Medya: Birdy - Skinny Love
KABURGASI DOĞUŞTAN ÇATLAK - 1. BÖLÜM
"GERDANA DÜŞEN CESET"
Giden birinin kefenine çekilen neşterin ardından yıllar geçti.
Neşter paslandı.
Yaralar kanadıkça, kanadı.
Ölünün üzerinden geçen üçüncü yıl.
Yağmur sesleri ağır bir şekilde cama vururken küçük kız dizlerini kendine çekmiş ve mavi gözlerini odasının kapısına sabitlemişti. Babasını bekliyordu, gelmesini ve sarılmasını... ama evde kimse yoktu, biliyordu. Küçük dudaklarından kaçan hıçkırıkları odayı dolduruyor, baş ucundaki melekler sakinleşmesi için Allah'a yalvarıyordu.
O daha küçücüktü.
Böyle bir korkuyla neyin bedelini ödeyebilirdi, kimse bilmiyordu.
Ama acı insanları büyütüyordu, acıyla doğan insan acıyla büyürdü bunu küçük dudaklarından soluduğu can yakıcı nefeslerinden anlayabiliyordu.
Büyümüştü, büyümüştüm.
Eğik bedenimi usulca dikleştirdim ve oturduğum çardaktan şuursuz adımlarla uzaklaştım. Sessiz ortamları seviyordum çünkü zihnimin çukurlarında yaşayan insanların seslerini daha kolay duyuyordum. Bağırmaya gerek duymuyorlardı, beni suçlarken bağırmalarına hiç gerek olmamıştı gerçi, fısıldamaları yeterdi. Dik durmayı bilmeyen eğik başımı biraz daha kaldırdım ve gökyüzüne baktım. Bulutluydu, sonbahar elinde ki hançeri yazın bağrına saplayalı bir hayli olmuştu ve bunun kanıtlarını da sunmaktan vazgeçmiyordu. Gri bulutlardan yavaş yavaş düşmeye başlayan su taneciklerinin bazıları yüzümü yokluyor ve bir şeyler hissetmem için uzunca bir yol izliyordu yüzümde, soluk borumdan ciğerlerime inen havanın yakıcılığı boğazımdan aşağıya bir faça çekiyordu sanki ama bu cefasızdı. Kanamayan yerim yoktu, ruhuma uğrayan anılar delik deşikti.
Arka cebimde ki telefonum titremeye başladığında düşüncelerimi hızla topladım ve zihnimin çöplüğüne fırlattım. Arayan Arza'ydı. Aramayı yanıtladım ve telefonu kulağıma yasladım. "Neredesin?" diye konuştuğunda etrafıma bakındım ve önümde ki kuru ağaca ilerledim sarsak adımlarla.
"Kaçta gelecekmiş?" dediğimde suyun içinde boğazım kurumuştu.
"Altı gibi buluşacağız," dedi hızla beni merakta bırakmamak için, onu onayladıktan sonra telefonu kapattım ve hızını arttırmayan yağmurun yarattığı toprak kokusunu usulca içime çektim. Toprağın altına koyduğum sevdiklerimin kokusunu anımsamaya çalıştım ama bu olmadı. Boşuna olan ve beceriksizce yapılan bir eylemden fazlası değildi. Biyolojik olarak içerisinden atıldığım rahmin sahibini daha doğduğum gün toprağa defnetmişti babam. Babasının vazgeçilmezi, annesinin cehennemi olmuş her şeyden habersiz masum bir bebektim. Masumluğunu doğduğu gün annesinin kanını çalarak kaybetmiş bir kadındım. Akın hep derdi, 'sen insanların vazgeçebileceği bir şey değilsin,' diye, kaburgalarımı kıran acı için de böyle olmuştum. Adımlarımı yavaşlattım ve toprağın ıslanmış olmasını umursamadan ağacın dibine oturdum, belki ruhumun fitiline tutuşmaya başlayan yangına bir damla vururdu ve sönerdi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
KABURGASI DOĞUŞTAN ÇATLAK
Novela JuvenilBende yirmi dört, sende yirmi bir. Aramızdaki üç sayının yarısı senin. Şimdi söyle bana, bir buçuğun tanımı nedir? * #genelkurgu'1 #gençkurgu'5