Bir Boncuk Hikayesi - 53. Bölüm

1.2K 169 53
                                    

Arabanın kapılarının kitli olmasına güvenerek önce hiç bi şey yapmadım beyler. Yapamadım.

- Sen... Kimsin sen..? diyebildim sadece.

Çocuk cevap veremedi bir süre. Sessiz geçen her saniye sinir katsayımı artıyor, içimdeki ateş daha da büyüyordu. Yumruğumu sıkarak sabırla beklemeye devam ettim.

Çocuk derin bir nefes alıp yutkunduktan sonra,
- Arabadaki 3. kişiydim abi ben. dedi.

Kitlendim kaldım öylece. Mantıklı düşünmeye çalışyordum ama imkansızdı. Öfke, kin, nefret ve intikam ateşi... Hepsi birden öyle bi sarmıştı ki bedenimi, yaşattıkları tek şey yüreğimdeki acıydı o an. Hiç bi şey yapmadan ne kadar bekledim öylece bilmiyorum ama sonra hiç bi şey demeden bastık gaza. Eleman tepki vermedi. İnmeye, kaçmaya yeltenmedi bile hiç. Kaderine razı gibiydi.

Kader. Peki neydi bu çocuğun ya da diğer 2 orospu çocuğunun kaderi? Daha önce hiç düşünmemiştim. Kendime bile itiraf edemediğim o şeyi mi yapacak mıydım? Öldürecek miydim onları? Henüz bilmiyordum. Sadece sürdüm arabayı. Tenhaya, ıssıza doğru sürdüm.

Rasathane tarafına gittim hiç düşünmeden. Sonra Gültepe'ye çıktım. Evleri, mahalleleri geçtim. Bağ evlerinin arkasına doğru indim. Eleman hiç bir şey demedi yol boyunca. Dikiz aynasından görebildiğim gözlerinde korkudan çok çaresizlik ve pişmanlık vardı.

Bizi kimsenin göremeyeceği toprak bir yola girdim. Biraz ilerleyince durdum. Az önce aklıma gelen soruyu tekrar sordum kendime, ama cevap veremedim yine. O an için bildiğim tek şey öldürmekten korkmuyor olmamdı.

Kapıların kilidini açtım. Arabadan indim. Arabanın etrafından dolanıp arka kapıyı açtım. Elemanın yakasından tutup indirdim aşağıya. Arabaya yasladım. Ellerimi boğazına götürdüm usul usul. Eleman direnmiyordu. Önce cesaretimi toplayıp sonra öfkeyle boğazını sıktım hiç düşünmeden ne olacağını. Ablam öldüğü günden beri içimde biriken öfkeye engel olamıyordum.

Elemanın suratı önce kızarmış sonra mora doğru dönmeye başlamıştı. Can havliyle çırpınmaktan başka hiç bir şey yapmıyordu, ama benden güçlü değil, öfkeli hiç değildi. Ben istemediğim sürece kurtulamazdı ellerimden. Can çekişmeye devam ediyordu. Bir anlığına insafa gelip daha fazla sıktım boğazını. Daha fazla can çekişmesini istemiyordum. Bir an önce ölmesini istedim o an.

Ben elemanın boğazını var gücümle sıkarken onun can havliyle bana bi şeyler söylemeye çalıştığını farkettim. Son bi kaç nefesi vardı ama onu da bana bi şeyler anlatmaya çalışarak heba ediyordu.

İçimdeki ses "Bunu öldürüp ne yapacaksın Ömer? Abin gibi mi olacaksın?" diyordu ama bu sese aldırış etmedim hiç. Ben kendimden çoktan vazgeçmiştim, ama aynı ses "Bu çocuğu öldürürsen ablana bunu asıl yapanları nasıl bulacaksın?" dedi bu sefer.

Hiç düşünmeden bıraktım sıktığım boğazı. Nasıl bi nefretle sıktıysam, benim de ellerime kan gitmemiş bembeyaz olmuşlardı. Elimden kurtulan eleman önce çok derin bir kaç nefes aldı, ama hemen düzelecek gibi değildi nefesi. Artık kaçmayacağını ya da kaçamayacığını bildiğim için tutmadım çocuğu. Nefes almasına, yaşamasına izin verdim o an.

Eleman eğilmiş hırlaya hırlaya nefes alıyodu. Hiç bi şey yapmadan kendisine gelmesini, nefes alış verişinin düzelmesini bekledim. Yaklaşık 2 dakika kadar sonra eğildiği yerden doğruldu.

- Sakin ol. dedi.

Hayatımda duyduğum en saçma telkin cümlesiydi bu. Ya da isterse en mantıklısı olsun bu eleman dinleyeceğim son kişiydi, ama dinlemek, konuşmasına izin vermek zorundayım. Çünkü aradığım cevaplar ondaydı.

Bir Boncuk HikayesiHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin