"Koş!"

59 5 0
                                    

     "Ben bu kızı var ya... Sırf beni kıskandırmak için yapıyor bunları. Onların sevgili olmadığından adım gibi eminim. Ama sen dur. Ben ona yapacağımı bilirim."

     Evet. Janset aynen bunları söylemişti.

    Onlar tuvaletten çıktıktan sonra ben de çıktım ve bizimkilerin yanına gittim. Onları bulduğumda okul müdürümüz anons yapıyordu.

"Çocuklar! Geçen haftaki turnuvada kazandığımız  maçta okulumuzun basketbol takımı çok iyi iş çıkardı. Bunun için  önümüzdeki üç gün sizi tekne turuna götürmeye karar verdim. Hatta otobüsümüz yarın saat sekizde okulumuzun bahçesinden kalkacak. Bizi teknemizin geleceği yere bırakacak ve üç gün teknede yolculuk yapıp geri döneceğiz. Şimdiden sizlere iyi eğlenceler!"

       Müdürümüz bunları dedikten sonra öğrenciler çok sevindi. Eğlenceli , sosyal bir adamdır bizim müdür. Arada bir yapar böyle şeyler.

     Bu arada Hazer'in kaltılmak istemeyeceğini bildiğim için onu yarına kadar ikna etmem gerek.
Her neyse...
Zil sesi duyulduğunda herkes sınıftaydı.

      ---

     Sonra derse girdik. Çıktığımızda ise hava kararmak üzereydi. Hazer'e:

"Sen nerde kalıcaksın."

diye sordum en şirin gülüşümü yollayarak. O da hemen anladı ne istediğimi.

"Ben sizi rahatsız etmiyeyim prenses."

"Hazer! Olur mu öyle şey. Hem beni üzmek mi istiyorsun sen?"

diyerek bir çocuk gibi suratımı astım.

"Tamam ama bir şartım var."

"Neymiş o küçük prens?"

"Bu gece o meşhur sinema gecelerimizden birini yapacağız."

"Nayır! Nolamaz!"

"Gayet de olur küçük hanım."

"Ama Hazeeer!"

"Sen bilirsin."

"İyi tamam. Dediğin gibi olsun. Ama sen de yarınki tekne turuna  geliceksin. İtiraz istemiyorum. Birlikte gideceğiz. Tamam mı?"

"Su böyle şeylerden hoşlanmadığımı biliyorsun."

"Lütfeeeen!"

"Su....."

"Ama beni yalnız başıma mı göndericeksin oralara? Sonra ya o Janset yellozu beni denize atarsa. E benim yüzme bilmediğimi ve denizden korktuğumu biliyorsun. Oracıkta boğulup giderim."

"Hala küçük bir çocuk gibisin. Artık büyümen lazım prenses. Tamam. Yarın seninle gelicem."

Ben de utana sıkıla şunu sordum:

"Şeyyy.. Acaba Hakan da gelebilir mi?"

"Bilmiyorum. Onun ne yapacağı belli olmaz."

        Minicuperimin yanına vardık ve bindik ama bu şapşal araba yine bozuldu.  Bu yüzden eve kadar yürümek zorunda kaldık.

     Giderken dondurma aldık. Tabii ben her zamanki gibi dondurmamı yiyemeyip Hazer'e verdim. Onun yerine dondurmanın külahını yedim. Çünkü ben dondurmadan çok külahını yemeyi severim. O da bunu çok iyi bildiği için kendine çok az dondurma alır.

      ---

    Dondurmalarımız bitti ama biz hala yürüyorduk ki etrafımızı hiç beklemediğim bir şekilde saran birkaç adamın ilk günümde bana sataşan serseriler olduğunu görmem  uzun sürmedi. Arabasına milshake döktüğüm adam konuşmaya başladı:

"Vay vay vay! Bakın burada kimler varmış! Seni gördüğüme sevindim güzellik!"

dedi ve bana göz kırptı. Hazer de:

"Sen kimsin be?"

"Aaa! Güzellik. Yoksa sen sevgiline bizden bahsetmedin mi?"

      O bunları dedikten sonra pis pis sırıtınca Hazer'in sinirleri iyice gerildi ve yumruklar havada uçuşmaya başladı. Tabii ben de boş boş durmadım. Birkaçını ağır yaralamış olabilirim. Bu gruba bir grup daha katılınca biz iki kişi olduğumuzdan onların hızına yetişemeyince en sonunda Hazer:

"Prenses! Üç deyince koşmaya başlıyacağız!"

"Bir!"

diyerek ilk ben saymaya başladım.

"İki!...... Üç!"

    Hazer bunu dedikten sonra koşmaya başladık. Ama mâlesef ayakkabılarım sıkmaya başlayınca durmak zorunda kaldım.

"Hazer sen beni bırak kaç canını kurtar!"

"Saçmalama!"

"Ayakkabılarım canımı yakıyor."

"Tamam. Çıkar o zaman."

"Ne?"

     Ben bunu sorgularken adamlar bize çok yaklaştığı için sorgulamayı kesip ayakkabılarımı çıkardım. Hazer bana elini uzattı. Ben de elini tuttum ve bana:

"Koş prenses! Koş!"

dedi ve tekrar koşmaya başladık.

      Bir yer bulup saklandığımızda buranın güzel bir yer olmadığını anlamıştım....

H2OHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin