Bölüm 3:"Alex"

185 74 53
                                    

Yavaşça gözlerini açtı. Aslında filmlerde böyle bir durum olunca hastanede uyanırdın. Kafanda dönen bir vantilatör olurdu ve hastane giysileri giyip  bileğindeki seruma bakarken "Ben buraya nasıl geldim?" gibi şeyler söylerdin. Ama bu film değil gerçek hayattı. Bayıldığı yerde duruyordu. Cam şişelerin kırılmış olduğu yere düşmüştü. Harika! Bu olayda da ne kadar şanslı olduğunu (!) belli etmişti. Cam kırıklarına değmemeye çalışarak ayağa kalktı. Etrafta kimse yoktu ve sessizlik kulaklarını çınlatıyordu. Belki de adam onu bırakıp gitmişti. 

Bayılmadan önce düşündüğü şeyi hatırladı. Hepsi kendisinin suçuydu. O adamın yaptığı tüm olaylar,tüm cinayetler... O adamı tanıyordu. O eski arkadaşı Alex'ti. Eskiden rüyalarını kontrol etme konusunda harika olduğu söylenebilirdi. Bu gücünü Alex'e göstermek istemişti. Alex, kendisine çok güvendiği için hiç düşünmeden "Olur" demişti. Serumu kendine ve Alex'e taktıktan sonra uyumuşlardı. Kontrolü kaybedince rüyanın içinde rüyalar yaratmıştı ve beşinci kata inmişlerdi. Kat kat derine indiğinde orada ölmemek gerekiyordu. Çünkü eğer ölürlerse gerçek hayatta da ölmüş oluyordun. Ve maalesef Alex orada ölmüştü. Kendisi kurtulmuştu ancak Alex için artık çok geçti. Uyandığında hiçbir şey hatırlamamıştı ama Alex'in orada olmadığından emindi. Peki şimdi nasıl geri dönmüştü? Onu hayatta tutan şey ne olabilirdi? 

Hızla ayağa kalkıp üzerinde "EXIT" yazan kapıdan çıktı. Dışarıda yağmur yağıyor, resmen fırtına kopuyordu. Sabah güneşliydi ve üstüne sadece ceketini almıştı. Nasıl birden bire yağmur yağdığını anlamamıştı. Ve evet. Elindeki poşeti de kaybetmişti. Lanet Olsun! Onun içinde harika bir sandviç vardı. Kaldırımdan polis karakoluna doğru yürürken, tüm insanlar ona tuhaf bir şekilde bakıyordu. Belki de yüzündeki çizikler yüzündendi.  Tüm bu olaylar o evi öğrendiği zaman başlamıştı. O lanet olası görevi kabul etmemeliydi. Ama arkadaşının onu öldürmek için geldiğini nereden bilecekti ki? Alex'i öldürtmek istemiyordu ancak kendisi de ölmek istemiyordu. Alex resmen ona musallat olmuştu. 

Bu bütün düşünceler onu polis karakolunun önüne kadar getirmişti. Yavaşça içeri girdi. İçerideki ılığımsı hava onu biraz da olsa rahatlatmıştı. Elleri soğuktan titriyordu ve sanki banyoyu kıyafetleriyle beraber yapmıştı. İleride masanın arkasında oturan polise yöneldi. Mermer zeminde ilerlerken bu küçük karakolu incelemeye başladı.Siyah oturaklar 3-3 duvarların her iki tarafına yerleştirilmişti. Beyazla boyanmış duvarın pürüzlerini olduğu yerden görebiliyordu. Adam daha kendisini fark etmemiş olmalıydı ki hala pür dikkat gazetesini okuyordu. Boğazını temizledikten sonra:"Bayım,bakar mısınız?" dedi. Adam iç çektikten sonra gazetesini masanın üzerine bırakıp kendisine baktı. "Ne istiyorsun serseri?" 

Peter uzunca bir nefes aldıktan sonra başına gelenlerin tümünü anlattı - Kötü adamın arkadaşı Alex olduğu gerçeği hariç- Anlattıkları bitince adamın yüzündeki ciddi ifade kayboldu. Adam kahkaha atmaya başladı. Dediklerinin neresi komikti? Adam gözündeki yaşı silip kendine gelmeye çalıştı. "Evlat, çok fazla film izliyor olmalısın" dedi dalga geçermişçesine. "Ama söylediklerimin tümü doğru" diye itiraz etti Peter. "Hadi evlat, bizi uğraştırma. Kapı orada" dedi ve gazetesini tekrardan eline aldı. Orada yazan haberleri önemsiyor, ancak kendisinin anlattıklarını önemsemiyordu. Polislerin kendisine suçluymuş gibi baktığını görünce hızla oradan uzaklaştı. 

Karakoldan çıktığında bütün kara bulutların dağılıp, yerini güneşe bıraktığını görünce şaşırmıştı. "Çok garip" dedi kendi kendine. Artık son bir şansı vardı. Matt. Şansı vardı ki Matt buraya yakın bir yerde oturuyordu. Hızla Matt'in evine doğru giderken onun anlattıklarına inanmasını umdu. 

Night Home Of LondonHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin