27. Senli Bir Sabah

39.4K 2.8K 888
                                    

İyi okumalar...


...


Panodan yayınlan ışıktan başka aydınlatan hiç bir şey yoktu ortalığı. Yürekler ışığın sönmüş hali gibiydi. Gece karası... Elini havaya kaldırıp baktı Duru. Kan! Karanlıkta bile renginden zerre kaybetmiyordu. Titreyen göz bebekleri abisini buldu. "Abi! Kan!" diyebildi.

Karahan kardeşini, annesi öldüğünde bile bu kadar çaresiz görmemişti. Ona bunu yapan cezasını çekecekti. O, ömrünü sevdiklerine adayandı. O kadar çok acı çekmişti ki bir sonraki için kimseye izin vermiyordu. İzinsiz  geleni de geldiği yere göndermekten şeref duyacaktı.

"Yüz üstü yatırın!" diye bağırdı Aslı.

Yiğit'in ve Murat'ın kollarından aldığı adama baktı Duru. Her an boşluğa düşebilir, kendi kaybedebilirdi. Zeynep ve Aslı yüz üstü yatan Rüzgâr'ın yanına diz çöktüler. "Bıçak makas kesici ne varsa." diye bağırdı Zeynep. Arabaya koştu Nihat. Ne bulacağını bilmiyordu ama...

Duru hala ellerine bakıyor ve sessizce ağlıyordu. Karahan kardeşini kollarının arasına alıp sıkıca sardı. "Kendine gel, lütfen." dedi. Şoka girme ile girmeme arasında sallanıyordu Duru.

Hare çoktan girmişti şoka. Vuran annesi vurulan abisiydi. Anlamı yoktu olanların. Neden di? İnsan oğlunu vurur muydu? Ayakta öylece yüz üstü yatan abisine bakıyordu. "Abi." diye mırıldandı. Sessiz ve yalnız bir tek damla düştü gözlerinden. Gözleri kendiliğinden kapanırken Fatih'in hızlı hareketiyle daha dizleri yere değmeden havada yakalandı.

Kollarına yığılıp kalan çaresiz güzelin yüzüne bakarken onun için gerçekten üzülmüştü Fatih. Başına gelen onca şeyden sonra bir kadın için ilk defa üzgündü. Arabaya doğru yürüyerek onu arka koltuğa yatırdı. Nihat'ın getirdiği maket bıçağı ile Zeynep Rüzgâr'ın deri ceketini boydan boya kesti. Sonra içindeki tişörtü. Telefonun fenerinden yayılan ve direk kurşun yarasını gösteren ışıkla Aslı ve Zeynep birbirine baktı. Aslı eline geçirdiği bir atkı ile tampon yapıyordu.

Aslı başını kaldırıp beylere baktı. "Sarsmadan, sabit bir şekilde." dedi kendine bakan adamlara. Ne demek istediğini tam anlatamıyordu. Doktorluk dostta pek işe yaramıyordu. "Kaldırın, ambulansı bekleyemeyiz." dediğinde Duru abisinin kollarında kendini derin bir uykuya bırakmıştı.

..


Yüzüne vuran gün ışığı olamazdı değil mi? Gözlerini açmak için zorluyordu. Göz kapakları da inatla kalkmak istemiyordu. Ellerini ve bacaklarını kıpırdatarak kendine gelmeye çalıştı. Ama bedeni kum torbası gibiydi. Aklı henüz yerine gelmeye başlamıştı. Elini başına götürdü. Bu bile onu yormuştu. "Rüzgâr." diye mırıldandı kendi kendine.

Ve aniden hızla açılan gözleri beyaz tavanla karşılaştı. Başını kaldırdı. Odada kimse yoktu. Elinde takılı olan damar yolu ağırlık yapmıştı. Hareketsiz kaldığı için elinin şiştiğini hissetti. Hızla doğruldu. "Uyuttular beni." diyerek elinin üzerindeki damar yolundan serum başlığını çıkardı. Dün akşam giydiği kıyafetler hala üzerindeydi. Aniden durdu. "Hayır." dedi titreyen sesiyle, "Ona bir şey oldu. Beni o yüzden uyuttular." Başını pencereye çevirdi. Sabah olmuştu. Dün akşamdan bu yana yarım gün geçmiş olmalıydı.

Ağlamaya başladı. Yerinden kalkıp hızlı adımlarla kapıya ulaştı. Başının dönmesini umursamadı. Elinin tersiyle gözlerini sildi. Kapının önünde bekleyen Karahan ve Nazlı'yı görünce hıçkırıp daha şiddetli ağlamaya başladı. Karahan kardeşine yaklaşıp kolları arasına aldı kızı.

"Sakin ol ve ağlama."

Abisinin kollarından geri çekildi. "Rüzgâr nerede?" Asıl sorusu o yaşıyor mu olacaktı, ama dili varmıyordu. Gözlerini Karahan'ın gözlerine sabitledi. Doğru olanı arıyordu. İstediği tek kelime 'yaşıyor' dan ibaretti.

Bana Sevmeyi Anlat  (G.S.A Serisi 3) DüzenlendiHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin