Elbette Türkiye'de de en uzun koşuysa devrim
O, onun en güzel yüz metresini koştu
Mevsime Nisan ılıklığı düşüyor; Beren yine bir okul çıkışı tramvaya atlayıp bu taraflara gelmiş, Asım'ın peşine takılmış, başka birkaç arkadaşla daha Lalezar'da oturuyor; bu masada ablama yakalanmıştık, şu masada ilk zamanların heyecanını duyuyor, herkesten gizli el ele tutuşuyor, gülüşüp duruyorduk, ötekinde... ötekinde artık pislenmiştik, suçumuzu konuşuyorduk, cinayetimizi... cinayetimizi. Birden birinin sanki soyadını söylediğini, "Beylice" dediğini zannetti. Yarı şaşkın döndüğünde, çünkü burada Asım hariç hiç kimse onun soyadını bilmiyordu, masanın öteki ucunda Ahmet'le Ufuk'un konuştuğunu gördü. Asım da bir koluyla masaya yaslanmış, onlara doğru eğilmiş, "Nereden başlanacak?" diyordu, "Ben de katılacağım. Çok uzak kaldık sıkıyönetim yüzünden." Beren oturduğu yerde şimdi iyice onlara dönmüştü. Asım başını çevirip ona baktı. "Sıkıldın mı? Kalkarız birazdan. Saat kaç?" Ayla'nın kursuna, ders bitimine gideceklerdi.
Beren onu duymuş gibi görünmedi, gözünü kulağını Ahmet'le Ufuk'a dikmişti. Ahmet elindeki tükenmez kalemin kapağını çıkarırken, "Grupları oluşturmaya başlayalım," dedi. "İşçilerin taleplerini az çok öğrendik sendikadan... Ama bir de gidip yüz yüze görüşelim, hiç değilse sözcüleriyle." Ufuk başını onaylarcasına salladı. "Bir bakalım, organize olabilecekler mi, yardıma ihtiyaçları var mı; bizim yanlarında olduğumuzu bilsinler."
Beren birden "Grev mi?" diye sorarak konuya bodoslama girmiş oldu. Sesindeki saf bir merak değildi zira bir yanı, az önce o lafların arasında bir yerde soyadını duyduğundan emindi. Gerçi öyle olsaydı Asım anlamaz, bir tepki vermez miydi? O orada öyle çayını yudumlarken diğer iki erkek aynı anda Beren'e baktı.
"Evet," dedi Ahmet. Kızın ilgisini fark etmişti, geçiştirmiş olmamak için açıkladı. "Sendikadan resmî karar çıkmasını bekliyorduk, nihayet çıktı. Birkaç fabrikanın aynı günde greve gitmesi planlanıyor. Biz de destek olacağız."
"Hangi fabrikalar?"
Asım başını Beren'e doğru çevirip, ne oluyor, der gibi salladı; oradaki belli belirsiz endişeyi, aslında bunun sebebini de sezer gibi olmuştu. Bir yanında Ufuk, hepsi tekstil ve kumaş fabrikası olmak üzere dört fabrikanın adını sayarken Beylice Tekstil'i de üçüncü sırada söylediğinde, Asım kızın konuya aniden alevlenen ilgisinin anlamının ve haklılığının farkına vardı. Üstelik nasıl da gözden kaçırmış, kulak vermemişti...
Beren'in kaşları şaşkınlıkla kıvrıldı: Fabrika greve mi gidiyordu? Aslında buna şaşırmamalıydı. İşlerin pek de yolunda gitmediğini, babasının aylardır süren gizli saklı, sessiz ve tuhaf düşünceliliğinden, aklının hep idarî veya parasal birtakım meselelerle meşgul olduğunu ele veren o ciddi yüz ifadesinden, sahte keyiflerinden anlamış olacaktı. Yine de buna hazır değilmiş ki, içinde bir yerde bir hayal kırıklığı vardı. Babasının tümgüçlülüğü gözünde zedelenivermişti ama bu neydi ki? Sıra belki de güveninin, aralarında sanki pek çok kez sınanmış ve her sınamadan iyi kötü bir başarıyla çıkmış olan o "her şeye rağmen sevgi"nin zedelenmesine gelecekti.
Ne diyeceğini bilemedi, "Niye öyle..." diye bir soru sormaya çalıştı.
"Ne o Beren, üzüldün mü," diye lafa karıştı Ünsal, karşılarındaki boş sandalyeyi çekerken. Tuvaletten dönmüş, konuşmayı sonundan yakalamıştı. "Beylice'den mi giyiniyordun?" diye sorarak oturdu. Üç erkek birbirlerine bakıp güldüler; Asım da Beren'e bakıyor, kızın tadının tuzunun kalmadığını görüyordu. Üstelik kendisi az önce, ben de katılacağım, demişti; öyle ya, sıkıca bağlı oldu bir fikri bir arkadaşlık bağının hatırıyla eğip bükemezdi. Hem zaten aslında burada, bu masada beraberdiyseler, etraflarında dernekten, kimi örgütten insanlarla oturuyorlardıysa, Asım'ın bir şeyleri eğip bükmesi de gerekmemeliydi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Nereye Uçar Turnalar?
FanfictionNereye uçar turnalar, nereye gider gökyüzü... Alıp kanatlarına umutlarını geçmişin? Sen yıkıldın altında göğün, yandın küçük bir pervane gibi. Ah, küçük bir pervane gibi... Bir 70'ler hikâyesi. Bu hikâyede, gençliğin ilk heyecanlarıyla tasasızca yaş...