"
Bir gün eve geç geldiğim de öyle çok korkmuştum ki gidene kadar sayısız bahane düşünmüş ve bir güç almak adına sürekli gökyüzüne bakmıştım. Bana uzanacak bir el çıkmayacaktı belki ordan ama orada beni koruduğuna inandığım ilahi bir güç vardı. Vardı ve ben bunu hissedebiliyordum. Yoksa bu dünyadan kurtulmak adına kurduğum hayallere nasıl tutunurdum? Tanrı'ya inanmayacaktım da kime inanacaktım? İnsanlara inanmıyordum ve bir şeye inanmazsam kaybolurdum. Kaybolur ve benden geriye bir şey bırakmazdım. Tanrı'ya inanmam, insanlara inanamadığım zamanlarda daha da güçlendi.
Ben o akşam eve girdim. Ve annem beni salonun ortasında gördü. Her şeye hazırlıklıydım. Bana vurabilirdi ama daha kötüsü ruhumu sayısız hakaretler zincirine vurmasıydı. Her zaman bir şeye inanmak istiyorsan bana İnan derdi, anneler dünyada ki en yüce varlıklardır. Bana baktı sanki bütün gün yanındaymışım gibi ödevlerini bitirdin mi dedi. Bunu asla unutmayacaktım. Evde olduğumu bile farketmeyecek bir insana inanıp hangi akılla Tanrı'ya inanmazdım ki? Ben o gün anneme inanmayı bırakıp Tanrı'ya inandım. Ve bir daha bundan asla vazgeçmedim.
Emir bir yerleri arayıp not defterine karaladığı adreslerle meşgul olurken ben pintinin tüylerini taramakla meşguldüm. Saat gece yarısını çoktan geçmişti ve çikolatalı sütlerin dibini görmüştük. Esnedim ve pintiye sarılıp Emir'e döndüm. Biraz önce not aldığı kağıdı yeni çakmağıyla yakıp kül tablasının içine köze dönüşmeye bıraktı. Bunu İz'den aldığı adresede yaparken görmüştüm.
"Onları neden yakıyorsun? Adresi unutabilirsin." Dedim dizlerimi kendime doğru çekip. Pinti yerini beğenmemiş olacak ki homurdandı.
"Oraya yazmamın bir önemi yok. Asıl adresler burda." Dedi işaret parmağıyla alnının kenarını gösterirken. Bir yere gidecekti. Oradan ona bir emanet verilecek ve oda emaneti başka bir yere ulaştıracaktı. Konuşmalarından bunu anlamıştım. İşi bununla alakalı bir şeydi. "Bir iş yapacaksan arkanda İz bırakmamalısın."
"Sen.." dedim kelimeleri düzgün seçmek adına biraz yutkunurken "bir çeşit taşıyıcı falan mısın?" Gözlerim sürekli hareketlerini izliyordu. Bir harita, üzerine konulmuş küçük raptiyeler ve sesli olmasa da düşünülen planlar. Emir ağzında sallandırdığı sigaradan bir nefes çekti ve siyah bir çantayı masanın üzerine gürültüyle bıraktı.
"Karşıma sen çıkana kadar bir nevi öyleydim." Dedi. Siyah çantayı açınca gördüklerim beni şaşırtmadı. Belirli ölçülerde özenle sıralanmış silahlar bir pırlanta gibi parlıyordu. Bana baktı. Tepkimi ölçmek adına gözlerini kıstı. Yeşil gözleri bir girdap gibi çalkalanıyordu. Eline bir silah alıp kontrol etti ve aynı metalle çenesini kaşıdı. Ağzından çıkan dumanlar yüzünü görmemi engelliyordu. "Şimdi bu beni koruyucu mu yapar?" Diye sordu. Bu biraz hoşuma gitti. Güldüm.
"Bakıcı kelimesinden daha havalı." Diye geveledim. Masanın üzerine eğilip silahları inceledim. Bunlardan birkaçı babamın ofisinde de vardı ve dokunmama birkaç kez izin vermişti. Onu düşünmek mideme kramplar girmesini sağlıyordu. Özlüyordum. Ama daha çok öfkeleniyordum. "Bakabilir miyim?" İçlerinden bir tanesini bana uzattı.
"Kullanmayı biliyor musun?" Bu bir çeşit soru değildi, onda merak uyandırmıştım. Ve neden bilmiyorum bu gururumu okşamıştı.
"Babam birkaç kez dokunmama izin vermişti. Ama hiç kullanmadım. Zor olduğunu düşünmüyorum." Silahın namlusunu ona çevirdim. İçimden bir ses olan biten her şeyden şimdi kurtulabilirsin diyordu. Düşünmeden edilecek bir ateş ve Emir'in cansız bedeni. O zaman belki babam ortaya çıkardı. Dudaklarımı ısırdım. Kendimi öldürmeyi hiç düşünmemiş biri olarak bir başkasının canını alabilir miydim? Bu düşünce ağzımda acı bir tat bıraktı. Silah elimde ağırlaşmaya başlayınca onu yerine bırakmak istedim ama Emir bileğimi yakalayıp silahı tekrar ona doğru doğrulttu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Yaramızda Kalsın ♣️
Genç KurguTamamlandı ✔️ "Bu kitabı; 24 yıllık hayatım boyunca, içimde sürekli takılıp düşen o küçük kıza ithaf ediyorum."