Bu küçük kız çocuğu Hazal'ın ta kendisiydi. Yani şimdi bizim bu cimcimenin annesi ve babası yok muydu?
"Hazal!"
"Su Abla!?"
dedi Hazal ve boynuma atladı. Bir süre sarıldıktan sonra o yumuşacık yanaklarından art arda ve hızlı bir şekilde akan gözyaşlarını silmeye çalıştım.
"Neden ağlıyorsun sen?!"
"Su Abla ben çok hastaymışım. Doktor amcayla Elif Anneyi konuşurken duydum."
dedi hıçkırarak.
"Canım saçmalama! Olur mu öyle şey? Sen turp gibisin."
"Ne? Ben turpa mı benziyorum yani? Turpun ne olduğunu bilmediğim için bunu bir iltifat olarak kabul ediyorum."
"Tamam."
dedim ve samimi bir gülüşle ona tekrar sarıldım. Bu konuyu Elif Hanım ile konuşmalıydım. Hazal ile biraz oynadıktan sonra Elif Hanımın yanına gittim. Biraz konuşabilmek için sınıftan dışarı çıktık.
"Elif Hanım ben size Hazal ile ilgili bir kaç soru sorabilir miyim?"
"Tabii Su Hanım. Buyrun."
"Hazal'ın nesi var? Hasta mı?"
"Evet. Hazal.... Hazal lösemi!"
"Ne!? Lösemi mi?"
"Evet. Kan kanseri."
Şok olmuştum. Hazal çok tatlı bir kız. Ben...ben tanışalı kısa bir süre oldu ama ona alışmıştım. Parkta yanıma gelip bizimle çemkirerek konuşması.... o kadar tatlıydı ki.
Niye hemen Hazal ölecekmiş gibi konuşuyorum ben?! Bu hastalıktan kurtulma ihtimali de var.
"Peki tedavi olma şansı yok mu?"
"Var. Aslında tedavi parasını karşılayamıyorduk ama genç bir bey gelip bağış yaptığı için Hazal'ın tedavi şansı var."
"Buna çok sevindim. Eğer bir gelişme olursa bana haber verebilir misiniz?"
"Merak etmeyin. Ben size numaramı vereyim o zaman."
Elif Hanım'ın numarasını aldıktan sonra lavaboya girdim. Çıkarken kapının yanında yerde gördüğüm saate iyice baktığımda onun Hazer'e doğum gününde hediye ettiğim saat olduğunu gördüm. O sırada Hakan geldi ve gitme vaktimizin geldiğini söyledi. Saati çantama attım. Elif Hanım'a teşekkür edip, çocuklarla vedalaştıktan sonra arabaya bindik.
"Keşke Hazer de bizimle gelseydi. Benim gibi o da çocukları çok sever."
"Evet. O da gelseydi güzel olurdu."
dedi yapmacık bir gülümsemeyle.
---
Eve geldiğimizde Hazer evden çıkıyordu. Hazer'e birşey soramadım bile. Çünkü yanımdan hızlıca geçti ve gitti. Ben de arkasından bakakaldım.
Eve girdim. Bugün çok yorulmuştum. Yatağa yattığım an uyuyakalmışım. Uykumdan ter içinde ve aniden uyandım. Bir kâbus görmüştüm. Kapkaranlık bir odanın içinde Hazer ile Hakan karşımda duruyordu. Hazer, Hakan'ın yanından geçip öbür tarafta durdu. Hakan ve Hazer'in arasında kalan ben şaşkın şaşkın onlara bakıyordum. Hakan bana bakarak gülümsedi. Ben de ona gülümsedim ve ona doğru ilerleyip elini tuttum. Sonra Hazer de bana elini uzattı. Onun da elini tuttum. Ama Hakan beni kendine doğru çektikçe Hazer'e doğru gitmek için çabalıyordum. Sonunda Hazer ile ellerimiz ayrıldığında kendimi bir suyun içinde buldum. Üstümde bembeyaz bir elbise vardı. Biri yanımdan geçtiğinde korktum. Arkama döndüm fakat kimse yoktu. Tekrar önüme döndüğümde karşımda Hakan vardı. Elinde bir bıçak vardı ve bıçağı kalbime dayamıştı. Güldü ve bıçağı kalbime sapladı. Her yer kan olmuştu. Üstümdekki bembeyaz elbise kıpkırmızı olmuştu. Sonra Hazer geldi ve bıçağı daha derine sapladı. Uyandım. Gerçek gibiydi bu kâbus. Çok terlediğim için üstümü değiştirdim. Bonya yapmaya üşenmiştim. Akşam oluyordu ve benim Şirin ile konuşmaya ihtiyacım vardı. Hemen telefonumu aldım ve Şirin'i aradım. Sanki benim aramamı bekliyormuş gibi birkaç saniye sonra telefonu açtı.
Birkaç dakika sonra da Şirin'in yanıma gelip bu akşam bizde kalmasına karar verdik.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
H2O
ChickLitSu'ya oynanan bir oyun, gerçek hisler , kötü hevesler. Meğer doğru kişi değilmiş o. En yakınındakini görmemiş Su. Fakat artık çok geç. Ateş , Su ' ya olan aşkıyla kül olmuştur. Peki Su buhar olmaktan kurtulabilecek mi ?...