sarıldığında, ardından "Bu sarılma bensiz olamaz!" Diye çığıran Louis de bize katıldığında, gerçekten iyi hissetmiştim. Bir anlığına da olsa yaşadığım hayatı sevmiş, onlara sahip olduğum için şanslı hissetmiştim. Niall partiye Emma ile geldiğinde ve ben kapıyı yediğim cupcake'in kremasıyla dolu ağzımla açtığımda bile, hatta Harry ile birlikte gelen Jade benimle iletişim kurmadığında bile mutluydum.

Ancak şimdi gereksiz yere tuhaf hissediyordum. Dünkü mutluluğum sanki bugün hissedeceğim şeylerin bir özrü gibiydi. Kendimi birden bu uçurumda bulmuştum, nasıl geldiğimi bile hatırlamıyordum. Beynimden binlerce düşünce geçiyordu.

Son birkaç yılımı düşününce kayda değer hiçbir şey yaşamadığımı fark ettim. Okuldan eve, evden okula. Kimseye yararım yok, kimsenin bana yararı yok. Geleceğe dair bir adım, heyecanla koşulan bir amaç, aşkla bakılan bir insan yok.

Hiçbir şeyim yok.

Ölmek için hiçbir nedenim olmadığı gibi, yaşamak için de yoktu. Şu ana kadar bana ciddi bir biçimde intiharı düşündürecek hiçbir acı yaşamamıştım. Babamın terk edişi ve ardından ölmesi bile beni o dereceye getirmemişti. Ama şu an, sadece atacağım üç adımla yaşadığım bütün sıkıntılardan, gelecek kaygılarımdan, çözümü bulunamayan ve her günümü işkenceye çeviren ağrılarımdan kurtulabileceğimi görmek cazip geliyordu.

Hayatım, ayaklarımın atacağı üç adıma bağlıydı.

"Sana eski Autumn'u istiyorum derken depresif olandan bahsetmemiştim." Duyduğum sesle irkilip aniden arkama döndüğümde ayağımın altından birkaç taş düşüp uçurumun derinliklerinde kayboldu. İşte, yine gelmişti. Tam da kendimi bir uçurumun derinliklerine itmenin yararıma olacağını düşünüp kendime cesaret aşılamaya çalışırken. Bunu asla yapmayacağımı ve yarım saat burada düşünüp eve geri döneceğimi ne kadar bilsem de birden ortaya çıkması hoş olmamıştı.

Autumn Leaves / NHHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin