Matt kameradaki kayıt tuşuna bastı. Evin dış görünüşünü iyice çektikten sonra kameranın daha fazla yağmura maruz kalmaması için hızlı olması gerektiğini gel işareti yaparak belli etti. Peter yavaşça evin kapısına doğru yaklaştı. Eve baskın yapar gibi girmektense çok belli etmeden girmek daha mantıklı bir hareketti. Kapı zaten yarıya açıktı. Sanki biri onlara gelmeleri için bir işaret vermeye çalışmıştı.
Tam arkasında duran Matt'e döndü. " Sen kameranın gece görüşünü çalıştır. Bana da feneri ver" Bu emirler Matt'in hoşuna gitmiş gibi görünmüyordu. "Ne zamandır senin kuralların burda işliyor?" dedi Matt gururuna yediremeyerek. "Ah, hadi Matt. Ver şu feneri." dedi Peter geçiştirerek. Matt homurdanarak feneri uzattı. Peter feneri alıp üzerindeki "On" tuşuna bastı ve evin çürümüş tahta zemini göründü.Neredeyse tek adımda yıkılacaktı. Feneri sıkıca tutarak içeriye bir adım attı. Tahtalar gıcırdayıp sallanınca Peter dengesini kaybetti ve hızla duvara tutundu. Duvarın bütün soğukluğu içine işledi. Duvarın ne renk olduğu, ya da tutunduğu şeyin duvar mı yoksa farklı bir yer mi olduğunu bilmiyordu ama bu yerin pürüzlü olduğu kesindi.-Hatta bu pürüzler elini acıtıyordu- Nihayet dengesini geri kazandığında duvarı bıraktı ve Matt'e gelmesi için bir işaret verdi. Matt tahtaya dikkat ederek yanına geldi. Ve tam o sırada kapı büyük bir şiddetle kapandı.
Artık karanlığa mahkumlardı ve ölesiye korkuyorlardı. "Geri dönüşümüzün olmadığını sana söylemiştim" dedi Matt sesi titrerken. Haklı çıkmaktan hep keyif almıştı ve şimdi de böyle hissediyor olmalıydı. Ama şuan da hislerine korku da eklenmişti. İkisinin de nefes alıp veriş hızları değişmişti. "Umarım burada bayılmam" diye düşündü Peter. Burası atak geçirecek son yerdi. Peter feneri odayı incelemek için titreyen eliyle oraya buraya çevirmeye başladı.
Duvarlarda eski portreler vardı. Hepsi siyah beyazdı ve bazılarının bir bölümleri yırtılmıştı. Duvara yaslanmış gri bir kanepenin üstü tozla kaplanmıştı. Önündeki cam masa kırılmış, üstündeki çiçek dolu vazoda yere düşüp parçalanmıştı. Bu çiçeklerin türü menekşeydi. Annesinin en sevdiği çiçekti ve menekşe kokulu birçok parfümü vardı. O parfümlerin kokusu şimdi burnunda tütüyordu. Bunun neden şimdi aklına geldiği hakkında hiçbir fikri yoktu. "Neden feneri hep aynı yere tutuyorsun?" dedi Matt fısıldayarak. Düşüncelere dalmış olmalıydı. Hızla feneri başka yerlere doğru tutmaya başladı.
Diğer köşede ahşap bir yemek masası vardı. Onunda üstü tozla kaplıydı. Bacaklarından biri kırıldığından düşmek üzere gibi duruyordu. Aynı takımdan olan sandalyeler ise parçalanmış, artık kullanılamaz hale gelmişlerdi. Bu evi, çiçekleri ve duvarda asılan portreleri bir yerlerden tanıyordu. Sanki buraya daha önceden gelmişti. Alex'İn ölümünden sonra -gerçekten ölüp ölmediğini de bilmiyordu- pek bir şey hatırlamamıştı. Ebeveynlerinin trafik kazasında öldüğünü, temel bilgilerini hatırlıyordu. Kafasını mermere vurduğunda Alex'i hatırlamıştı. Peki bu evi nereden anımsıyordu?
Tüm bu düşüncelerden kurtulup evi incelemeye devam etti. Yavaşça evde adım atmaya başladı. Her adımını korkuyla atıyordu. Neredeyse korkudan dizleri titriyordu. Duvarlar beyaza boyanmış olsada kirlilikten dolayı rengi griye dönüyordu. Tavanda avize yoktu. Sadece ampul orada duruyordu. Birden gözünün önüne bir görüntü geldi. Kendi gözünden çekilen bir fotoğraf gibiydi. Alex tam karşısındaydı ve deniz gibi masmavi gözleriyle kendisine bakıyordu. Siyah küte yakın saçlarını fönletmişti. Bu odadaydılar ama hiçbir yer henüz dağılmamıştı. Lüks bir ev gibi görünüyordu. Güneş ışığı pırıl pırıl camdan içeri süzüyordu.Ve Alex gülümsüyordu. O sırada görüntü birden kayboldu. Bu da neydi böyle? Matt'in dedikleri doğruydu. Kesinlikle kafayı yemişti.
Kendine gelmek için başını iki yana salladı. " Dostum, sen iyi misin?" diye seslendi Matt arkadan. Belki biraz inatçı olabilirdi ama yerine göre çok iyi bir arkadaştı. "İyiyim Matt. Sorun yok." dedi Peter güven verircesine. Odada gezinmeye devam etti. Karşılarındaki duvara rulo yapılarak yaslanmış eski bir halı vardı. Tam karşısında bir ayna duruyordu.Feneri aynaya doğru tuttu. Aynanın kenarlığı yoktu. Sade ve normal bir boy aynasıydı. Odanın sonu burasıydı. Dışarıdan evi iki katlı olarak görmüştü. Peki merdivenler neredeydi? Evi gerçekten korkunç bir sessizlik kaplamıştı. Bu çok ürkütücüydü.
Feneri sağ tarafa doğru çevirdiğinde tahta ve tabii ki eski bir kapı gördü. Kapıyı açmak için tokmağını çevirdi. Tokmak kulak tırmalayıcı bir sesle döndü. Ancak kapı kilitliydi. O sıra gözlerinin önüne yeni bir görüntü daha geldi. Ama bu sefer bir fotoğraf değilde kısa bir video gibiydi. Yine bu odadaydı ve aynı kapının önünde duruyordu. Ancak kapı eski değildi ve tokmak cilalatılmış gibi parlıyordu. Tokmağı çevirdi ve şimdiki gibi o zamanda kilitliydi. Alex görünürde yoktu. Geri dönüp rulo yapılmış halıya doğru yürüdü. Halıyı alıp salonun ortasına doğru açtı. Değişik kırmızı üçgen motifli ince bir halı çıktı karşısına. Halının tam ortasında bir anahtar duruyordu. O anahtarı alıp kapıya döndü. Anahtar oraya tam uyuyordu. Tencere kapak gibiydi adeta. Kapıyı açtığı anda yine görüntü gözlerinin önünden kayboldu.
Kısa bir şok sonrasında az önce gördüklerini uygulamaya başladı. Gidip halıyı aldı ve hızlıca açtı. Yine aynı desenli ancak daha kirli bir halıydı. Ortasında da o gümüş anahtar duruyordu. Eğilip anahtarı aldı. Matt şaşkınlıkla kendisine bakıyordu. " Anahtarın orada olduğunu nasıl bildin?" dedi kısık bir sesle.
"Sanırım, anılarımı hatırlıyorum."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Night Home Of London
ActionPeter, gazetecilik işinde fazla para kazanamayınca patronu Dave'in ona verdiği görevi kabul etmek zorunda kalır. Matt ile değişik olayların yaşandığı eve girip olayları araştırmalıydılar. Ancak bu Peter'ın sandığı kadar kolay olmayacaktı. Çünkü geçm...