Akıl sır erdiremediğim bir şekilde Ben ve Martin'in tanıştığını öğrenmiştim. İşler gittikçe daha da karışıyordu çünkü Ben Martin'den çok da hoşlanmıyordu, yani buradan bakınca aynen böyle gözüküyordu. Bakışları sert ve dündüzdü. Martin'in sorusunu es geçerek bana yönelttiği sözleri yineledi.
"Sende olan bir şeyim var."
Biraz düşündüm. Bu çocuğun bende neyi olabilirdi ki? Sadece birkaç gündür ilgim alakam olan bir çocuktu.
"Neyin var?"
"Bilmiyormuş gibi davranma."
"Ciddi anlamda soruyorum, aklıma bir şey gelmedi."
Bu sırada Martin hevesle beni izliyordu. Sanki kavga etmemiz onu mutlu ediyordu.
"Ses kaydı." dedi düz bir sesle.
"Bana oynadığınız oyun sonrası silmişsinizdir diye düşünmüştüm. Demek çabalarınız boşunaymış."
"Orada seni öldürmelerine de izin verebilirdim unutma."
Bunları söyleyince yerimde birkaç saniye titredim. Sanki o acıyı yeniden yaşamış gibi hissettim.
"Neden öldürmedin peki?"
"Sana acıdım."
Tamam. Bu kadarı fazla. Kimse bana acıyamaz. Buna izin vermem.
Kahkaha eşliğinde konuşmayı sürdürdüm,
"Bağımlı birinin bana acıması oldukça saçma bir durum."
Söylediğim anda pişman olduğum bir cümleydi. Hani bazı anlar vardır, sizin canınız acıdıysa karşınızdakinin de acımasını istersiniz. Ağzınıza ne geliyorsa söylersiniz ya, işte şu an tam anlamıyla o anı yaşadım. Asla bu kadar acımasız biri değildim. Sözler ağzıma bir anda gelmişti ve sonra fark edemeden çıkmıştı. Ağzımı sözleri sanki geri tıkmak istercesine kapadım. Ama çok geçti.
Ben sinirden kıpkırmızı olmuş, Martin de yanımda gözlerini sonuna kadar açmış bize bakıyordu.
Fısıltıyla "Şey..Aslında öyle demek istemedim." Ağzımı kapadığım elimin parmağını utançla kemirirken buldum kendimi.
Elleriyle yüzünü silerek,
"Ama dedin." dedi. Ufak bir boğaz temizlemesinden sonra devam etti,
"Şimdi ses kaydını ver."
Sesi eskiden olduğu gibi acımasızdı. Evet eskiden olduğu gibi acımasız olmasına rağmen sanki sesine bir duygu daha katılmıştı. Öfke.
Martin hiç beklemediğim bir anda araya girerek,
"Onda olmadığını söyledi anlamıyor musun?" dedi. Bakarsanız beni koruması oldukça şaşırtıcıydı.
"Sen buna karışma, Harbinson."
"Yoksa eskisi gibi mi yaparsın?"
"Özlediysen evet."
"Tam anlamıyla eskisi gibi olacağını sanmıyorum."
Uzun süre bakışlarıyla birbirlerine meydan okuduktan sonra Ben sesinin tüm kusursuzluğuyla konuştu,
"Şansını kaybettin küçük inek. Sana acımaya başlamıştım. Demek ki acınamayacak kadar kurnaz ve sinsisin. Başına gelenlerin kötü olduğunu mu düşünüyorsun? Bundan sonra olacakları izle ve gör. Ta ki o ses kaydını gözümün önünde silene kadar."
Gözlerini gözlerime kilitleyip birkaç saniye beni anladın mı? dercesine bana baktı ve hızla arkasını dönüp gecenin siyahlığında kayboldu. Ben mi? Ben de hala arkasından bakıyordum. Söylediklerinin filtremden gçemesi biraz zaman alıyordu anlayacağınız.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
EMMA
Teen FictionEmma okulda burslu olduğu için dışlanan, amacı babasının tek isteğini yerine getirmek olan bir genç kızdır. Bu kız gün gelip kütüphanede favori kitabının arasına sıkıştırdığı notla tüm yaşamının değişeceğini nasıl bilebilir?