Bu kadar rüzgar nereden geliyordu? Annabelle niye "Matt!" diye bağırmıştı? Feneri daha sıkı tutup esintiyle kendine doğru uçan cam parçalarına doğru adım atmaya başladı. Birkaç adım attığında artık yürüyemez hale gelmişti. Cam parçaları yüzüne çarpıyor, kesilen yerlerden sıcak kan akıyordu. Bir o kadar da acıyordu. Sanki bin tane iğneyi yüzüne batırmışlardı. Esinti gittikçe daha da şiddetleniyordu ve birisi gelmemesi için elinden geleni yapıyor gibiydi.
Feneri öyle bir sıkıyordu ki neredeyse fener elinde parçalanacaktı. Pes etmiyordu ve kendisine yüz kilometre ile gelen rüzgara karşı yürümeye devam ediyordu. Orada ne olduğunu görmek için ne kadar çabalasa da hiçbir işe yaramıyordu. Artık normal durmakta bile zorlanıyordu. Zaten derisinin buna daha fazla dayanabileceğini sanmıyordu. Rüzgar neredeyse derisini koparacak kadar hızlı esiyordu. Bütün bunlar yetmezmiş gibi şimdi de nefesi kesilmişti.
"Annabelle..." dedi yavaşça. Onu duymayacağından emindi. Birden büyük bir cam parçası tam yüzüne doğru hızla uçmaya başladı. Peter daha ne olduğunu anlayamadan cam büyük bir şiddetle yüzüne çarpıp tuzla buz olmuştu. Kanın burnunun üstünden oluk oluk aktığını hissettiğinde görüntüsü bulanıklaştı ve büyük bir acıyla yere kapaklandı. Bütün bu acı onu bayılmaya zorlasa da direnmeye devam ediyordu. Rüzgar şiddetini hiç kesmeden yerde yüzüstü yatan, zavallı kendisine esmeye devam ediyordu. Hala nefes alamıyor, boğulmak üzere gibi hissediyordu. Burnunun tam ortasına gelen cam parçasının kestiği yer neredeyse dört-beş santimdi. Ve ölesiye acıyordu. Sanki birisi çekiçle tam suratının ortasına tüm gücüyle vurmuştu.
Kalkmak için yeltendiğinde fenerinin elinde olmadığını fark etti. Düştüğünde onu kaybetmiş olmalıydı. Başından beri çok şanslı olduğu için (!) tüm bu olaylar başına gelmişti. Önce Matt'in ve Annabelle'nin ölümüne sebep olan kendisiydi. Kim ona güvense sonu kötü oluyordu. "Hayır!" dedi kendi kendine. "Onlar ölmedi ve ölmeyecekte!" Yerden kuvvet alarak kalkmaya çalıştı ve rüzgar onu yeniden yere düşürdü. Kaburgasını tekrardan yere vurduğunda nihayet nefes alabilmeye başlamıştı. Ancak bu vuruş kaburgalarını da acıtmıştı. En azından artık nefes alabiliyordu. Derin bir nefes aldı ve kollarına yüklendi. Kendini bebek gibi hissetmişti. Burnu hala kanıyordu ve çok acıyordu. Nihayet ayağa kalkıp dik durmayı başardığında odanın tüm karanlığının tek bir yerde toplanmaya başladığını gördü.Rüzgar da bir anda durmuştu .
Gözlüğünün bir camının neredeyse yarısı çatlamıştı ve zar zor görüyordu. Tüm karanlık bir araya toplandı ve bir vücut haline geldi. Simsiyah kanatları olan, normal bir vücuttu bu. Gece karanlığı gözleriyle kendisine bakıyordu. Şeffaftı ve vücudundaki bazı boşluklardan arkası görünüyordu. Duman gibiydi adeta. Karanlığı kendine toplayınca oda birden aydınlanmıştı. Ancak Peter'ın diğer yerlere bakma imkanı yoktu çünkü dizleri korkudan titriyordu. Her an kendisine bir şey yapabilirdi.
Bu duman adam da kimdi? Peki ya Annabelle ve Matt? Yutkunduktan sonra boğazında kan tadı hissetti. Burnundan akan kan ağzına ulaşmış olmalıydı. Bu tat oldukça acıydı ve hemen tükürmek istiyordu. Ancak tam karşısındaki adam kendisine böyle bakarken bunu yapmasına imkan yoktu. O sırada gözüne kara perde inmiş gibi oda yeniden siyaha büründü. "Lanet Olsun!" dedi fısıldayarak. Ya o adam şu an tam yanında duruyorsa? Birden ışıklar tekrar geri geldi. Işığın gözlerini kamaştırdığı kesindi ancak garip giden bir şeyler vardı. Bu sefer karşısında sadece adam yoktu. Tam önünde kendisine yalvarırcasına bakan Annabelle vardı. Adam şeytan gibi gülmeye başladığından Annabelle'nin gözünden yaşlar akmaya başlamıştı.
Peter'ın sanki dili tutulmuştu. Konuşamıyor, ağzını bıçak açmıyordu. Adam kendisine sivri-yine buluttan- korkunç dişleriyle gülümsedikten sonra Annabelle'nin arkasından keskin ve kocaman bir bıçak gösterdi. Bıçakta siyah dumandandı. Bu adamın her şeyi dumandan mıydı? "Dur!" dedi kendine hakim olamayarak. Annabelle'yi öldürmesine izin veremezdi. "Kimsin sen? Ondan ne istiyorsun?" Annabelle'ye doğru yürümeye başladığında ayağının acısı onu yavaşlatıyordu. Adam artık çok geç dermişcesine gülümsedi ve bıçağı Annabelle'nin arkadan tam kalbine saplamak için geri çekti. "Hayır! Dur!" diye bağırdı Peter hızla ona doğru yaklaşırken. Aralarında sadece bir metrelik mesafe kalmıştı.
Adam bıçağı Annabelle'ye doğru hızla yaklaştırırken Peter Annabelle'yi tutup kendine doğru çekti. Adamın silueti birden kayboldu. Peter yavaşça gülümseyerek Annabelle'ye baktı. Annabelle'nin kızıl saçlarını yüzünden çekti. Saçları gerçekten çok yumuşaktı. Gözleri kapalıydı ve hiçbir tepki vermiyordu. Aniden Annabelle kollarına düştü. "Hey, hey, hey!"dedi zorla onu tutup yere indirirken. Sırtını tuttuğu eline kanın akışını hissettiğinde artık her şey için çok geçti. "Hayır,hayır!" dedi bağırarak. "Uyan hadi, lütfen."Annabelle ne söylediyse hiçbir cevap vermemişti. Birden kolu yere düştü ve avucundan gümüş bir anahtar düştü. Peter'ın gözleri dolmuştu ve neredeyse ağlamak üzereydi. Anahtar ile ilgilenemezdi.
Ancak anahtarı ilk görüşünde onun üst kattaki odanın anahtarı olduğunu anlamıştı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Night Home Of London
AksiPeter, gazetecilik işinde fazla para kazanamayınca patronu Dave'in ona verdiği görevi kabul etmek zorunda kalır. Matt ile değişik olayların yaşandığı eve girip olayları araştırmalıydılar. Ancak bu Peter'ın sandığı kadar kolay olmayacaktı. Çünkü geçm...