Bölüm 13: Night Demon

75 42 10
                                    

Duman Adam, ya da Duman Adamlar kendisinden ne istiyordu? Yoksa Alex hayatta değil miydi? Baştan beri Duman Adam kendisini mi kandırıyordu? Ancak o nasıl Alex'i bilebilirdi? Bu olayı daha kendisi yeni yeni hatırlıyordu. Onun bunu bilmesi kesinlikle mümkün değildi. Duman Adam her kimse kendisini pencereden uzaklaştırmaya çalışmış, onu tahta merdivenlere doğru sürüklemeye başlamıştı. Onu nereye götürmeye çalışıyordu? Nihayet ayak bileğinin acısı biraz da olsun dindiğinde , yere sırtüstü yatmaktan ve kendi düşüncelerinde kaybolmaktan başka hiçbir şey yapmadığını fark etti. 

Harekete geçmeliydi. Kaybedecek tek bir saniyesi bile yoktu. Eğer yatmaya devam ederse, eninde sonunda birisi gelip canını memnuniyetle alacaktı. Tıpkı Annabelle ve Matt gibi... "Hayır!" dedi kendi kendine. "Matt hala hayatta olabilir. Onu bulmak zorundayım." Hala içinde yatan küçük bir umudu olduğunu tekrardan benimsediğinde, mekik çeker pozisyonda doğrulmaya çalıştı. Her zaman mekik çekmek ona kolay gelmişti ve ara sıra saati elli lira olan spor salonuna gidip, vücut çalışırken son olarak mekik çekmeyi hiç unutmazdı. İlk defa bunun kendi işine yaradığını gördü. Kolayca o kadar darbe almasına rağmen doğrulmuş, yerde oturuyor hale gelmişti. 

Avuçlarını ölüm soğukluğunun içinde saklandığı yere bastırarak ayağa kalktı. Bütün ağırlığını tek bacağına yüklemek ev sahibi-hizmetçi ilişkisine benzemişti. Ev sahibi boş boş otururken, hizmetçi tüm işleri sırtına yükler, tek tek kendine verilen görevleri tamamlardı. Kendi vücudunda ev sahibi , kırılmış -belki de çıkmış- ayak bileği, hizmetçi ise vücudunun tümünü taşıyan diğer ayağıydı. Peter kendi kendine bu benzetmeyi neden yaptığını anlamasa da bu ona komik gelmiş, yüzünde ufak bir gülümseme oluşmuştu. Feneri kaybetmemek için sımsıkı tuttu ve topallaya topallaya tahta merdivenlere doğru yürümeye başladı. 

Bu kadar korku ve aksiyonu yaşamış olduğuna inanamıyordu. Daha geçen günler sıradan bir gazeteciyken, adrenalinin tek arttığı zamanlar filmlerdeki dövüş sahneleri oluyordu. Şimdi ise o sahnelerin içinde yaşıyor gibiydi. Eski hayatına dönmek için neler vermezdi ki! Tahta merdivenlerin dibine geldiğinde, fenerden süzülen ışığı yukarı doğrulttu ve birkaç tahtası kırılmış merdivenlere şöyle bir göz attı. Buraya nasıl çıkacaktı? Tutunacak pek fazla yer kalmamıştı. Bu sefer cesaretli ve kararlı olması pek işe yarayacak gibi görünmüyordu. O sırada bodrumun sadece tek tarafına baktığını fark etti. Belki diğer yere bakıp öyle yukarı çıkmayı denemeliydi. İşine yarayacak bir şey bulma ümidiyle bu sefer sağa döndü. 

Feneri karşısına tuttuğunda gördüğü şey fotoğraf çerçeveleri olmuştu. Gözlüğünün çatlamış olması, çerçevelerin içinde ne fotoğrafı olduğunu görmesini engelliyordu. "Biraz yaklaşmanın ne zararı olabilir ki." diye düşünüp yavaşça karşısındaki duvara yaklaşmaya başladı. Birkaç adım sonra bastığı çürümüş tahtanın diğer tahtalardan daha fazla sallandığını fark etti. Sadece çürümüştür diye düşünüp yanından geçecekken yine merak duygusuna yenildi ve ayak bileğine dikkat ederek dizinin üstüne çömeldi. 

Tek eliyle tahtayı kaldırmaya çalıştı ancak başarılı olamadı. Tahtanın ıslak olması ve çürümüş patates gibi kokması da buna eklendiğinde bırakmak zorunda kaldı. Elini oradan çektiğinde gerçekten iğrenç hissediyordu. Bu kadar titiz olması onun suçu değildi. Bu psikolojik bir şeydi. En azından arkadaşları öyle diyordu. Hemen "arkadaşlar" kelimesini kafasından çıkarmaya çalıştı. Sevdiği her kişi ya ölüyordu ya da kaçırılıyordu. 

Tahtayı bırakıp gitmek için bacaklarına beyninden komut vermeye çalışsa bile, onun yerine elleri tahtayı tekrardan çekmeye başladı. Beyni bile merak duygusuyla örülmüş bir tabakanın arkasında saklanıyordu. Sonunda pes edip feneri dikkatlice yere koydu ve her iki eliyle tahtayı çekmeye başladı. Ellerine güç gelmesi için kaslarının gerildiğini ve damarlarından geçen kan akışının hızlandığını hissetti. 

