Keyifle okuyun......
Günler onsuz geçiyor, zaman sanki hiç akmıyordu. Bir gün, yirmi dört saati tamamlamak ona hiç bu kadar zor gelmemişti daha önce. Bir gün kendini doldurana kadar aklından bir an olsun çıkmıyordu Duru. Uyuyabildiği bir kaç saati, aldığı her nefesi kendine zarar biliyordu. Hiç uyuyamamak hep onu düşünmek, onun olmadığı bir şehirde nefes almak zarardan başka hiç bir şey degildi Rüzgâr için.
Aklına hayaline gelecek her köşeyi aramıştı. Hala arıyordu ve arayacaktı. Vazgeçmeyi düşünmüyordu. Hem Duru'dan hem çocuğundan. Eğreti bir gülüş oluştu yüzünde, "Çocuğumuz." diye düşündü.
Onu görememe fikri dolmuştu yine hücrelerine. Ne onu ne sevdiği kadını bir daha görememek... Bu fikir günün her saati aklına geliyordu. Sonrası yine karanlık, yine çıkmaz sokaktı.
Düşünmek bir şeyi ne değiştiriyor, ne de affettiriyordu. Her geçen gün kendine olan öfkesine birde nefret ekliyordu. Bu en kötü olanıydı. Kendinden nefret eden bir insanın yine kendine yapamayacağı kötülük yoktu. Kendine kızıyordu. Geç kalmıştı. Gerçeği anlatmak için çok geç kalmıştı. Duru'yu o geceden sonra ilk bulduğu gün konuşsaydı, bunların hiç biri olmayacaktı. Ve o gece çekip gitmiş olmasaydı. Kalsaydı, her şey değişik, güzel olacaktı.
Karahan'a gidip sormamak için kendiyle savaş içine giriyordu. Söyleyeceğinden de emin değildi. Abisine, giderken ne dediğini bilmiyordu. Korktuğundan değil, sevdiği kadına daha fazla zarar vermemek içindi gitmemesi. Yaptığı her şeyin her hatanın Duru'ya daha fazla zarar verdigini ve vereceğini geçte olsa anlamaya başlamıştı.
Ama ne saliseler ne saniyeler ne de dakikalar geçmek bilmiyordu. Aklını kaçırmaktan korkuyordu. Hak ettiğini düşünsede onu bulmadan bunu istemiyordu. Koskoca iki ay geçmişti. Tahminlerine göre şu an dört aylık hamileydi Duru. Beş ay kalmıştı. Doğumdan önce onu bulmak için elinden geleni ardına koymuyordu, ama yoktu.
O gece her iki havaalanından kalkan tüm yolcu listesine tek tek göz atmıştı. Hemde o günün her saati kalkan her uçağın ve diğer yolculuk edilen her yeri...
Yoktu. Yavaş yavaş kabullenmeye başlıyordu. Ne yapması gerektiğine sağlam kafayla düşünemiyordu, bu yüzden de sağlıklı kararlar alamıyordu.
Dedesini görmeye gitmiyordu. Hare'ye daha az görünüyor ona da yalancı gülüşler atıp ortadan kayboluyordu.
Yerinden kalkıp yavaş adımlarla odasını terk etti. Gideceği adres kızların devraldıgı o, cafeydi. Masaya yerleştirdikleri böcek ve girdikleri kamera kayıtlarını kızlar polise bildirmişti, bu da o cafenin sonu olmuştu.
Zeynep, Azra ve Aslı cafeyi satın alarak ortak olmuş, yenilemiş adını da 'AZA' olarak değiştirmişti.
Arabasını önüne park edip dışarı çıktı. Emin adımlarla kapıyı iterek içeri girdi. Önünde biten garson kız, "Hoş geldiniz, rezervasyonunuz var mıydı?" diye sordu. Rüzgâr hiç garsona bakmadan göz gezdirdi. Uzaktan gelen Asya ve Nil'i görünce garsonu es geçip kızlara doğru ilerledi. Cafenin ortasında karşı karşıya geldiler. Nil ve Asya kollarını göğsünde bağlamıştı. Rüzgâr bitik ve yitik duruyordu. Ama buna aldırış etmediler.
Nil, "Neden geldin?" diye sordu, hali harap adamı tepeden tırnağa inceleyerek.
"Biliyorsun." diyebildi Ali Rüzgâr.
Asya, "Yanlış yerdesin Ali Rüzgâr. Biz bilmiyoruz. Hoş bilsekte sana söylemeyiz. Bunu da sen biliyorsun." dedi.
Omuzları çöken Ali Rüzgâr, burun kemerini iki parmağıyla sıktı iki saniye kadar. Kızlara baktı medet umarcasına. "Ben yanlış bir şey yapmadım. Bunu ne zaman anlayacaksınız?" Nil'e baktı. "Sen ablanı özlemiyor musun? Bebek doğduğunda yalnız mı olacak? dediğinde Nil, onun haklı oluşuyla boğazına oturan yumruyu aşağı dahi itemedigi için sesini çıkaramadı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Bana Sevmeyi Anlat (G.S.A Serisi 3) Düzenlendi
RomanceTüm hakları saklıdır. G.S.A Serisi 3. İlk 2 kitapta bağlantılı değildir. Ama okumanız şiddetle tavsiye olunur. Tek kaşını kaldırdı Rüzgâr. "Ağzım iyi laf yapmıyor olsa bile kalbim güzel seviyor emin olabilirsin." dediğinde Duru'nun gülümsemesi yüz...