Şut ve Gol! Harika bir durum! Gözlüğü hızını kaybetmeyip kendisinden 1.5 metre öteye yuvarlanmıştı. Sinirle ve biraz da şaşkınlıkla başını yukarı doğru kaldırıp kendine seslenen kıza baktı. Ancak karanlık yüzünden pek bir şey göremedi.Fenerini almak için cebine uzandı ancak cebi boştu."Umarım fener kırılmamıştır." dedi içinden. Daha sonra kız ince sesiyle tekrar seslendi: "Sana diyorum. Kimsin sen?" Bu sesi bir yerlerden hatırlıyordu ancak kim olduğunu çıkaramamıştı. Parmağındaki kıymık hala canını yakıyordu. Ancak ilk battığında ki yaşadığı acı kadar değildi.
"Ben," dedi zorlukla. "Peter. Peter Crown." Bu acı nasıl bir acıydı ki ses telleri bile görevini yapmakta güçlük çekiyordu. Kız yavaşça diz çöktü. Bunu kızın sıcak nefesinin tenine değdiğinde anlamıştı. "Peter?" dedi yavaşça. Kız başını gözlerinin önüne getirdiğinde net göremesede kendisine bakan bu kızı tanımıştı. Kızıl saçları ve esmer teniyle onu tanımaması mümkün değildi.Annabelle. Alex'in tatlı, nazik kardeşiydi. Annabelle hızla kalktı ve gözlüğü almak için onu attığı yere koştu.
Bu kızın tanıdığı birisi olması kendisi için iyiydi. Ancak şimdi kafasında milyarlarca soru oluşmuştu. Onun burda ne işi vardı? Alex onu tutsak mı tutuyordu? Yoksa birlikte kendisini öldürmeye mi çalışıyorlardı? Peki ya Matt neredeydi? Bu kadar fazla soruyu cevaplayabilmek için önce ayağa kalkıp kendine gelmeliydi. Ve tabii ki şu lanet olası kıymığı parmağından çıkarması gerekiyordu. Annabelle nihayet geri döndüğünde yerde sırtüstü yatmış, zavallı kendisine yaklaştı. Eğilerek gözlüğü yavaşça gözüne taktı. Peter gözünü açıp kapattığında net görebilmeye başladı.Artık şu lanet kıymıktan kurtulabilecekti.
Parmağına dikkatlice baktı ve işte! Kıymık parmağının tam ortasında duruyordu. Canının acıyacağını bilse bile kıymığı hızla çekti." Lanet olsun! Keşke yavaş çekseydim! " dedi parmağından akan kanı seyrederken. Sanki damarını koparmış gibi acıyordu parmağı. "İyi misin?" dedi Annabelle kendisine meraklı gözlerle bakarken. Parmağının acısına kendisini o kadar kaptırmıştı ki diğer her şeyi soyutlayıp sadece ona odaklanmıştı. Hatta Annabelle'nin tam başında durduğunu bile fark edememişti. Kendisine seslenmesiyle irkildi ve yerden kuvvet alarak doğrulmaya çalıştı. Daha nerede olduğunu bile bilmiyordu. Vücudunun tüm ağrılarına katlanarak doğruldu.
"Ben, iyiyim." dedi Peter sırtındaki ağrıyı önemsemeyerek. "Senin burda ne işin var?" Annabelle duraksadı. Neredeyse yirmi saniyedir Annabelle'den çıt çıkmıyordu. Sonunda sessizliği bozarak konuşmaya başladı. " Benim burda olmamın nedeni sensin. Hatta bütün bu olayları sebebisin. Hatırlıyor musun Peter? Alex'i mesela?" Bunları söylerken sesi titremeye başlamıştı. Kendini suçlaması hoşuna gitmesede söylediklerinin hepsi doğruydu. Ancak onu buraya getirecek ne yapmış olabilirdi? "Hatırlıyorum." dedi Peter gözlerindeki pişmanlık ifadesini görüp görmediğinden şüphe ederek.
"Benim ağabeyim senin yüzünden bu halde!" diye çıkıştı Annabelle ayağa fırlayarak. Açıkçası böyle bir fırlayış beklemiyordu. "Onun öldüğünü sanıyordun değil mi?Bende öyle. Ama o geri döndü! Düzgün düşünemiyor ve beni bir tehdit olarak görüyor Peter. " dedi hıçkırırken. "Kardeşini, Peter. Onun düşünebildiği sadece senden İNTİKAM almak! " Peter bu sözlere karşı diyebileceği bir kelime bulamıyordu. "Şu an ne yapmalıyım diye düşünüyorsundur. Sana yardımcı olmama izin ver." diye bağırmaya devam etti Annabelle. " Onu sen böyle yaptın ve sen düzelteceksin. Anlıyor musun? "
Peter, Annabelle'nin kendisine karşı olan kızgınlığını anlayışla karşılıyordu. Ancak bilmediği bir şeyi öğrenmişti. Alex'in artık düzgün düşünemiyor olduğunu. Belki ona bazı anılarını hatırlatabilir, zihnini kaplayan intikam duygusunu yenmesini sağlayabilirdi. "Anlıyorum, Annabelle. Bak onu durdurabilirim ve belki, sadece belki eski haline dönmesini sağlayabilirim. Ancak..." "Ancak ne?" dedi Annabelle sonunda sakinleşmiş gibi duruyordu. O aslında sakin bir kızdı ama böyle durumlarda-kızgın olduğu zamanlar- yakınında durmamak en iyisiydi. "Bak, eğer onun eski haline dönebileceğine inanıyorsan, bana döndürmede yardım et." dedi Peter . Bunu söylediğinde kendini filmde gibi hissetmişti. Annabelle'den cevap gelmemişti. Bu sırada Peter zorlada olsa ayağa kalkmayı başarmıştı ve karanlıkta birbirleriyle konuşuyorlardı. Aslında tartışıyorlardı demek daha doğru olurdu.
Birden karşısında bir ışık parladı. Bu ışık gözünü kamaştırmış hatta ışıktan korunmak için küçük bir fare gibi bir delik aramaya başlamıştı. Daha sonra bu ışığın Annabelle'nin tuttuğu fenerden geldiğini anladığında biraz da olsa rahatlamıştı. "Teklifini kabul ediyorum." dedi Annabelle."Gel hadi. Sana göstermem gereken önemli bir şey var." Peter Annabelle'ye doğru yürümeye başladığında ayak bileğini incitmiş olduğunu fark etti. Ancak yürümesine engel olacak kadar acımıyordu. "Ayağına ne oldu?" dedi Annabelle. Topallayarak geldiğini fark etmiş olmalıydı. "Önemli bir şey değil. Hadi gidelim." dedi Peter geçiştirerek.
Annabelle derin bir nefes aldı ve Peter'in kolunu omzuna attı. "Ağırlığını bana ver." dedi feneri daha da sıkarak. Annabelle her zaman yardımsever olmuştu. "Buna gerek yo-" "Hayır, var. Sıkıca tutun ve bırakma." diye sözünü kesti. Birlikte yavaş adımlarla yürümeye başladıklarında Peter'ın diyebildiği tek şey "Teşekkür ederim." olmuştu. Annabelle ise hiçbir tepki vermeden yürümeye devam etti. Peter'in nereye gittikleri hakkında hiçbir fikri yoktu. Sadece Annabelle'nin feneri üstüne doğru tuttuğu- ve muhtemelen oraya gidecekleri- siyah sandalyeyi görebiliyordu.
Merhabalar okuyucularım :)
Bu hafta boyunca yazacağım son bölüm bu olacak. Sınav haftası olduğundan yazmaya vaktim olmayacak. Haftaya Ramazan'da görüşmek üzere :))
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Night Home Of London
AkcjaPeter, gazetecilik işinde fazla para kazanamayınca patronu Dave'in ona verdiği görevi kabul etmek zorunda kalır. Matt ile değişik olayların yaşandığı eve girip olayları araştırmalıydılar. Ancak bu Peter'ın sandığı kadar kolay olmayacaktı. Çünkü geçm...