7. BÖLÜM

2K 126 40
                                    

-"Topraak, kimmiş gelen? " Gelen bayan sesi bir anlığına "Acaba sevgilisi mi?" sorusunu düşürmüştü aklıma. Ayak sesleri de bu tarafa doğru geliyordu. Derken içeri sarışın bir kadın girdi. Bu kadının Toprak'ın annesi olduğunu kilometrelerce öteden anlayabilirdiniz. Altın sarısı saçları ve buğday  teniyle ela gözlerinin uyumu,üstündeki geleneksel temizlik kıyafetiyle bile o kadar hoş duruyordu ki. Sorar gözlerle bir bize bir de Toprak'a bakıyordu.

-"Sana bahsetmiştim ya anne..Behram ve Sinan." Kadının yüzü değişti birden. Gözleri doldu. Beni işaret ederek sordu.

-"Behram sen misin?" Onaylar gibi kafa sallarken ne yapacağını merak etmiyor değildim hani. Bir anda boynuma sarılıp hüngür hüngür ağlamaya başladı. Ben de sardım kollarımla. Belli ki hüzünlenmişti oğluna can veren insanın eski sevgilisini karşısında görünce. Bir süre daha öylece ağlayıp bana sarılırken benim ağlak göz pınarlarım da boş durmadı tabii ki. Tıpkı Sinan ve Toprak'ın  göz pınarlarının da durmadığı gibi. Benden ayrıldıktan sonra kızarmış gözlerini sildi.

-"Size nasıl teşekkür ederim bilmiyorum evladım. Siz benim çocuğumun hayatını kurtardınız ya. Allah da size ne muradınız varsa versin?"

Umarım verir istediğimi diye içimden geçirdim. Toprak'ın yaşlı gözlerinin içi gülüyordu, burada yıllarca onu bu halde izleyebilirdim. Yanağındaki o gamzeye gömülmek şartıyla. Kalbim hızlıca atarak ona bakakalmışken o da nedendir bilinmez başını yere eğmişti. Rahatsız olduğunu düşünerek kafamı çevirdim.

-"Aç mısınız evladım?Yemek getireyim."

-"Yok ablacım. Aç değiliz sağolasın. Sadece ziyarete gelmiştik." Sinan konuştu.

-"Olur mu öyle evladım. Madem öyle durun da bir kahve pişireyim size." Offf zayıf noktamdan vurdu. Köpek bakışlarımla önce Sinan'a bakıp onayı aldıktan sonra isminin Safir olduğunu öğrendiğim ablaya,abla diyordum çünkü hiç de yaşlı görünmüyordu, dönerek kafamı salladım. Safir abla hızlıca içeri geçti kahveleri hazırlamaya.

Sinan lavaboya kalktığında Toprak ve ben başbaşa kalmıştık odada. Ne diyeceğimi bilemez halde etrafa bakarken gözüme ilk çarpan şey rutubetli duvarlar olmuştu. Boyaları dökülmüştü. Ortam da soğuktu. Henüz ağır bir ameliyat geçirmişti ve kendisine iyi bakılması gerekiyordu ama şartları belliydi işte. Gözüme çarpan eski eşyalar ve yılların eskittiği halılar ile kahveye çalan tondaki çiçek desenli koltukları saymıyordum bile. Erafı izlemekten vazgeçip konuşmaya başladım,sonuçta bir özür borçluydum. En azından ben öyle düşünüyorum.

-"Toprak ben..sana bir özür borçluyum." Tam bu sırada kafamda Taladro şöyle diyordu.

"Seni kırdığım için özür dilerim. Üzgünüm.Sana ayırmadığım saatlere. Üzgünüm. Sana uğramadığım günlere.Kırgınım. Eline dökmediğim güllere. Kırgınım. Yüzüne bakmadığım dünlere."

"Yiyorsa dışından söylesene bunları. Böyle bana anlatması kolay tabi değil mi?" Yavşak içsesim haklıydı bir şey diyemedim.

-"Ne için özür diliyorsun ki?"

-"Ben.. en başından beri senin yanında olmam gerekirken, yalnızca bir kere yanına gelebildim. Cesaret edemedim bir kere daha görmeye seni. Neden bilmiyorum ama,korktum işte.." Ulan yutkunuyorum yutkunuyorum gitmiyor boğazımdaki oturan boğa.

-"Hayır hayır,bu anlaşılabilir bir şey. Sonuçta yaşadıkların kolay değildi. Tabi içinde ne yaşadığını bilemem ama.. Aslında ben şeyi soracaktım..
İkinci gelişinde sen neden girmedin odaya? Oraya kadar gelip başka bir hastayı görmüşsün ama beni ziyaret etmemişsin."

BENİ SEV KALBİMİ DEĞİL(EŞCİNSEL)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin