Beyaz ışık derler... Ölümle kısa bir görüşme yapıp da anlaşamadan görüşme odasını terkedenlerin odada olduğunu söyledikleri ortak şey beyaz ışıktır. Hepsi ona doğru gittiklerini görürler, en azından böyle söylerler. Benim için geçerli değildi. Niyeyse sarı bir ışık gördüm orada, altın sarısı... Birileri ölüm anımda bile gözümün önünden gitmemişti anlaşılan.
Bir insan neden ölümü ister? Durduk yerde ölümü isteyen var mıdır? Ya da herkesin geçerli sebebi var mı? Sahi bizim derdimizi dertten saymayıp "Bok yoluna gitti." diyen de var mıdır?
Yalnızca son soruyu cevaplayacağım, diğerlerinin cevabı göreceli çünkü. Cevap şu; evet, hem de milyonlarca var. Ha onların varlığı sikimde değil ama bir insan bir başkasının ölümünden nasıl kendine mutluluk payı çıkarır? Hem de hiçbir zararımız dokunmamışken. Neyse siktir edin, insanoğlu dünya üzerindeki en iğrenç varlık ve kendisinde mantık aranmamalı.
Tüm bunları düşünedururken vücudumda dolanan sızıyı hissediyordum. Ayaklarımdan başlayıp tüm uzuvlarımı kat ediyor başıma geldiğindeyse iki kat artarak beynimde zonklamalara yol açıyordu.Midemdeki o acıma ve boşluk hissi ise sarhoşmuşum hissi veriyordu. Henüz açtığım gözlerim, dakikalardır düşünmeye çalışan beynimin gerisinden geliyordu. Gözlerime dolan beyaz ışığı hüzünle karşıladım, sanırım ölmeyi bile becerememiştim...
-"Uyandııı." Odada kimse yoktu görünürde. Kafamı yavaşça kapının yanındaki cama çevirince bağıranın Elif olduğunu farkettim. Sinan ve Toprak ise yanyana durmuşlar hüzünle beni süzüyorlardı. Biraz bencilce gelecek biliyorum ama, birilerinin ardımdan, sırf gidişimden dolayı acı çekmelerini görmek güzel. Bu hala biraz umursandığım anlamına geliyor çünkü. Ve inanın buna öyle çok ihtiyacım var ki...
Gözlerimi çevirdim öbür tarafa. Ağladığımı görmelerini istemiyordum. Beş dakika geçmeden doktor geldi, durumumu sormasının ardından yaptığı ve ne olduğunu bilmediğim birkaç tetkikten sonra gitti. Bizimkilerin odaya girmelerine izin vermişti.
Yalnızca Elif girdi içeriye. Koşa koşa geldi ve yanağıma sulu bir öpücük kondurmasının ardından sıkıca sarıldı.
-"Off her yerim ağrıyor zaten Elif."
-"Ay pardon." Diyerek gevşetti ellerini ve sonra kızarmış gözleriyle kızdı bana. Haksız sayılmazdı kızmakta.
-"Sen bir ayaklan bak nasıl parça parça ediyorum seni. Bana bırakma diyordun ama sen beni bırakacaktın neredeyse be?" Dedi sitemkar bir şekilde. Başım eğik utançla beklerken konuşmaya devam etti.
-"Çok korkuttun bizi Behram. Beraber atlatacaktık. Neredeyse.. bizi bırakıp gidiyordun." Ortamı kaplayan sessizliği verdiğim alaylı cevap bozdu.
-"Hah ölmeyi bile beceremedim. Tam da son levele gelmiştim halbuki." Bir lahza sessizlikten sonra devam ettim. "Nasıl?"
Tek kelimelik bu soruyla neyi kastettiğimi anlamıştı Elif.
-"Sinan'la konuşuyorduk öyle. Üşüyüp içeri girdiğimizde... Öylece yatıyordun işte. İlaçları kusturup arabayla yetiştirdik hastaneye. Neyse ki yetiştirebildik. Biraz daha geç kalsaymışız.." Bir yandan konuşup bir yandan burnunu çekiyordu. Bolca ağlamıştı anlaşılan. Canım Elif'im...
Kafam eğik halde sessizce uzanıyordum hala. Konuşmak istemiyordum. Aslına bakarsanız hiçbir şey istemiyordum. Ruhum, batan gemiden ıssız bir adaya çıkarak kurtulan, bîtap düşmüş bir yolcu gibiydi . İçimde oluşan devasa boşluğu nasıl kapatacağımı derin derin düşünüyordum. Şuan soğuk toprağın altında yatıyor olabilirdim, olmadı. Ne denir ki buna, canım sağolsun. İronik...
ŞİMDİ OKUDUĞUN
BENİ SEV KALBİMİ DEĞİL(EŞCİNSEL)
Short Storyİşte zihnimi yerle yeksan eden,geceleri uykumu kaçıran o soruyu sormuştu: "Eski sevgilinin kalbini taşıdığım için mi tüm bunlar?!" Buna cevap veremezdim. Aynı soruyu haftalardır kendime sorup cevap alamazken,yahut cevaptan kaçarken,ona nasıl...