SOLUK HEYKELLER

330 122 3
                                    

    Seçilmişler odanın sonunda ki alana vardıklarında, karşılıklı dörder şekilde dizilmiş savaşçı heykellerle karşılaşmışlardı. Dış görünüşleri ile insanda sanki canlıymış izlenimi bırakıyordu bu heykeller. Birçok olağanüstü olay karşısında kalan Seçilmişler, düşüncelerini yoklayan bu soruyu da es geçemiyorlardı. Lakin ille de gerçekleşecek diye de ısrarcı değillerdi. Daha çok başlarına gelebilecek her şeye karşı temkinli ve hazır durumdaydılar.

Bu vaziyet karşısında Seçilmişler huzursuz olsalar da ilerlemeye devam ettiler. Salonun sonuna doğru daha da yaklaşarak eski, kırık, dökük, tozlar içindeki duvarın karşısına gelip duraksadılar. Bu sırada Seçilmişler hala göz ucuyla heykelleri kontrol etmekten de taviz vermediler. Anyela bakışlarını heykellerin üzerinden çekerek duvara doğru yöneldi. Daha sonra duvara yaklaşıp dokundu ve Seçilmişlere hitap etti.

ANYELA: Sonunda aradığımız yere geldik. Kayıp Nehir'e giden yol bu duvarın ardında!

  Seçilmişler gözlerini önlerinde bulunan duvara dikkatle daha da odaklarken beklenmedik bir ses işittiler. Arka taraflarından gelen hışırtılı ses Seçilmişlerin aniden kılıçlarına ve hançerlerine davranmasına sebebiyet vermişti. Fakat arkalarına dönüp baktıklarında, ortalıkta gözle görülür hiçbir şey ile karşılaşmamıştılar.

Dolayısıyla bir an gözleri savaşçı heykellerin üzerinde buluştu. Herhangi bir şeyle karşılaşmamış olmaları, hışırtılı sesin cansız heykeller tarafından gelme ihtimalini güçlendirmeye başlamıştı. Seçilmişler bakışlarını heykellerin üzerine dikmişken, ortama da sessizlik hakim olmuştu.

  Gergin ve heyecanlı bekleyişler giderek artış gösteriyordu. Ancak ne heykellerde bir hareket ne de çevrelerinden bir tepki gelmişti... Seçilmişler yolunda gitmeyen bir şeylerin olduğunun bilincindeydiler. Lakin bu bilinmez sırrı henüz keşfedebilmiş değillerdi. O anda Razza'nın bir şey dikkatini çekti. Heykellerin soluk taş renkleri, metalimsi gri bir renge bürünmüştü. Haliyle bu unsuru da hemen Seçilmişler ile paylaşmıştı.

RAZZA: Heykeller! Renkleri değişmiş...

Bu sözle Seçilmişler bir kez daha gözlerini heykellerin üzerine doğrulttular. Lupus anlam veremediği bu faktör karşısında, içinden geçen suali dışarıya yansıttı.

LUPUS: Nasıl?

RAZZA: Bilmiyorum... İlk başta soluk bir renkteydiler, ama baksanıza, şimdi aynı renkte değiller.

Anyela gözlerini Bedahşan ile buluşturarak

ANYELA: Razza haklı... Ama ne demek oluyor bu?

Cevabı tahmin edebilmek pek de zor değildi. Lakin Seçilmişler şu an için nasıl davranmaları gerektiği konusunda kesin bir yargıya varamamıştılar. Bir anlığına da olsa yine etrafa sessizlik hakim olmuştu.

NORM: Bu hiç hoşuma gitmedi!

BEDAHŞAN: Benimde!

Bu esnada Lupus dikkatli bir şekilde kılıcı elinde, en yakınındaki heykele doğru yürümeye başladı. Bunu gören Bedahşan uyarmak istermişçesine fısıldadı.

BEDAHŞAN: Lupus!

Lupus başını çevirip Bedahşan'a bakmış olsa da adımlamaya devam etti. Lupus'un hala heykellere doğru ilerliyor olması Norm'un nahoş bulmasına neden olmuştu.

NORM: Lupus, kötü fikir... Lupus!

Lupus bakışlarını heykele dikmişken hafifçe elini havaya kaldırarak kendisine müdahale edilmemesini ve Norm'un konuşmasına ara vermesini istemişti. Lupus olabildiğince heykel ile arasında ki mesafeyi azalttı ve yanına yanaştı. Tedbir amaçlı kılıcı hamle için hazır bir bekleyiş içindeydi. Seçilmişler ise nedensiz bir şekilde beklemedeydiler. Neden harakete geçmiyor olmalarına kendileri de bir mana veremiyordu.

