4. Bölüm - Mişyın iz kopleyt!

13.3K 357 22
                                    

Kısa bir bölüm oldu fakat gerçekten ödevlerim vardı. Dershaneden verdikleri ödev vardı sorun bankası bitirecekti ve ben onu unutmuşum. Bu  yüzden iki gündür onu tamamlamaya çalışıyorum, ve çalışkan bir öğrenci olmadığımdan dolayı tam olarak bitirmiş değilim. Ama yine de o güzel yorumlarınız için sizlere bir yenib ölüm yazdım. Kötü olduysa affola, çünkü bir arkadaşım yüzünden moralim de bozuk bu ödevlerin arasında. Haydi öptüm :))

Bölüm şarkısı: Eminem - Without Me

Gözlerimi yeni ve fazla güneşli bir güne aralıyorum. Yani Aralık mı Haziran mı belli değil ha! Bu düşüncemi kafamdan silip doğrucu kalkıp yatağımı topluyorum. Ardından Yan odadaki Can'ın yanında bitiyorum.

"Cancan! Uyanma zamanı geldi,kalk bakalım!" Diyorum bir çocuk edasıyla. Can yüzünü ekşitiyor ve garip bir ses çıkarıyor.

"Kapa çeneni Zeynep ya, uyumaya çalışıyoruz şurda!" Gözlerimi deviriyorum ve bu kaba davranışı için ona azarlamaktan son anda vazgeçip yatağının kendarına oturuyorum.

"Hanimiş benim Ankaralım? Hanimiş benim uğur böce-"

"Ya ne diyon kızım, tamam kes kalktım ya!" Diyor Can ve yatağından doğruluyor. Ee, yılların emektarı var burada! Yaz tatillerinde bu deliyi hep ben uyandırırdım! 

Can uykusuyla savaşadursun, ben de hızlı hızlı salona gidiyorum. Telefonumu şarjdan çıkardıktan sonra yeni gelen üç mesaja bakıyorum. Telefonumu odamdaki prize bağlamama nedenimse; Yağmur! Son derece sağlıksız olduğunu söylüyor. Bu zamana kadar bir şey olmadı aslında ama, ne yapacaksınız? Deli inadı tutuyor mu bir kere?

Mesajlara bakmaya önce Turkcell'den başlıyorum. Bu mübarekler yine bana faturam hakkında bilgi vermek üzere mesaj atmışlar, sil!

O gereksiz mesajı sildikten sonra tanımadığım bir numaradan gelen mesajı açıyorum ve okumaya başlıyorum,

Dün akşam kolyeni düşürmüşsün sanırım. Yani arabama senden başka kız binmedi, senindir diye düşündüm. Kerem ben. Kolyeni geri istiyor musun?

Gözlerimi irice açıyorum ve mesajın verdiği şaşkınlıkla -ve tabii ki numaramı nereden buldu sorusu da beynimde fır dönüyor- elimi boynuma götürüyorum ve teyzemin hediye ettiği kolyeyi arıyorum. Aha Zeyno! Şimdi yandın sen. Yok işte! O özgüveni yerinde Kerem Paşa'da kesin kolye! Yalan söylemiyor bana. Ah şu ben!

Ben hala şaşkınlıkla telefona bakarken Can yanıma geliyor, "Zeynep hayırdır hortlak görmüş gibisin?" Diyor kaşlarını çatarken.

"Can, şu Kerem Paşa- yani Kerem'e numaramı sen mi verdin?" Diyorum ve ardından telefonumu asanın üzerine bırakıp buzdolabına yürüyorum. 

"H-hayır, ne-neden ki?" Diyor arada gülerek. Ah Can ah! Yaktım şimdi çıranı!

"Can, altıncı sınıftaki Ela'dan yalan söylemek için yeniden dersler almaya başla bence! Hiç iyi söyleyemiyorsun yalanlarını!" Diyorum sinirle ve çayı demlemek üzere çaydanlığın altını açıyorum, ardından çaydanlığın üst tarafının kapağını açıp içine birkaç kaşık çay attıktan sonra geçen sabahtan kalma suyla birlikte çayı demliyorum.

"Ne alakası var Zeyno ya? Ben vermedim, Melis vermiştir." Diyor ardından bana yardım etmek için tabakları çıkarıyor.

"Ufak at da civcivler yesin Can! Melis böyle bir şey yapmaz." Diyorum ve çatalları çıkarıp masanın üzerine koyuyorum. Can da beni takip ederek tabakları koyuyor.

"İyi be! Ben söyledim, ne yapayım dün çok ısrar etti, ben de vermek zorunda kaldım." 

Gözlerimi deviriyorum ve hiç cevap vermeden çaydanlığın altını kısıp kahvaltı hazırlama işime geri dönüyorum. Ardından pic sımaylımla gözlerimi kısıyorum. Yine Can'ı alt ettim! Mişyın iz kopleyt!

***

"Benden başka istediğiniz bir şey var mı Hamza Bey?" Diyorum ince ve otoriter sesimle. Hamza BNey çatık kaşlarını biraz yumuşatır gibi oluyor ama o resmi tipinden ödün vermemekte karatrlı, bir şey demeden çık işareti yapıyor.

Hamza Bey'in odasından çıtkıktan sonra hızlıca odama gidiyorum ve saate bakıyorum. Altıya geliyor, çıkış vakti. Ve bir de Kerem ile buluşmamın vakti. Aslında buluşmaya pek istemesem de teyzeciğimden kalan hatırayı es geçemem. O benim bir parçam çünkü. O olmzsa olmazım! Bana güç veriyor!

Çantamı masamın üzerinden aldıktan sonra hızlıca Yağmur'un odasına gidiyorum. Melis'le oturuyorlar. Sahi Melis ne zaman geldi?

"Zeynooş!" Diyor Melis üzerime atlarken. Kollarımı boynuna doluyorum ve sıkıca sarıyorum. Özlemişim sarışınımı!

"Melisim hangi rüzgar attı seni bıraya?" Diyorum kaşlarımı çatarken. 

"Sedat yok ya, fırsat bildim geldim ben de! Özledim sizi de." Diyor ve yeniden boynuma sarılıyor. Bu durumuna gözlerimi deviriyorum ve ben de ona sarılıyorum.

"Beni unuttunuz galiba?" Diyor kıskanç maymun Yağmur. Gülerek Melis'ten ayrılıyorum ve onun yanına gidip kollarımı boynuna doluyorum.

"Aman Yağmur Hanım, sizi çok seviyorum ben. Unutur muyum hiç?" Diyorum ve yanaklarını öpüyorum. O da kıkırdıyor ve ondan ayrıldıktan sonra çantasını alıp üçümüz elele kolkola dışarı çıkıyoruz.

Asansöre binip zemin kata indiğimizde telefonumun çalıyor ve telefonumu çıkarıyorum. Kim arıyor dersiniz, Kerem Paşa tabii ki!

"Efendim?"  Diyorum kızgın sesimle.

"Selam Zeynepcim." Diyor Kerem, sesinden belli sırıtıyor kesin! Ee, tabii keyifli ne de olsa şeytan!

"Hıı, sana da! Neden aradın?" Diyorum sesimle hala kızgın ve onun dediği şekilde atarlı çıkarken. Bu sözlerim üzerine Melis ve Yağmur bana dönüyor ve fısıldıyorlar. "Kerem mi?"


Sinirle kaşlarımı çatıyorum ve onları takmayıp saçma konuşmamıza devam ediyorum, "Kısa kes!"

Gülüyor, "Neden bu kadar atarlısın sen peri kızı?" Diyor hala gülerken. Gözlerimi deviriyorum, yine. Atarlı abla bitti, peri kızı başladı iyi mi?

"Sinirlerimi bozuyorsun." Diyorum ve Melislerle birlikte bir taksiye biniyoruz.

"Peki o zaman, dikkat ederim artık."

"İyi olur! Bu arada," Diyorum ve ardından Yağmur'a adresi söylemesi için işaret verip devam ediyorum, "kolyem?"

"Sen kolyedesin hala! Bir akşam yemeğinde bunu halledebiliriz bence ne dersin?" Diyor, sesi hala keyifli çıkıyor ama bir o kadar da eğlenir gibi. Sinirle gözlerimi yumup içimden ona kadar sayıyorum. Ardından gözlerimi açıp sesimi yükseltiyorum.

"Bana bak gerizekalı, o kolyeyi bana geri getir! Yoksa seni öldürürüm tamam mı?!" Diyorum ve telefonu yüzüne kapatıyorum. Melis ve Yağmur ise bana dönüp tip tip bakıyor. Onların bu haline omuz silkiyorum ve önüme dönüyorum. Beş dakika sonra telefonuma mesaj geliyor,

Gönderen: Kerem

Saat sekizde seni alacağım. Gelmezsen, kolye suya düşer. Öptüm ;)


Mesaja sinirlenirken bu salağı başıma takan Can2a da sövmeye devam ediyorum.

Çöpçatan KuzenHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin