thirty nine

590 73 72
                                    

Merhabalar, ben geldim. Ultra eğlenceli mükemmel aşırı eğlenmekten öldüğüm ve böylece oturup saatlerce hikaye yazdığım tatilden merhaba! Gördüğünüz gibi öyle mükemmel geçiyor ki yatakta uzanıp iki hikaye bitirdim üstüne bölüm yazdım sfohıhqıo

Bu arada biliyorum Maura'nın soyadı Horan değil ama burda böyle olsun.

Neden herkes benim minik Autumn'umuma sövüyor acaba? Empati lütfen? Zaten bir sonraki bölümde onu daha iyi anlatmaya çalışacağım.

İyi okumalar!

*

Canını yaktığınız bir çocuğun annesiyle aynı ortamda olduğunuzda oradan hızla çıkın.

Hayatta öğrendiğim tek şey buydu. Maura Horan on dakikadır iğnemeler yapıyordu, ben burda kıvranıyordum ve Waliyha ile Kate anında kaçmıştı. What Makes You Beautiful söyledikten sonra kısa bir ara veren çocukların yerindeyse Michael, Calum, Luke ve Ashton'dan oluşan bir grup çalıyordu. Aynı anda iki grubu da tanıtmak için güzel bir etkinlikti.

Ama buna odaklanamıyordum çünkü yanı başımda dudaklarından çıkan her bir kelimeden nefret, daha çok sinir akan bir kadın vardı.

"Manchester nasıl? Güzel şehirdir ama Londra eğitim olanakları olarak hep daha iyidir. Buradan oraya geçmek akıl işi değil."

Ben karşımda kim olursa olsun atar yapabilen bir insandım. Sinirli sinirli konuşur, son lafımı söyler ve giderdim ama bu kadına bunu yapamıyordum. Az önceki şarkıdan sonra sanki içimdeki tüm hırçın duygular dinmişti.

"Babam hastaydı." Diye kısa bir açıklama yaptım ve daha fazla konuşmamak için bir mucize olmasını istedim.

"Niall çok hassas bir çocuktur, biliyor muydun? Bazı nedenlerden dolayı İrlanda'da değil burada okuması gerekti. Keşke göndermeseydim, döndüğünde ruhunun çökmüşlüğü parlaklığı sönmüş gözlerinden okunuyordu."

Hızlı hızlı konuşuyordu ve dediklerini bir dakika bile düşünmüyor gibiydi. Sanki hep bu anı beklemişti, beni görüp durmadan konuşacağı, hesap soracağı günü.

"Bende de babam öldüğünde aynı şey oldu." Diye hissiz bir sesle yanıtladım. Yüzü yumuşayacak gibiydi, on beş dakikalık psikolojik baskının yettiğini düşünmüş olmalıydı. Biliyordum, ona karşılık vermemi bekliyordu. Dediklerine sinirlenmemi, asi yanımı göstermemi istiyordu. Böylece benden biraz daha nefret edebilecek, Niall'a ona neler dediğimi anlatabilecekti. Ama onu anlıyordum, canı gibi sevdiğinin canını yakmıştım. Bana kızması normaldi. Bir süre dolu gözlerle yüzümü inceledi, ben de boş bakışlarımı ondan çekmedim. Şarkıdan beri sarsılmış hissediyordum zaten, yüzümde de o salaşlık olduğuna emindim.

"O seni çok sevdi." Dedikten sonra aynı Niall'ın gözleri gibi bakan gözlerle son darbesini bana vurarak arkaya doğru ilerledi.

İçim gerçekten çok fazla acıyordu. Bu çok büyük bir yüktü ve şu ana kadar hiç kimse beni sevmediği için nasıl altından kalkacağımı bilmiyordum. Bu kadar sevilecek hiçbir şeyim yoktu benim. Yüzüm hala çirkindi, boyum hala kısaydı. Hala bana bakan insanın ilk düşündüğü güzel olmadığım olurdu. Kişiliğim için beni sevecekse, neden ona yaptığım kötülükten sonra sevmeye devam etmişti?

Sonra tüm hepsinin cevabı aklıma geldi. 2014'te sevdiğim, 2015'te giderek beni paramparça seven Arden'ı yıllarca düşünmeden seven, 2018'i de tamamen onunla geçirmek için şehir değiştiren ben değil miydim? Şimdi hala onu gördüğümde kalbim hızla çarpmıyor muydu? Hala başka kıza bakışı canımı yakmıyor muydu?

Autumn Leaves / NHHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin