İçeri girince kapıyı sessizce kapattım. Sude ve Onur kendini sandalyeye attı, bense kapıya dayanıp olanları sindirmeye çalışıyordum. Sude başını dizlerine koyup homurdanmaya başladı, olanlardan en çok o etkilenmişti. Bu yaptığı ne kadar da beni sinir etse de anlayışlı olmaya çalışıyordum, kolay şeyler yaşamıyorduk.
Sude "bu okulda kaç tane bizim gibi kurban var kim bilir!" dedi cırlayarak. Cırlamasını kulaklarımda bir inilti ve uğultu bırakmıştı, sanki içinde bir kova dolusu arı bir cırlayan kızı kovalıyordu diyebilirdim. Şuan kendimi bir rapçi gibi hissediyordum, sözleriyle ölmeden gömebilecek gibi. Bakışlarımı Onur'a yönelttiğimde elinde bir tane minik el yapımı peluş bir kaplumbağa ile oynuyordu. Sude'yle birlik olmuş Onur'a inanamayan gözlerle bakıyorduk. "kaplumbağa ile oynama sırasımı şimdi Onur? çocuk musun kendine gel" diye mırıldandım.
Onur öfkeden parlayan gözlerini bana çevirdi. Açıkcası bu bakışı ürkütmüştü. "Aslında biliyormusun Mert, onu bunu yorumlacağım derdine düşeceğine kendine bakmayı unutuyorsun. Bu kaplumbağayı annem ölmeden önce kendi elleriyle yapıp bana vermişti. Ve biliyor musun hâlâ o gibi kokuyor." dedi bir çırpıda. Onur peluş kaplumbağayı uzattı, ne yapacağımı şaşırarak elime aldım. "koklasana." dedi. Bir süre elimde inceleyip, kaplumbağayı burnuma götürdüm, karanfil kokuyordu. O an pişmanlıkla bakışlarımı yere sabitledim. Onur'a mahçup bakışlarla bakıp kaplumbağayı ona geri uzattım. Bu durumu telafi etmem gerekiyordu.
Sude gülümseyip Onur'un sırtını ovuşturdu. Biraz olayın şokunu atlatmaya çalıştık. Zihnimin raflarını karıştırmaya başladım, nasıl kurtulabilirdik? aklıma gelen bir fikirle gidip çatıya giden kapıya baktım, ama kilitliydi. Acaba anahtarlara nereden ulaşabilirdik? Onur ve Sude boş gözlerle bana bakıyorlardı. "Kalkın! Anahtar arayacağız, birşeyler yapmanın vakti geldi." Onur hazır olduğu için kafasını salladı. Sude ise yine homurdanarak "bensiz gitseniz olurmu?" dedi. aslında Sude'nin gelmemesi bizim için avantaj olurdu, bizi yavaşlatıyordu. "sorun yok, kafana göre takıl" dedim.
Dikkatlice kapıyı araladım, koridoru yoklayıp dışarıdaki sesleri duymaya çalıştım ama etraf temiz görünüyordu. Onur'a başımla gel işareti yaptım. Soğuk, boş ve ruhsuz koridorda yavaş ve dikkatli bir şekilde yürüyerek müdürün odasına vardık. Gri ve siyah karışımı zeminde sakin sakin yürüdük. İlk defa. Ayakkabımdan çıkan 'fiyınk fiyınk' seslerine lânet ederek odaya girdik. Onur'a yaptığım çok kötü bir davranıştı, tamam önyargılıydım ama bu benim için bile fazlaydı. Onun gönlünü almaya çalışacaktım. Ona dönüp "Onur, az önceki olaydan ötürü özür dilerim. aptallık ettim." dedim mahçup bir dille. Suratına bir gülümseme yerleştirip omzumu sıvazladı. "sorun yok kardeşim" dedi.
Müdür odasında anahtarların bulunduğu kasanın yanına gittik, açtığımızda 10 veya 12 tane anahtar vardı. içini karıştırıp o kapının anahtarını bulmaya çalıştık. Birazda masanın üstünü inceledik ve o sırada gözlerim ajandanın üstündeki nota takıldı. üstünde isimler ve 2 kişinin üstünde çizik vardı. Biraz aşağı indiğimde gözüme bizim isimlerimiz çarptı, bu muhtemelen katildi ama ismimizi nereden biliyordu, hiçbir fikrim yoktu. Onur'a dönüp ağzımı elimle kapattım.
Ne kadar belli etmesede Onur'da korkuyordu, hemde çok. Katil o kadar psikopattıki öldürdüğü insanların yanına kanlarıyla nokta yapmıştı. ölen kızın ismi Nazlı, ölen erkeğin ise Deniz'miş. Onur'la birlikte yavaş yavaş ilerleyerek odandan çıktık. Ayakkabı sesleri duymaya başladığımızda birbirimize endişeli bakışlarla baktık. Onur'u peşimden sürüklerken koşmaya başladık. Bi ara Onur'u arkamda göremedim ama tekrar önüme döndüğümde ordaydı.
Kapıyı açtık ve hemen oraya daldık. Sude korkup geri çekildi. "Korkma biziz." dedim koşarak. Sudenin yanına gittim ve olan biteni bir çırpıda anlattım. Sude'nin tepkisi genelde bunlar oldu. 'Oha!' ve 'Ciddi olamazsın Mert! bunlara ek olarak birde 'Hepimiz öleceğiz kabullenin artık!' Onur ve ben büyük uğraşlar sonucunda Sude'yi susturmayı, sakinleştirmeyi başarmıştık. Çatı katında hiç cam olmadığı için akşam ve ya sabah olduğunu kestiremiyorduk, o yüzden "Hadi iyi geceler" dedim ikisindende aynı cevabı aldım. Uyku beni kendi topraklarına çekince, pek rahat olmasa da uyumaya başladım.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
TUZAK (Basılıyor)
KorkuSıraları öğrencilerin yaptığı anlamsız şekillerle, panoları hiç bir zaman okunmamış kağıtlarla dolu, mavi duvarları, ruhsuz havasıyla, sıradan bir okul. Peki ya bu okula, bir katil dadanıp tüm düzeni bozarsa? Okulda mahsur kalan 4 öğrenci, ve onları...