Zaman, sen ne menem bir şeysin? Einstein'ın meşhur "Görelilik Kuramı"nı ilk kez bu kadar açık test ettim ve arkadaşlar şunu itiraf ediyorum; Einstein baba haklı..
Olay tamamen şöyleydi: Zaman onun yanındayken saniyeler gibi akıp geçiyordu ve onun yanında olmadığım saniyeler saat gibi geliyordu. Sebebi neydi ki?
Asıl bombayı ise saniyeler içinde yaşamıştım. Onu öpünce zaman durdu. Buna yemin edebilirim ki öyle. Yine de... lan? Onu öpünce mi?
Aklımı sikeyim! Onu öpüyordum yaklaşık saniyelerdir ve cevap vermiyordu bile. O cennet dudakları birkaç saniyede içimdeki çiçekleri tam manasıyla canlandırmıştı ama şimdi.. cevap vermiyordu ve bu inanın çok acıttı.
Son bir hamle, birkaç saniye daha dudaklarında takılı kaldım. Nasıl kalmam ki? O dudaklar aylardır dokunmaktan bile korktuğum, arkadaş olabilmek için bile vicdanımla savaş verdiğim adama aitti. Yanlış yerde yanlış seçimi yaptın Behram. Sen son tutunduğun dalı kırdın. Hayatla arandaki son bağa bir makas darbesi attın. Sana ne denir Behram? Aşık mı aptal mı?
Lavanta kokusunu bir daha içime çekemeyecekmiş gibi çektim içime. Yumuşacık dudaklarından ayrılırken gözümden akan bir damla hayal kırıklığımın giryesiydi. İçimde doğar doğmaz ölen bir şeyler vardı bu akşam. Çiçekler olabilir belki diye geçiverdi aklımdan. Daha yeni canlanmışlardı ya hani, 40 yılın başı mutlu oldum ya. Sikeyim..
"Cesurluk aptalların işidir Behram, aptalların işi." Katılmadığım bu görüşün tasdik edilmesi içimi böyle yakmamalıydı. Kalbimin yenilgisini tatmak takım tutmaya benzemiyordu. Bir sonraki maçı kazanabilirsin ama gönül bir adım dahi atamaz yârin izni olmadan. Yâr izin verse gidecek mi gönlün orası da ayrı mesele ya.
Sonunda bir anlık delilikle verdiğim cesur karar, alamadığım cevapla yerini sâfiyane kırgınlığa bırakmıştı. Kırgınlık evet.. Bu Toprak'a değildi. Kalbime kırılmıştım. Neden böyle yaptı ki?
Toprak..Nasıl kırılayım ki ona? Olduğu yerde bu kadar masum dururken onu sevmekten bile korkuyordum ya severken incitirsem diye. Sâhi ya incindiyse benim yüzümden? Eğer öyleyse içimde hareket geçen volkan beni ölümüme sürükler miydi? Kendimle savaş veriyordum ve beni bilirsiniz. Hiçbir iç savaşımı kazanamadım ben. Hep yenildim. Yenilgiye mahkum bu kalp..
"Öyle dudak büküp hor gözle bakma. Bırak küçük dağlar yerinde dursun" diye seslendi Zeki Müren, içimde bir yerlerden.
Ayrıldıktan sonra dudağımda kalan o tadı alzheimer dahi olsam unutmazdım. İçime kazındın çocuk bir kere. Ölsem söküp atamam.
Bir anlık baktım gözüne. Bir tepki aradım. Yoktu.. o kadar tepkisizdi ki. Gözlerinde gördüğüm duyguları hareketlerinden bekledim. Olmadı... Benim de içimi oymuştu bu hâli. Kurtların kemirdiği devrilmeye hazır boş bir ağaç gibiydim. Gelen hıçkırığımı bastırdım. Akan bir damla daha yaşa ise engel olamamıştım. Hakkı var öyle güzel bir yol bulup akmıştı ki gözümden, çizdiği yol dudağımı buldu. Biliyordum.. göz yaşım bile onu içen dudaklarıma bir kez olsun değmek, onu hissetmek istiyordu. Yoksa niye aksın ki? Hem erkekler ağlamaz...
Titreyen dudaklarımı durdurup konuşmayı başardım.
-"Ben.. inan çok.. çok üzgünüm Toprak. Özür dilerim." Dedim son gelen hıçkırığı basıramayarak. Üzgün falan değildim. Banyodan çıkarken son kez arkamı dönüp baktığımda bir milim oynamamıştı yerinden. En azından tepki verseydin çocuk. Kafa atsaydın da beni öylece bırakmasaydın.
Odadan aceleyle çıktığımda ne yapacağımı düşünüyordum. Toprak bizimkilere söylediğinde oluşacak karmaşadan korkmuştum. Bilmiyordum ne tepki verecekler? Sahi üçü birden beni terkederlerse ne yaparım bir başıma bu dünyada? Söyleyin ilaçla mı, yüksekçe bir binadan atlayarak mı yoksa kendimi asarak mı? Sıkı tutun gönlüm.. her an gidebiliriz bu diyardan.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
BENİ SEV KALBİMİ DEĞİL(EŞCİNSEL)
Short Storyİşte zihnimi yerle yeksan eden,geceleri uykumu kaçıran o soruyu sormuştu: "Eski sevgilinin kalbini taşıdığım için mi tüm bunlar?!" Buna cevap veremezdim. Aynı soruyu haftalardır kendime sorup cevap alamazken,yahut cevaptan kaçarken,ona nasıl...