Hatun, hayatındailk kez bindiği arabada yol boyunca ağladı.Elindeki ekmeği hiçbırakamadı.Acıktığında yiyemedi de.Kim bilir böyle güzel kokulu ,ana elindeyapılmış böyle mübarek mayalı ekmeği başka yiyebilecek miydi. Bildiği yerlerigeçtiler.
Tepelerinde,yamaçlarında keçiler otlattığı ,özgürce dolaştığı kırlardan,esaret içinde koparılmıştı. Son kez küçük çağlayanların şırıltısını dinleyememişti. Son kez serin sularına girememişti.Açık olan arabanın camından köyünün kokusunu içine çekti.Artık doğduğu topraklardan çıkmıştı. Kasabaya yarım günde varabildiler. Demek kasaba kasaba dedikleri yer burasıydı.Antakya'ya geldiler. Manzara çok güzeldi. Bir tarafta Amik ovası bir tarafta Habipneccar dağı. Hele o Asi Nehrinin kıvrımları bir başkaydı.Adına yaraşır bir ırmaktı.Keşke biz de ,anamlar da Asi Nehrinin adına yaraşır olsaydık ta bu işler başımıza gelmeseydi diye düşündü.İtaatkar olmayıp,baş kaldırabilseydik farklı bir hayatımız olurdu belki diye kafasındaki düşünceler yol boyunca hücum etti durdu beynine.Babası buraları anlatırdı. Ne kadar güzel ,verimli yerler olduğunu söylerdi. Yaşasaydı belki taşınırdık diye düşündü. Sami Bey arabayı kenara çekti. Antakya 'ya tepeden bakan bir yerdeydiler. Sami Bey "burası çok güzel bir yer. Her gelişimde beni çok etkiler"dedi. "Buranın hikayesini hiç dinledin mi" diye sordu Hatun'a. Başını iki yana salladı Hatun. Oysa buranın efsanesini babası anlatırdı bazı akşamları.
Sami Bey bu kızcağızın zihnini biraz dağıtayım diye düşündü ve anlatmaya başladı hikayeyi. "Habipneccar dağının Kuran-ı Kerim'de Yasin suresinde geçen bir hikayesi var "diye söze başladı. Vaktiyle İsa Peygamberin havarileri Antakya 'ya gelmişler. Buranın halkını dine davet etmişler. Önce Habipneccar adında biriyle tanışmışlar tabii. O,inanmış havarilere. Antakya halkı inanmamış. Onları iknaya çalışmış. O günler burada yaşayan Romalılar Onu da havarileri de öldürmüşler. Başı ile gövdesi ayrılan Habipneccar başı elinde bugün türbesinin olduğu yere gelmiş" diye sürdürdü sözlerini. Yola devam ettiler
Biraz sonra Sami Bey arabayı kenara çekti. Çarşının içinde dolaştılar biraz. Bir lokantaya girdiler. "Şurada elini yüzünü yıka. İhtiyacını gör. Bir şeyler yiyelim" dedi Sami Bey. Birer çorba içtiler.. Elindeki ekmeği fark etti adam.İçi sızladı."Annenin yaptığı ekmek galiba.İstersen doğrayalım çorbalarımıza yiyelim"dedi.Verdi Hatun,lakin kendi doğrayamadı.Boğazından geçmeyeceğini biliyordu.
Sonra üstüne uygun kıyafetler aldılar yola koyuldular. Sami Bey acıdı biraz kıza. Biraz da içi sıkıldı. "Belli ki başlarından atıyorlar. İnşallah başımıza iş çıkarmamışızdır"diye düşündü.
Yolda biraz konuştular. Daha doğrusu o konuştu kız dinledi. Sami Bey kendilerinden bahsetti. İki çocuğundan, eşinin hamile olmasından bahsetti. "Ankara'da yalnızız. Akrabalar memlekette, bize yardım edecek kimsemiz yok. Evde yapacağın işleri hanım sana öğretir" dedi. Sana ihtiyacımız kalmayınca haber gönderir seni aldırtırım" diye ekledi.
Hatun genellikle dinledi. Bazen hı diye cevap verdiği de oldu. Bazen uykuya daldı. Bazen ilk kez gördüğü manzaralar karşısında şaşırdı ,büyülendi. Konya bozkırlarını geçtiler. Konya merkezde mola verdiler. Bu sefer geçtikleri şehirlerin en büyüğü idi. "Burası Konya "dedi Sami Bey. "Mevlana diyarı , huzur şehridir. Daha önce Mevlana' yı duydun mu bilmiyorum.Mevlana sevgiden bahseder Allah 'a yakınlık yoludur. Ne olursan ol yine gel der " diye açıkladı.
Gelmişken bir ziyaret yapalım diye aldı Hatun 'u götürdü Mevlana camiine. Hatun etkilendi. Tuhaf bir huzur hissetti. Ama nedenini anlayamadı tabii. Keşke bizim oralarda da bilinseydi,tanınsaydı da üvey babası gibi adamlar da huzur bulup, çevrelerine huzur verebilselerdi diye aklından geçirdi. Elini açtı dua etti. Gözyaşları pınar gibi aktı. "Allahım anamları, kardaşlarımı bir daha görebileyim. İyi haberlerini alayım. Nasibimizde daha fazla acı olmasın artık. Beni buralarda garip koma Allahım" diye yakardı. Daha ne kadar kaldığını bilmiyor. Sami Beyin yüreği sızladı. Bıraktı kendi haline Hatun'u. Neden sonra gözleri şiş , yüreği hafiflemiş olarak çıktı. Yola koyuldular yine.
Yine upuzun bozkırları geçip vardılar. Ankara'ya. Hatun biraz heyecanlıydı. Lakin Ankara hakkında çok şey duymuştu. Kurtuluş savaşı hakkında anlatılanları, babasının anlattığı hikayeleri , yeniden dirilişi düşündü. İlk kez bir soru sordu. İlk kez bir konuya ilgi duydu. Sami Bey hem şaşırmış, hem sevinmişti. "Atatürk 'ün yattığı yer nerede" diye sordu.Sami Bey "işte şurada şimdi önünden geçiyoruz "dedi. "Seni bir gün buraya da getiririm merak etme "dedi. Bazı yerleri gösterdi. Anlattı Hatun ilgiyle dinledi. Nihayet eve geldiler. Biraz yokuş bir mahalleydi. Şehrin en yüksek noktası gibiydi. Şehre tepeden bakılıyordu. Az önce anlattığı yerler gözünün önündeydi. Şöyle etrafa bakındı. Bizim oralardan çok farklı ne kadar da şanslılar diye aklından geçirdi.
Elif hanım karşıladı hemen. Hoş geldiniz dedi. İhtiyaçlarını karşılaması ,dinlenmesi için yardım etti. Eve ,hiç tanımadığı düzene ve işlere alışması için zaman tanıdı. Öğretti. Hatun uyum sağladı her söyleneni yaptı. Evin içinde sessiz bir hizmetçi oldu. Kimse onu yadırgamadı.
Evin rutinlerine alıştı. Çocuklar her sabah siyah önlüklerini giyer okula giderlerdi. Onların dönmesini dört gözle beklerdi. Okuldan bahsetsinler, cıvıl cıvıl konuşsunlar isterdi. Kulak kabartırdı okudukları hikayelere. Bıraktıklarında bir daha okuyun diyemezdi. Sonunu dinleyemediği hikayeleri kendi kafasında kurardı. Onun kurmacası hep mutlu sonla biterdi. Özlem duyduğu güzelliklerle süslerdi hikayeleri. Kendileri mutlu olamasalar da bir yerlerde mutlu insanlar vardı çünkü.Genellikle kurguladığı hikayeler bir noktada kırlarda,köyde son bulurdu.şırıl şırıl akan dereleri mutlaka katardı hikayelere.
NOT:Oylamadan nereye gidiyorsunuz?🙂👍
ŞİMDİ OKUDUĞUN
BEDEL ASİ NEHRİ GİBİ
General FictionKİTAP İNTERNETTE SATIŞA SUNULMUŞTUR. http://www.kitapyurdu.com/kitap/bedel/453779.html Soluksuz okuyacağınız,zaman zaman olayların seyrinden dolayı yazara kızacağınız bir hikaye. Dönemin en güzel şarkıları eşliğinde geçmişe yolculuk yapacaksınız...