Merhaba arkadaşlar uzuunca bir aradan sonra yine ben. Eğer hala okuyan varsa, bunca süredir bölüm atmadığım için okuyan arkadaşlardan özür diliyorum. Okul mevsimi başladı başlayalı ne eskisi kadar boş vaktim oluyor ne de o yazma hevesi geliyor. Resmen tıkandım ve eskisi gibi de yazamıyorum sanırım, en azından son bölümlerle birlikte iyice dip yapan beğeni-yorum ikilisi formumun iyice düştüğünün kanıtı, zaten 2-3 bölüme de final geliyor yani benden kurtuluyorsunuz. Neyse bahanelerimle sizi yeterince boğdum sanırım, iyi okumalar :)
Alışmamış götte don durmaz derler. Atalarımız o kadar haklı ki, anlatamam. Diyeceksiniz ki neden? Çünkü haftalardır içimde uçuşan kelebeklerin haddi hesabı yoktu ve ben bu mutluluk denen arkadaşı yeni bir ev arkadaşı misali o kadar garipsiyordum ki, sanki elimde uçtu uçacak bir kuş var gibi hissettiriyordu.
İnanılmaz bir rahatsızlık bu. Sürekli kötü bir şey olacağını zannetmek ve anın güzelliğini yaşayamadan elin tetikte beklemek... Ciddi manada mide bulandırıcı bir his olarak bünyede yerini alsa da mutluluğun önünü kesme işinde başarısızdı. Yine mutluydum, yine mutlu olacağım.
Hayata karşı kazandığım direncin yegane sahipleri artık bir aile oluşumuzun nişanesi gibi iki kişilik yatakta koyun koyuna yatarken ben de yüzümü yıkamış dakikalardır bu güzelliği seyre dalmıştım. Daha ne kadar mutlu olabilirim diye düşünüyordum da, olamam sanırım. Bunun bir üst sınırı vardıysa eğer, işte o sınır burasıydı.
İstanbul'a dönüşümüzün üstünden bilmem kaç hafta geçmiş, Merih'i Elif'in ablasının anaokuluna yazdırmıştık. Biz de derslerimiz olduğu gün kampüse kısa süreli uğrayıp günün geri kalanını beraber geçiriyorduk. Tabii ki geri döndüğüm iş yerimde geçiriyorduk bu zamanı. Canım Selma ablam yerime part-time eleman alsa da ben geri gelince kovma seçeneği elinin altında olmasına rağmen geri aldı. Günün büyük kısmını orada geçirip ihtiyacımız olan parayı çıkarmak için çalışıyorduysam da birkaç gün evvel beni çok mutlu eden bir gelişme daha olmuştu.
Olay şu; canım annemin bana bıraktığı ve benim açmayı sürekli bir halde ertelediğim zarflardan birinde bir kredi kartı, bir mektup ve ulaşmam gereken beyefendiye ait telefon numarası bulmuştum. Nedir ne değildir diye merak ederken okuduğum zarfta, annemin bana rahat yaşamam için bıraktığı paraları biriktirdiği bir banka hesabı olduğunu öğrendim. Zengin olmanın mutluluğu değildi bu tabi, zengin de olmamıştık aslında ama ilk günden beri Merih'i nasıl rahat ve mutlu bir şekilde büyütürüm endişesi artık bir cevap bulmuştu.
Sessiz bir şekilde oturmuşken içeriden sesler geldiğini farkedip ayaklandım. Elif buzdolabının önünde kapağı açmış, eşofmanları saçlarıyla birbirine geçmiş bir şekilde ayakta dikilirken soğuk su şişesini kafasına dikmiş yudum yudum içiyordu.
-"Şuraya da yalaktan su içen inek tiplemesini yerleştireliim." dedim yönetmen taklidine girip sağ elimi çeneme sol elimi de sağ dirseğime koyarak. Arkasından aniden gelen sesle korkmuş olsa gerek ki bir anlık yaşanan sessizlik sonrası aniden şişeyi aşağı indirip öksürmeye, bu sırada ağzındaki suları da etrafa saçmaya başladı. Nefesleri normale dönüp gözlerindeki yaşları sildikten sonra konuştu.
-"Su içene arkadan sessizce yaklaşılır mı hayvan? Bu yaptığını yılanlar bile yapmıyor."
-"Hadi yine iyisin dua et çemkirmedim kulağının dibinde. Yığılır kalırdın valla."
-"Of kes kes. Hadi kahvaltı hazırla da yiyelim diyeceğim ama sende o ne gezer.. Haftasonumuz heba olmadan da dışarı çıkalım ayrıca şu havanın güzelliğine bakar mısın." Pencerenin kenarından dışarıyı izlerken konuştu. Sahi öyle hoş bir bahar havası süregeliyordu ki dışarıda. Bahçe kapısının hemen sağ ve sol kenarında yer alan taze gül fidanlarının tomurcukları çatlamaya durmuş, birkaçı açılmış pembe taç yapraklarını ölümden dönüp hayatına bir daha başlamış bir genç kız misali seriyordu gözlerimizin önüne. Hemen bize doğru kalan kısımda birkaç zayıf ayva ağacının dallarında yapraklar büyümeye başlamış, beyaza çalan ve üstünde pembe desenleriyle bir el tarafından dizayn edilmişçesine zarif duran çiçekler, bu sene ayva ağacının meyvesinin bol olacağını müjdeler gibiydi. Açık pencereden içeriye dolan ılık hava vücudumu okşarken ben de kendimi bu anın tadını çıkarmaya bırakmıştım. Garip bir zevk veriyor bu. Baharı seviyorum, bana beni hatırlatıyor ve Toprak'ı. Ölen doğayı inatla her seferinde bir kez daha canlandırıyordu ilkbahar, tıpkı onun bana yaptığı gibi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
BENİ SEV KALBİMİ DEĞİL(EŞCİNSEL)
Kısa Hikayeİşte zihnimi yerle yeksan eden,geceleri uykumu kaçıran o soruyu sormuştu: "Eski sevgilinin kalbini taşıdığım için mi tüm bunlar?!" Buna cevap veremezdim. Aynı soruyu haftalardır kendime sorup cevap alamazken,yahut cevaptan kaçarken,ona nasıl...