Episode 1| Harley Street Clinic
Tiffany
"Sakın o suyu dökme Phoe-"
Sözlerim, bugün de yerçekimine meydan okumayarak suratıma dökülen suyla kesildiğinde derin bir nefes aldım.
"Neden? Her sabah neden bu işkence?" diye acıyla inlediğimde, Phoebe başının üzerine önce eliyle bir taç çizdi ve melek rolüyle devam etti.
"Çünkü, sana ani şok uygulayarak uykunun açılmasını ve psikiyatrına geç kalmamanı sağlıyorum."
Gözlerimi devirmemek için kendimi tutsam dahi başarılı olamamıştım. Neyse ki görmemiş ve olası bir azarın da eşiğinden kurtulmuştum. Gerçekten de eksik anne figürümü fazlasıyla dolduruyordu.
Boynumdan süzülen suları elimin tersiyle sildikten sonra "Terapi saati kaç?" diyerek yerimden doğruldum.
"Bir." Diyerek sırıttı.
Terapiye gitmem o kadar da etkili olmuyordu artık. Hatta bazen psikiyatrım Doktor Humphries, bugün hangi konuda konuşacağımızı karıştırdığı için bir kabusa dönebiliyordu. İster saçlarının beyazlamasıyla başlayan hafıza sorunu deyin, ister konuşacak sorunumun çok olduğundan deyin; karıştırıyordu. Terk edildiğimi anlatmam muhtemelen onun işi gücü bırakıp bir sahil kasabasına taşınma kararında olumlu bir etken olacaktı, bu kadar dramayı nasıl kaldırabiliyordu acaba.
Phoebe'nin üzerindeki saate bir bakış attıktan hemen sonra yatağa tekrar yığılıp yorganı üzerime çektim.
"Sen ciddi misin? Saat daha sekiz."
Söylenmelerimin hiçbirine aldırış etmeden konuştu.
"Eh, erken kalkan kuş, solucanı yakalar. Kalk da üstünü giyin."
Başımı nefes almak için yorgandan kaldırdığımda odaya iğrenerek baktığını görünce gözlerimi devirdim. Phoebe her sabah altıda kalkıp spor yapan, sağlıklı beslenen, son derece düzenli ve herkesin olmak istediği insanlardandı. Benim odam hariç evi her gün zevkle temizleyip toparlıyordu. Benim odamı temizlememesi evimizin kesin kurallarındandı. Tıpkı benim, onun sevgilisiyle yaptığı sesli şeyleri görmezden gelmem ve onun da yeme düzenime karışmaması gibi. -Genelde yemiyordum zaten.-
"Bu odada anca bulursun ne giyeceğini." deyip arkasını döndüğünde ona bunun benim yaşam tarzım olduğunu anlatan bir konuşma yapmaya hazırlanıyordum ama ben konuşamadan bana döndü. "Ve sakın bana, dağınıklığın bir yaşam tarzı olduğundan veya anılardan bahsetme. Çünkü," yere eğilip bir çift çorap aldı. "Bu kirli çoraplarla bir anın olduğunu sanmıyorum."
"Onların anısı, ağzına girip seni on beş saniye susturacak olmalarıydı Pheebs, ama bugün de kirli sepetine gidecek gibi görünüyorlar." Diye mırıldandım.
Bir şey demeden odadan çıktığında sürüne sürüne dolabımın önüne gittim. Zorlukla bağdaş kurarken dolabın kapaklarından birini açmamla üzerime kıyafet yığınlarının düşmesi bir oldu.
Tam da başıma düşen siyah pantolonumla, ayağımın ucundaki siyah beyaz çizgili kazağı çekip yatağıma doğru fırlattıktan sonra, diğer kıyafetleri dolabı tekrar açınca üzerime düşmeyecek şekilde dolaba geri tıktım.
Yüzümü yıkarken olanların bir şaka olmadığını algıladığımda, gerçek yüzüme tekrar sert şekilde çarpmıştı: terk edilmiştim.
Hayal kırıklığımı nasıl aşacağımı bilmiyordum, kendime her zaman büyük bir nefretim vardı ama Nick bunu birlikte olduğumuz yıllarda en aza indirmişti. Şimdi, senden bunaldım, diyerek gidişi beni tekrar başladığım konuma getirmişti. Bu zamana kadar gerçek sandığım her şeyin bir yalan oluşunu kaldıramıyordum.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Laughed to Life • Zayn Malik | (UNEDITED)
Fanfiction❝Senin aşkına sahip olmam, onu kaybetmem anlamına da geliyor. Ve ben, ne seni ne de senin aşkını kaybetme düşüncesine katlanamıyorum.❞ * İşte olmuştu, onu kaybetmiştim ancak aşkı hala benimleydi. Sonsuza dek ve daima. * HİKAYE ŞU AN UNEDITED HA...