  Lupus kılıcını kaldırarak ucunu heykele doğru uzattı. Seçilmişler korku ve heyecanla karışık duygular içerisinde sadece sessizce olacakları beklediler. Lupus kılıcının ucunu heykele uzatarak dokundurdu. Kılıcını dokundurmasıyla geri çekti. Fakat hiçbir şey olmamıştı. Lupus ikinci kez kılıcıyla heykeli dürttü. Yine herhangi bir reaksiyon yoktu. Lupus şansını üçüncü kez denedi, bu sonuçta diğerlerinden farksızdı. Lupus, Seçilmişlere dönerek

LUPUS: Hiçbir tepki yok!

  Tehlikeli bir şeylerin olmaması Seçilmişleri bir nebze de olsa rahatlatmıştı. Ancak bu sıkıntısız an uzun sürmeyerek kasvet doğurmaya başladı. Tam o sırada heykeller can havline geçiş yaptılar. Seçilmişler bu oluşuma gözleriyle şahit oldular. Heykellerin kıpraşarak, hareket edip canlandığını gördüler. O sırada Lupus'un yanı başında bulunduğu heykelde canlandı. Lupus, Seçilmişleri karşısına almış olduğundan, heykeller arkasında kalıyordu. Ve bu kişisel açıdan hiç de iç açıcı değildi. Seçilmişler hep bir ağızdan Lupus'a seslendiler.

SEÇİLMİŞLER: Lupus! Dikkat et!

Bu sırada heykel ise kılıcını havaya kaldırmış Lupus'a bir darbe indirmek üzereydi... Lupus, Seçilmişlerin uyarısıyla hızlı bir çeviklikle arkasını döndü ve hamleyi karşıladı, kendisini savundu. Heykel art arda birkaç darbe daha indirmeye çalıştı. Lupus da aynı şekilde bu saldırıları karşılayarak cevap verdi.

  Seçilmişlerin üzerine doğru harekete geçen diğer heykeller, ilk olarak Anyela'nın ve Razza'nın güçlü büyüleriyle tanıştılar. Anyela ve Razza'nın yapmış olduğu bu güçlü büyüler heykelleri yok etmesede, oldukça sersemletiyordu. Anyela yaptığı şiddetli bir büyüyle karşısında ki heykeli savurdu. Ardından hançerini kullanarak heykelin canını aldı. Heykeller yok olurken sarı kumları andıran küllere dönüşüp havada toz oluyorlardı.

Bedahşan bu sıralarda taş heykelleri kılıçtan geçiriyordu. Hızlı hamlelerle büyük darbeler indiriyordu. Razza ve Anyela hançerlerini kullanıp aynı zaman da büyü yaparak heykelleri yok ederken, Norm ve Lupus ise bu sırada savaşçılıklarını konuşturuyorlardı.

Norm heykellerden biriyle savaşırken atak yapıp karşısındaki heykeli yok etmeyi başardı. Ama tam bu sırada yan tarafından hamle yapan bir heykelin saldırısına maruz kaldı. Norm zor da olsa heykelin saldırısını karşılamayı başardı. Fakat ilkine nazaran, heykelin ikinci girişiminde dengesini kaybetti ve savruldu. Heykelin üçüncü hamlesinde ise savrularak yere düştü.

  Diğer Seçilmişler rakiplerinin işini bitirmişti. O sırada Norm'un yere savrulduğunu da görmüştüler. O an her biri kendini çaresiz hissetmişti. Çünkü heykel kılıcını kaldırmış, Norm'a doğru son darbesini vurmak üzereydi. Seçilmişlerin biçare bakışları umutsuzdu.

Norm'a yardım edebilmek için fazla uzağındaydılar. Saldırıya engel olabilmek için yeterli zamanları yoktu. Bitap düşmüş bakışlar arasında bir can son nefesini verecekti. Norm'un büyümüş göz bebekleri, olacakları kabullenmiş gibiydi. Yorgun düşmüş bedeniyle sadece gözlerini kapattı ve keskin kılıcın vücuduna temas eden soğukluğuna kendini hazırladı...

BEDAHŞAN KADEHİ KAYIP NEHİRHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin