Feneri sıkıca tutarak duvarda açılan kapıyı ittirdi. O düğmeye bastığında duvar kendi kendine harekete geçmiş, dikdörtgen biçiminde bir kapı ortaya çıkmıştı. Aslında buna duvar kapısı denmesi daha doğruydu. Bütün gücüyle duvarı itti ve kapı içeriye doğru hızla yükselmeye başladı. Kapı harekete geçtiği anda bütün tozlar Peter'a doğru geldi ve Peter öksürüklere boğuluyordu. Feneri karşısına çıkan yeni yere doğru tuttu.
Burası alt kata inen bir merdivene açılıyordu. İyi ki kapıyı açtığı gibi içeriye adımını atmamıştı. Yoksa ucunu bile göremediği bir boşluğa düşecekti. Tam üstünde durduğu, aşağıya doğru inen duvara eski,neredeyse kırılacak tahtalarla monte edilmiş bir merdiven vardı.Orada ki kilitli kapıyı anahtarsız açamayacağına göre buradan gitmek zorundaydı. Feneri aşağıya doğru tutmayı bırakıp önüne göz atmaya başladı.
Aslında inceleyecek pek bir şey yoktu. Birkaç metre ötesinde bir duvar kendisine bakıyordu. Gri renkte olduğu için kirliliği pek görünmese de mantıklı düşünürsek bu evde ki her şey kirliyse bu duvar neden temiz olsun? Hem zaten bunun pek bir önemi yoktu. Boş, işe yaramaz bir duvardı işte. Birden içinde bir ürperti hissetti. Hemen harekete geçmez ise biri gelip onu itecekmiş gibi bir histi bu.Hızla feneri kot pantolonunun cebine attı. Şöyle bir bakacak olursak kendisi de ev kadar kirliydi.
Dikkatlice merdivenin başından tuttu ve ayaklarını birkaç basamak aşağıya koydu. Bastığı yerin sağlam olduğundan emin olduktan sonra yavaşça inmeye başladı. Her inişinde dikkatli davranıyordu. Her an bir şey olabilirdi. Ancak şaşırtıcı bir biçimde tahtalar kendisini çok kolay taşımıştı ve Peter merdivenlerden inerken hiçbir sarsıntı geçirmiyordu. Tahtalar nemliydi ve ellerini acıtıyordu. Ama buna dayanmak zorundaydı. Ara sıra aşağıya bakıp merdivenlerin bitip bitmediğini kontrol ediyordu. Hala çok yolu varmış gibi duruyordu.
O sırada tahtada ki kıymık parmağına battı. Sanki parmağını kocaman bir sivrisinek ısırmış gibi bir acı yaşamıştı. Tahtayı bıraktığı an aşağı düşecekti. Bırakmamakta kendini zorlasada parmağı çok acıyordu. Daha fazla dayanamadı ve kıymık batan elini çekti. Şimdi tahtayı tek eliyle tutuyordu. Kıymığı ağzıyla çıkarmak için parmağını ağzına doğru getirdiğinde bastığı basamak kırıldı ve yerinden çıkarak karanlığa doğru gitti. Yere yakın olmalıydı ki tahtanın yere vuruş sesi birkaç saniye sonra geldi. Ve ardından birisi seslendi: " Orada biri mi var?" Ses aşağıdan geliyordu. Aşağıda ki her kimse çok ürkmüş olmalıydı ki sesi titriyordu.
Tek elle tuttuğu tahtanın kırılmaması için dua ediyordu. Parmağı hala acıyordu. Ancak burdan düşerse sadece parmağı değil tüm vücudunu saracak olan bu acıya dayanabileceğini hiç sanmıyordu. Ve birden tahtanın kırılma sesini duydu. "Hayır,hayır,hayır!" dedi hala tutunmaya çalışırken. Ama artık çok geçti. Tahta tamamen kırılıp eline geldiğinde karanlığa doğru düşmeye başladı. Bu daha çok, uyumadan önceki düşme hissine benziyordu. Yere sert çarpacak olursa başını koruması gerekiyordu. Tam başını kaldırdığı anda yere çakıldı. Yerin tüm pürüzleri sırtına batmıştı ve Peter acıyla inliyordu.Tüm kemiklerinin kırıldığını hissetti. Nefesi kesildi ve yutkunduğu an boğazı sanki lav içmiş gibi acımıştı. Nefes alıp verişini kontrol altına almaya çalışıyordu. Hayatında hiç bu kadar fazla acı yaşadığını hatırlamıyordu. Öyle ki ağrıdan gözünden yaş gelmişti. Göz demişken, düştüğü anda gözlüğü de çıkmıştı.
Göz kapaklarını açmaya çalıştığında bin ton yükü kaldırmaya çalışıyor gibi bir zorluk yaşamıştı. Nihayet gözlerini açtığında tek görebildiği düştüğü merdiven ve karanlık olmuştu. Ağrılarını unutmaya çalışarak ellerini yere koydu ve yerden güç alarak doğrulmaya çalıştı. Vücudunun acısından parmağını unutmuştu. Harekete geçtiği gibi kıymık parmağına daha derin batmıştı. " Ah, Tanrım." dedi tekrar yere çuvallanırken. Yarı bulanık,yarı net gördüğü için parmağındaki kıymığın tam olarak nerede olduğunu göremiyordu "Umarım gözlüğüm kırılmamıştır." dedi kendi kendine.
Daha sonra dirseğine yaslanarak yana döndü. Gözlüğünü aramaya başladı. Evet, sonunda bulmuştu. Tam karşısındaydı. O siyah çerçevesini nerede görse tanırdı. Gözlüğünü almak için ona doğru uzanırken birisi mavi spor ayakkabısıyla-gerçekten harika görünüyordu- onu kendisinde daha uzak bir yere yolladı. Onun kim olduğunu bilmiyordu ancak Matt olmadığı kesindi. Ardından konuşmaya başladı. "Kimsin sen?"
Ve bu kesinlikle kız sesiydi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Night Home Of London
AcţiunePeter, gazetecilik işinde fazla para kazanamayınca patronu Dave'in ona verdiği görevi kabul etmek zorunda kalır. Matt ile değişik olayların yaşandığı eve girip olayları araştırmalıydılar. Ancak bu Peter'ın sandığı kadar kolay olmayacaktı. Çünkü geçm...