Bir Boncuk Hikayesi - 3. Bölüm

23.3K 1.2K 96
                                    

Biraz sonra aynı apartmanın önüne arkası bozdolabı, televizyon, çamaşır makinesi tarzı bir kaç eşya yüklü bir kamyonet yanaştı. İki defa kornaya bastı ve bi kaç dakika sonra binanın kapısı açıldı. Evet çok basit, bildiniz. Binadan çıkan bizim hatundu.

Bu sefer yüzünü tam karşıdan ve çok net görebiliyordum. Hatun sandığımdan daha güzeldi ki bu durum benim haricimde duraktaki diğer gencoların ve hatta amcaların bile dikkatini çekmişti. Duruma ayar olsam da yapacak bir şey yoktu. Kendi kendine gelin güvey olmanın da alemi yoktu. Hatunun gözünden bakacak olursak muhtemelen mahalleye yeni taşınmış genç ve güzel hatunu kesen bir avuç abazaydık sadece.

Kamyonetin şöförü yanındaki elemanla beraber arkadaki eşyaları kamyonetten indirip kaldırıma bırakıyordu. Çok fazla eşya olmadığı için bu işlem kısa sürdü. Ardından, şoför, kadının yanına gelip bir şeyler söyledikten sonra kamyonete bindi ve gitti.

Kadın eşyalarla öylece kalakalmıştı. Boynuna çapraz astığı kırmızı küçük çantasından telefonunu çıkarttı. Bir süre telefon elinde bir şeyler yaptıktan sonra telefonu kulağına götürdü. Muhtemelen aradığı kişi cevap vermedi ve telefonu eline alıp bi kaç bi şey daha yaptıktan sonra tekrar kulağına götürdü. Aradığı kişi yine cevap vermemişti. Telefonu çantasına attı.

Narin bilekleriyle çamaşır makinesini sanki yerinden oynatmaya çalışırmışcasına ufaktan itti ve sonrasında bir eliyle saçlarını karıştırmaya başladı. Çaresiz ve düşünceli olduğu her halinden belliydi.

Bizim duraktaki piçler hala soluksuz kızı kesiyorlardı. Bu mallar bir bok yemeden ben bi şey yapmalıyım diye düşünerekten yerimden kaltım ve yavaş adımlarla karşı kaldırımdaki hatunun yanına doğru yürümeye başladım.

Giderken ne yapacağım hakkında en ufak bir fikrim bile yoktu. Karşıdan karşıya geçerken ya kızın güzelliği karşısında heyecanlanıp, saçmalarsam diye düşünüyordum. Kendimi abaza bir serseri gibi tanıtmak, istediğim son şeydi.

Benden beklenmiyecek bir özgüvenle,

- Merhaba. dedim.

Hatun beni farkedip yaklaşık 2 saniye kadar suratıma ifadesizce baktı ve kafasını geri çevirdi. Aslında o 2 saniye bile, o okyanus mavisi gözlerde kaybolmama yetmişti. Bir çift göz ancak bu kadar mavi olabilirdi. Onlar maviyse benimkiler neydi? Sevgi neydi? Sevgi emekti.

Kafayı yemek üzereydim. Kalbim deli gibi çarpıyordu. Babamın beni Cemil Oto'nun önüne bırakıp gittiği ilk günkü gibi çaresiz hissettim o gözler karşısında kendimi.

Hatun sağa sola bakıyor, birini bekliyor gibi gözüküyordu. Tekrar cesaretimi toplayıp,

- Beni yanlış anlamayın ama yardıma ihtiyacınız var gibi gördüm sizi. Şu karşı durakta taksiciyim ben. diyerek elimle bizim durağı gösterdiğimde, o an, o durağı gösteren elimin, parmaklarımın, ona o komutu veren beynimin her bir hücresini tek tek sikesim geldi. Durağı gösterdiğimde en yaşlımız Rüstem Abi dahil herkes bize bakıyordu. Utancımdan kıpkırmızı olmuştum.

Allahtan hatun lafa girdi ve,

- Sağolun taksi istemiyorum. İyi günler. deyip kafasını geri çevirdi.

- Peki, size de. deyip geri dönmüştüm ki...

- Aslında 1 dakika ya, yardımcı olmak istiyor musun cidden? dedi.

"Sorduğun soruyu sikeyim. İstemez olur muyum hiç?" demek istesem de içimdeki beyefendiye engel olamayıp,

- Tabi ki de. dedim en kibar ses tonumla.

- Hadi o zaman delikanlı başla bakalım. Bunlar 2. kata taşınacak. 5 dakikan var. dedi.

Allah belamı versin ki 1 saniye bile düşünmedim. Gözüme en hafif olduğunu düşündüğüm 57 ekran tüplü televizyonu kestirdim. Şöyle bir ufaktan yokladıktan sonra tam "yallah" diyerek kaldıracaktım ki,

Bir Boncuk HikayesiHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin