Fenerini kaybetmemek için sıkıca tutuyordu. Buradan çıkana kadar bu fenere muhtaçtı. Ayak bileğinin acısına aldırmamaya çalışarak rüzgarın geldiği yöne doğru ilerliyordu. Serum'un olduğu yere düşüncelerini bırakmış, orada vakit harcamamak için hızla yürümeye başlamıştı. Aslında yürümeye çalışmıştı desek daha doğru olurdu. Topallayarak oraya ancak iki dakika sonra varabilirdi.
"Belki de tüm düşüncelerimi oraya bırakamamışımdır." diye düşündü kafasından geçen fikirleri yakalamaya çalışırken. En sonunda pes etti ve zihninden çıkıp nefes nefese kalmış bedenine döndü. Burnunun üstündeki kesikten akan kanlar donmuştu ancak acımaya devam ediyordu. Yüzündeki küçük çizikler de ona eşlik ediyordu. Ayak bileği sanki kırılmış gibi ağrıyordu. Şu an gerçekten yoğun bakıma girmemek için hiçbir nedeni yoktu. Direk morga da girse olurdu aslında.
Kafasını iki yana sallayıp bu ölüm düşüncelerinden kurtulmaya çalıştı. Daha yapılacak çok işi vardı ve ölümle bu işlerden kaçamazdı. Kafasını kaldırıp gittiği yöne doğru bakmaya karar verdiğinde, hedefe çoktan varmış olduğunu gördü. Aslında gideceği yeri böyle hayal etmemişti. Feneri tuttuğu yerde eskimiş tahtalarla çevrelenmiş, kirli cam duruyordu. Camın büyük bir bölümü kırılmıştı. Bu cam o kadar tozluydu ki sadece kırılmış olan yerinden arkası görülebiliyordu. Yavaşça cama yaklaşıp, iğrenç olduğunu düşündü çerçevesine tutundu ve kırık yerden dışarıya baktı.
Kurumuş ve üstünde kan izlerinin bulunduğu çimenden başka bir şey göremedi. Burası dışarısı olmalıydı. Kafasını iyice çıkardığında hala esmekte olan, ancak az önceki kadar şiddetli olmayan rüzgar yüzüne çarpıp saçlarını savurmuştu. Evet, burası kesinlikle dışarısıydı. Bunu kapının önündeki lacivert Subaru'dan anlamıştı. O Matt'in arabasıydı. Şimdi eline bir fırsat geçmişti. Buradan çıkıp gidebilme fırsatı. O sırada aklına Matt'in kendisine arabada söyledikleri geldi.Sesi kafasında yankılanıyordu.
"Öleceğiz Peter. O eve girdiğimiz anda, o adam bize musallat olacak.Ya onu hayatta tutan şeyi bulup kıramazsak? Hadi kıramadık ama evden çıkmayı başardık. Peşimizi bırakacağını mı sanıyorsun? Ne olursa olsun. Öleceğiz." demişti değil mi? Belki de haklıydı. Buradan çıkmanın hiçbir anlamı olmayacaktı çünkü o duman adam kendisini eninde sonunda bulup öldürecekti. Ancak yinede bu çamurlu çimenlerin üstündeki kan izlerini merak etmişti.
Annabelle ölmeden önce Matt'in adını söylemişti. Matt buralarda bir yerlerde olabilir miydi? Dışarı çıkıp hemen kontrol ettikten sonra geri dönebilirdi belki. Ama ya çıktığı anda geri dönememesi için camın arkasına bir şey yerleştirilirse ne yapacaktı? Matt ile eve girdikleri anda kapı zaten kendiliğinden kapanmıştı. Hala kapalı olduğuna bahse girebilirdi. O sırada çimde yürüyen birinin adım seslerini duydu. Yavaş ama düzenli adımlarla yürüyordu.
Kendini sessizliğe boğmuş, pür dikkat gittikçe şiddeti daha da artan adımları dinliyordu. Birden yürüyen her kimse durdu. Birkaç saniye sonra her şey sessizliğe boğulmuştu. "Belki de gitmiştir." diye düşündü Peter yavaşça kafasını tekrar dışarıya çıkarmaya yeltenirken. Birden arkasından birisinin onu çektiğini hissetti. Peter korkuyla tırnaklarını çimene geçirip, kendisini çeken bu adama -kim olduğu hakkında hiçbir fikri yoktu- karşı koymaya çalıştı. Kafasını çevirip kendisini çekenin kim olduğuna baktı. Baktığı anda birisi tırnaklarını çimenden çekti ve onu tüm gücüyle itti. Bu iki kişi kimdi ve kendisinden ne istiyorlardı?
Bu evde tek kişi olması gerekiyordu. O da Alex'ti. Alex her iki yerde birden olamayacağına göre diğeri Duman Adam olmalıydı. Alex duman adam ile anlaşma mı yapmıştı? "Bırakın beni! Kimsiniz siz!" diye bağırdı avazı çıktığı kadar. Cevap gelmedi. Artık tutunacak yeri kalmadığı için kendisini çeken adamın işi kolaylaşmıştı. Pencereden gittikçe uzaklaşıyordu ancak feneri hala bırakmamıştı. Fenerin ışığını cama doğrulttu. Küçük bir çığlık sonrasında siyah dumanın oradan kaybolduğunu gördü. Duman Adam ışıktan mı korkuyordu? Yoksa korkmasına farklı bir şey mi neden olmuştu?
Kendisini çekiştiren adamın birde acıyan ayağından çekmesi harekete geçmesini engelliyordu. Ancak bu sefer kararlıydı.O kadar kolay yem olamazdı. Yere karşı sürtünmesini arttırırsa çekilmesi daha zor olacağından ellerini acısada yere bastırmaya başladı. Adam kendisini daha yavaş çekmeye başladığında planının işe yaradığını gördü. Ancak bu plan fazla işe yaramazdı.
İçinden , ayak bileğinden bin kez özür diledikten sonra ellerini yere iyice bastırdıktan sonra kendini havaya attı ve ayak bileğini de çevirerek tüm vücudunu sırtüstü hale getirdi. Ayak bileğini bu kadar hızlı çevirmesi oradan bir kasın yırtılmasına sebep olsa bile adamın da bileğinin burkulmasına neden olmuştu. Ayak bileği ölesiye acıyordu. Direk ayağını kesip atsalar bu kadar acımazdı. Adam büyük bir acıyla ayağını bıraktı. Kendisini çeken adamı görmek için feneri yüzüne doğru tuttu.
Adam küçük bir çığlık sonrasında duman olarak ayrılmaya başladı. Bu Duman Adam'dan kaç tane vardı? Hem duman kendi ayağını nasıl tutmuştu? O sırada adamın elinin normal bir insan eli olduğunu gördü. Ama daha sonra o da dumanlara ayrılmıştı. Bu nasıl olabilirdi? Yoksa her şekle girebiliyor muydu? Ancak bildiği kesin bir şey vardı ki o da Duman Adam'ın ışıktan korkuyor olduğuydu. O adam karanlıktan güç aldıkça tekrar oluşuyordu.
Ve bu evin her yeri karanlığa boğulmuş bir hapishane gibiydi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Night Home Of London
ActionPeter, gazetecilik işinde fazla para kazanamayınca patronu Dave'in ona verdiği görevi kabul etmek zorunda kalır. Matt ile değişik olayların yaşandığı eve girip olayları araştırmalıydılar. Ancak bu Peter'ın sandığı kadar kolay olmayacaktı. Çünkü geçm...