11. BÖLÜM

1.6K 108 44
                                    

-"Bu kadının burada ne işi var?"

Söylediğim şey garip gelmiş olsa gerek,hepsi boş bakışlarla yüzlerini bana dönmüşlerdi. Sızlayan gözlerim hiç de duruma yardımcı olmuyorlardı.

-"Nasıl ne işi var? Beni ziyarete gelmiş."

-"Ben bunun yüzünü bile görmek istemiyorum. Alın şunu yolluyor musunuz ne yapıyorsanız yapın."

Yaptığım şey doğru muydu? Evet sonuna kadar doğruydu. O bir insanın hayatını kaybettiği yalanını umarsızca söyleyip de nefretle yüzüme baktığı günden beri bu kadına yapılacak her şey mübahtı. Bana etikten, ahlaktan bahsetmesin kimse. Çünkü öyle bir şey yok.

Ulan ne güzel rol kesiyo orospu. Gözleri doldu bak bak,yan gözlerle Toprak'a bakıyor ne tepki verecek diye. Toprak kuracağı cümleyi toparlayamaz haldeyken Elif atıldı;

-"Behramcığım. Biraz ayıp olmuyor mu misafire? Hadi istersen biz seninle içerde birer kahve içelim." Zayıf noktamdan vurmaya çalışmak şuan için gereksizdi. Çünkü vurulacağım kadar vurulmuştum.

-"Hayır. Önce şu kadın gidecek." Cevabım netti. Elif de çok şaşırmıştı zira ne zaman sinirlensem kahve işini ortaya atarak beni sakinleştirir, o güzelliği yudumlarken de derdimi tasamı dinleyerek benimle bölüşürdü. Sessiz şekilde Sinan'a yaklaşıp Sinan'a sordu Elif;

-"Buna ne oldu bir anda? İlk kez kahveyi reddettiğini görüyorum."

-"Anlatırım daha sonra. Şimdi şurayı bir sakinleştirelim." Saniyeler içinde geçen konuşmaların hepsini duymuştum ancak dönüp tek kelam etmemiştim onlara. Gözüm hala o kadındaydı. Toprak sonunda bir şeyler söyleyebildi;

-"İyi niyetle ziyarete gelen bir misafiri kovmak da nedir Behram? Böyle kaba olduğunu bilseydim.."

-"Kaba olduğumu bilseydin ha.?" Kafamı sağa sola sallayarak. Azra karısı da gururuna yedirememiş olacak gözünden akan yaşları Toprak'a göstere göstere sildikten sonra çıkmaya yeltendi. Toprak bir anda kolundan tutarak kendine çekti.

-"Hayır, bir yere gitmene gerek yok. Gidersek beraber gideriz."

-"Ay ama dayanamayacağım, suçum günahım ne benim?" Ulan kadın.

Yıktın beni ulan. Yaktın sen beni. Ben daha şu düştüğüm hali kabullenememiş vicdanımla savaş verirken bir tekme de sen attın Toprak diye geçirdim içimden. Bakışlarından sinirlendiği belliydi.

"Anlatsana, neden böyle yaptığını anlatsana. Umursamaksızın öldüğünü söyledi bana desene Behram. Neyi bekliyorsun?" Söylemeyeceğim. Söylemeye mecalim yok çünkü. Hem o kadının öyle söylediğini zaten biliyor. Daha onların evine koşa koşa gittiğimizde söylemişti Sinan. Yaşadığım iç savaş beni cayır cayır yakarken gül bahçesindeymiş gibi rahatça konuşamam ben. Dilim dönmez,yüreğim konuşur da ağzım tek kelam etmez. Sinan yalnızca benim duyacağım şekilde girdi araya;

-"Behram, hastanedeki olaydan.." Cümlesini bitirmeden yalnızca gözlerimi kırpıp çıktım odadan hızla. İkisini dipdibe görmeye tahammül edemiyordum. Ben daha Selin'in hatırası tazeyken ve bir başkasını sevebilmiş olmanın azabını çekerken, bir de onu bir başkasıyla görmek dayanılmazdı. Ulaşılmaz hayallere mi sahiptim ki? Hayır. Sadece hayat fazla acımasızdı.

İyi bir insan olduğumu iddia etmiyorum. Ama kötü bir insan değilim be. Ben ağlayan bir kadın gördüğünde bile gözleri dolan sulugöz bir insanım. En fazla ne yapmış olabilirim hayattan bu karşılıkları alacak?

Bilmiyorum ben mi büyüttüm bu olayı. Ama bir empati kurun lütfen. Düşünün ki kalbinizin sesini size tekrar duyuran insanın öldüğü söyleniyor size. Ama aslında hayatta ve hemşirenin siktiriboktan,sebebini bile bilmediğiniz tribinden ötürü asıl siz ölecek gibi oluyorsunuz.

BENİ SEV KALBİMİ DEĞİL(EŞCİNSEL)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin