Merhaba! Beni twitter'dan bilenleriniz vardır. El birliğiyle büyüttüğümüz #BerSu çifti, beni buraya uzun soluklu bir hikâye yazmaya sevk etti. Bu ilk bölüm, orada paylaştığım kesitin aynısı. Fakat okumasanız bile oylarınızı beklerim. Ayrıca yorum yapmaya üşenirseniz de... Üşenmeyin, eheheh. Sevgiler :')
*****
Sevdamız bir uzun bakış... Ey memleket, ey soylu düş...
1971
Erken çöken akşamın kör karanlığında, yol iz bilmeden yürürken, bir yandan kolundaki saate bakarak söyleniyordu Beren. "Of Giray... Nereye çağırdın beni böyle?" Saat henüz erkendi fakat sokaklar ıssızdı. "Ne biçim bir yer burası?" dedi Beren, gözlerini sokakta, kırık kaldırım taşlarında, tenteleri dökülmüş dükkânlarda gezdirirken. Giray, bir arkadaşı vasıtasıyla tanıştığı hoş bir çocuktu; orta sınıf bir ailenin çocuğu olup kendisini varlıklı gibi gösteren, giyimi kuşamıyla caka satmaya çalışan ve tatlı sözleriyle Beren'in aklına sızan bir genç. Yaşı biraz büyük olmasına rağmen Beren onun serseri hallerine tav oluyordu. Şimdi babasından bu akşam için zar zor müsaade almış, onu da arkadaşı Ayla'ya gideceğini söyleyerek başarmıştı. Hakikaten Ayla'ya gidiyor olmamasından ötürü de, şoförle gitmemeye babasını ikna etmek için epey çaba sarf etmişti. Nadiren kullanırdı toplu taşımayı, bu akşam da otobüse binmeye mecbur kaldığı akşamlardan biriydi. Şimdi de duraktan beri yürüyordu. Aceleci bir tavırla elini cebine soktu ve kâğıttaki adresi tekrar okudu. Ara sokaktaki kulüplerden birine gideceklerdi anlaştıkları üzere, fakat Giray'ın onu duraktan almayı teklif etmemesi Beren'i içten içe kızdırmıştı. Bu vakitte hiç bilmediği şu izbe sokaklardan yalnız geçmeye mecbur kalmıştı kız. Neyse, dedi kendi kendine. İleriki sokaktan sonra hayat canlanıyordu, kulüpler orada toplanmıştı Giray'ın dediğine göre.
"O duvar bizim! Sabote edemeyeceksiniz!"
"Soysuz gâvurlar Moskova'ya! Gidin orada boyayın duvarları!"
"Sus lan faşist köpek!"
Beren, kulağına varan bu hiddetli bağırışlar üzerine irkilerek omuzlarını kendine doğru çekti, elleri istemsizce kavradı çantasını. Omzunun üzerinden, biraz çekinerek arkasına baktı, küçük bir güruh birbirine girmekteydi, fakat garip bir şekilde bu tarafa doğru geliyordu. Bu gördüğü şey kovalamaca mı, kavga mı, anlayamadı Beren. Adımlarını hızlandırdığı anda, biraz ilerlemişken idrak etti kavga edenlerin neden yerinde durmayıp üstüne doğru geldiğini. Şimdi tam karşısından, eli sopalı, görece daha büyük bir kalabalık geliyordu. Belli ki ardındaki kavganın bir kanadı, bu eli sopalı destekçilerine yanaştırmaya çabalıyordu grubu. Beren anlamıyordu bu işlerden; gelenler, kimlerdendi? Fakat tek bildiği, sapacak bir sokak bulamadığı takdirde, bu vahşilerin kavgasında hezimete uğrayacağıydı. Sesler birbirine karışmaya devam ediyordu.
"Yedik lan sizi, kitapsızlar!"
"Yiğit olsanız tek tek gelirdiniz, it sürüsü!"
*****
"Yedik lan sizi, kitapsızlar!"
Bu cümleyi kim kurardı, bu üslup kime aitti; iyi biliyordu Suat. Kendisinin de daha önce karışmış olduğu kavgalarda az duymamıştı. Şimdi sesleri işittiği esnada eczanede, tezgâhın arkasında eğilmiş alt rafları düzenliyordu. Bağırışı duyunca aniden başını kaldırıp camdan ötesini görmeye çalıştı. Görünen o ki yine arbede çıkmıştı. Yoldaşlar. Çöktüğü yerden fırladı, kapıyı açtı; sokağın iki ucundan iki grup birbirine yürüyordu. Kimin kimden olduğunu tahlil etmeye vakti olmadı Suat'ın; zira dikkati, böyle bir kavganın ortasında görmeye alışık olmadığı bir şeye yönelmişti: Kaçacak yer arıyor gibi görünen, başını omuzları arasına çekmiş, kolları arasındaki çantaya sanki kendisini koruyacakmış bir şeymiş gibi sımsıkı sarılmış bir kız.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Nereye Uçar Turnalar?
FanfictionNereye uçar turnalar, nereye gider gökyüzü... Alıp kanatlarına umutlarını geçmişin? Sen yıkıldın altında göğün, yandın küçük bir pervane gibi. Ah, küçük bir pervane gibi... Bir 70'ler hikâyesi. Bu hikâyede, gençliğin ilk heyecanlarıyla tasasızca yaş...