Gören bizi sanır deli
Usludan yeğdir delimiz, eyvallah!
4 Mart 1971
"Kendilerine Türkiye Halk Kurtuluş Ordusu adını veren gizli örgüt mensupları, dün sabaha karşı Balgat'taki Amerikan tesislerinden 4 Amerikalı askeri kaçırmışlardır. Gizli örgüt mensupları, esir alınan Amerikan askerlerinin 400 bin dolar fidye karşılığında serbest bırakılacağını bildirmiş ve fidyenin ödenmesi için 36 saat mühlet tanımıştır."
Spiker nispeten önemsiz ve bildikleri detayları anlatmaya devam ederken Ünsal uzanıp radyonun sesini biraz kıstı. Masanın etrafında, yüzlerinde düşünceli ifadelerle oturuyorlardı; kimi öne eğilmiş, çenesini ellerine dayamış, kimi geriye yaslanmış, kollarını göğsünde sıkkınlıkla kavuşturmuş, fakat istisnasız hepsi kararsız ve kıpırtısızdı.
"Ne olacak şimdi?" diye sordu Feraye.
Sessizlik sürdü.
Suat başını önünden kaldırıp Tahsin'e baktı. "Öldürecekler mi abi gerçekten?"
"Ne bileyim..." dedi Tahsin belli belirsiz bir sesle. Dirseği masada, dudaklarıyla oynayıp duruyordu.
"Kurşuna dizeceklerini söylüyorlar," dedi Feraye. Önünde bir gazete duruyordu. Gezmiş ve arkadaşlarının hazırladığı bildiri TRT'de apaçık yayınlanmamıştı; şimdi ona dair bilgileri sessizce okuyordu.
Asım bedenini öne doğru çekip masaya yaslarken, "Yapmaları lazım," dedi. Elleri masanın üstünde emin bir tavırla birleşti. "Şayet o fidye ödenmezse-"
"Sanmıyorum ki ödensin," diye böldü Ünsal. Kolu uzanıp radyonun sesini bu kez hafifçe açtı. Kulağına mühim bir şey çalınmış olmalıydı.
"Amerika Büyükelçisi William Handley, örgütün bu açıklamaları üzerine Dışişleri Genel Sekreteri Orhan Eralp'i telefonla aramış, "Kaçırılan Amerikalıların hayatından endişe duyuyoruz," demiştir."
Feraye sinirli bir nükteyle konuştu. "Valla biz de endişe duyuyoruz Williamcım ama sanki size daha fazla iş düşüyordu bu noktada!"
"Ne iş düşmesinden bahsediyorsun?" dedi Ünsal. "Umurlarında mı sanki? Devlet başkanı kendi ağzıyla söyledi, fidye ödenmemeli diye."
Asım yeniden arkaya yaslanırken gerindi. "Eh, adamların kendisi bile sahip çıkmıyor askerlerine... Denizler de buna uygun davranacaktır."
"O iş o kadar kolay mı?" dedi Suat hemen yanından. "Niye öldürülecek o askerler, neyin bedeli olarak?" Tahsin gözlerini kaldırarak ona baktı. "Ben sana söyleyeyim," dedi Suat. "O fidyeyi ödemeye yanaşmayan başkan var ya, işte onun gibi tuzu kuru heriflerin politikalarının bedeli olarak."
"Otur bir de ağla kardeşim, elin Amerikan askeri için. Emperyalizme hizmet ettiklerine saysınlar. Onlar yüzünden ölenlere saysınlar Vietnam'da! Hâlâ da öldürüyorlar!"
Suat bir an hareketsiz kalıp baktı, sonra başını eğip gergin bir tavırla şakaklarını ovdu. Nasıl oluyordu da hem haksız ama hem de haklı olabiliyorlardı! Sırf Asım için değildi bu düşüncesi, gerilla hareketine soyunan bütün yoldaşları için ve hatta kendisi için de. Nasıl? Evet, birileri öldürülmüştü, hâlâ da öldürülüyordu; ama bu kaçırma eylemi bir misilleme yapmak, bir intikam almak maksadı da taşımıyordu ki... Hem öyle olsaydı bile, Vietnam'daki katliamların sorumlusu, bu emir kulu askerler mi olacaktı? Belki de. Belki de bir devrimci, emir kulu olmayı hoş görmemeliydi; devrimi, isyanı, boyun eğmemeyi savunurken askere acımak çelişkiydi belki. Şimdi kafası daha çok karıştı. O halde bütün rütbesiz erleri öldürmeye hakları olur muydu? Yo, yo...
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Nereye Uçar Turnalar?
FanficNereye uçar turnalar, nereye gider gökyüzü... Alıp kanatlarına umutlarını geçmişin? Sen yıkıldın altında göğün, yandın küçük bir pervane gibi. Ah, küçük bir pervane gibi... Bir 70'ler hikâyesi. Bu hikâyede, gençliğin ilk heyecanlarıyla tasasızca yaş...