ÇAT!

Tahta büyük bir gürültüyle yerinden çıkıp - aslında kırılmıştı- eline geldi. Sonunda başardığına sevindi ve moralini yükseltmek için "Çak dostum!" diyerek diğer eline bir beşlik çaktı. Bu kadar yalnız olabileceği aklının ucundan bile geçmemişti. Tahtayı kenara koyup feneri geri aldı. Feneri zorla çıkardığı tahtanın içine doğru tuttu. Büyük bir şey bekliyordu. Kendini şok edecek bir şey. Ancak onun yerine üstü tozla kaplanmış ve yine içini gıcık eden bir kirliliğin sardığı tahta bir kutu buldu. Bütün bu olaylar kendi dezavantajına göre ilerlemek zorunda mıydı sanki? Bu sefer merak duygusu tiksinti duygusuna karşı yenilgiye uğramıştı ancak bunu yapmak zorunda olduğunu biliyordu. 

Yavaşça kutuyu kenarlarından kavrayarak yukarı çıkardı. Bütün tozlar havalandı ve Peter kusmamak için kendini zor tuttu. Kutuyu açmak istedi ancak kutu kilitliydi. Yanında tek anahtar vardı, o da üst kattaki kapının anahtarıydı. En azından kendisi öyle sanıyordu. Yine de denemekten zarar gelmez mantığıyla, anahtarı cebinden çıkarıp kutunun kilit yerine soktu. Tencere kapak misali tam uymuştu. Yoksa kapının anahtarı hala kayıp mıydı? Annabelle bu anahtarı nereden bulmuş olabilirdi? Daha fazla beklemeden anahtarı çevirdi ve kutu açıldı. 

Peter adrenalin'in artmasını kontrol altına almaya çalışsa da çok fazla işe yaramadı. Derin bir nefes aldı ve kutuyu açtı. Kutunun içinde gümüş renkli ve biraz da paslanmış bir anahtardan başka hiçbir şey yoktu. Bu kapının anahtarı olabilir miydi? Ama bu anahtarı canavar almış olsa bile neden buraya saklayacaktı ki? "Düşün Peter, neden olabilir?" dedi zihnini zorlayarak. Ancak hiçbir şey aklına gelmiyordu. Kutunun içindeki anahtarı almadan önce incelemeye başladı. İyice yaklaştığında anahtara sımsıkı bağlanmış bir ip olduğunu fark etti. İpin ucunu göremiyordu ancak bunun bir tuzak olduğunu şimdi anlamaya başlamıştı. Hızla kutuyu ileri itti ve ayağa kalktı. Yüzünden akan soğuk ter damlalarını hissedebiliyordu. Gözlerini fal taşı gibi açmıştı ve titreyen eliyle tuttuğu feneri , kutudan başka bir yere bakmak için çevirmeye çalışıyordu. Sonunda başarıp kutuya arkasını dönerek uzaktan gördüğü fotoğraflara göz atmaya başladı. 

Aklı orada kalsada , bu fotoğraflara odaklanmak için elinden geleni yapıyordu. Bunlar Alex ile çekildikleri fotoğraflardı. Hepsinin tek tek kendine özgü anıları olmalıydı. Ancak şimdi o anıları hatırlayacak zamanı yoktu. O canavar her an yanı başında olabilirdi. O sırada bir fotoğrafta farklı bir şey gördü. Duvara asılmış bu fotoğraflardan sadece o ilgisini çekmişti. 

Fotoğrafa yaklaştığında Alex'in üstünün siyah kalem ile çizilmiş olduğunu gördü. Siyah kanatlar ve simsiyah bir vücut çizilmişti. Yoksa Alex Duman Adam mıydı? Şaşkınlık ve korku bütün bedenini sarmıştı. Bu olamazdı! Alex kendi kardeşini neden öldürmüştü? Fotoğrafın yanına yazılmış bir yazı vardı. "Night Demon senin için gelecek." diyordu. O sırada gözünün önüne bir görüntü geldi. Yine başka bir anıyı hatırlıyor olmalıydı. 

Alex karşısında duruyor, kendisine bir film anlatıyordu. "Film harikaydı dostum! Özellikle Night Demon'ın dövüş sahneleri muhteşemdi." Daha sonra Alex'in söyledikleri kulaklarına boğuk boğuk gelmeye başladı ve sonunda görüntü gözlerinin önünden gitti. Şimdi hatırlamıştı. Night Demon bir hayali karakterdi ve Alex onu çok severdi. Her şey yerine oturmaya başlıyordu ancak Peter hala inanamıyordu. Alex kendi kardeşini öldürmüştü... 

Fotoğrafı siyah çerçevesiyle beraber yerinden çıkardığında büyük bir gürültü bodrumda yankılandı. Hızla arkasını döndü. Görünürde hiç kimse yoktu. "Anahtarı almayarak tuzağıma düşmediğini sandın Peter." dedi kalın çatallı bir ses. Bu Alex yani namı değer Night Demon olmalıydı. "Eh, sen de biraz akıllısın tabii. Ancak benim kadar değilsin." O sırada büyük bir duvarın tam karşıdan kendisine doğru geldiğini fark etti. 

Ve görünürde kaçacak hiçbir yer yoktu.   

Night Home Of LondonHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin