Coşkun selleri utandırır
İçindeki öz senin
Gözündeki söz senin
"Anarşist faaliyetlere karşı tedbir ve mücadelenin artırılacağını belirten Erim, 'Hükümeti güçlendirecek Anayasa değişikliği hemen gerçekleştirilecek,' dedi. 'Türkiye parçalansın diye gayret sarf edenlere karşı almayacağımız tedbir yok,' diyen Başbakan, sol örgüt ve yapılanmalar için, 'Alınacak tedbirler balyoz gibi kafalarına inecektir,' şeklinde konuştu."
"Balyoz gibi, ha..." diye yineledi Suat huzursuz, sanki biraz da alaycı bir tonda. Vay be, der gibiydi, amacını bu kadar iyi ifade eden başka bir kelime zor bulunurdu herhalde; balyoz, parçalayan, dağıtan, unufak eden, yaralayan, kanatan, belki öldüren. Bir başbakandan gelen bu üstü kapalıymış gibi görünen aleni tehditlerin yadırganmayacağı zamanlardı. Zaten neden yadırgansındı; on beş yirmi yaşlarındaki zayıfça çocuklar birbirini kırıp geçiyorken, gücün balını yiyen adamlar yok etmeye daha geçerli kılıflar hazırlayamaz mıydı? Öte yanda bir de bu balyozların artık işlevini gerçekten yerine getirmesini bekleyen, kaostan, çocuklarını sokaklardan, karakollardan, vukuatlardan toplamaktan yılmış, devrim denen şeyi adı geçtiği yerde reddeden, çünkü zaten kendi basit hayatının durağan akışı içindeki herhangi bir şeyin bile devrilmesine tahammülü olmayan ve daha lezzetlisini hiç tatmamış haliyle ağzının tadının kaçmasından korkan bir halk vardı. Teslimiyetiyle, gücün balını yiyen adamların peteklerini dolduran, iyi niyetli ve bezgin halk. O halk buradaydı işte; Suat'ın, yağda yumurta yaptığı sahanı sininin ortasına bırakan, bir yandan, "Bizim Nazmiye'nin oğlunu da götürmüşler bu eylemlerin birinde, yazık günah bu çocuklara, neci kimci olursa olsun, tanış olunca üzülüyor insan," diyen ve iki saniye sonra kendi ocağının derdine düşüp çocuklarına seslenen teyzesindeydi. "Tarııık! Zehra, haydi çağırıver abini, giymedi mi önlüğünü hâlâ! Haydi, yeyin de öyle, haydi!"
Suat çay kaşığını şekerliğe uzatırken büyük kuzeniyle, taze devrimci Faruk'la şöyle bir bakıştı. Aynı şeyi düşünmüş gibiydiler. Bu evde Nazmiyelerin oğullarına dertleniliyordu. Bu evde Nazmiye'ninkinden farklı olmayan oğullar vardı. Birden Suat'ın zihnine gerilerden bir yerden bir ses düştü, 'Yani sen ailene bile itiraf edemediğin, kabul ettiremeyeceğin bir devrim fikrini koskoca bir ülkeye kabul ettirebileceğine inanıyorsun, öyle mi?' Beren'in ablası söylemişti bunu, çok da haksız olmayarak. Durumu Beren'in durumundan çok mu farklıydı sanki; kendisi de mertçe söyleyemiyordu ki ailesine neyi desteklediğini, hangi safta olduğunu. Ama onunki korkudan, baskıdan ziyade, ailesini, etrafındakileri endişelendirmek istemediğindendi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Nereye Uçar Turnalar?
FanfictionNereye uçar turnalar, nereye gider gökyüzü... Alıp kanatlarına umutlarını geçmişin? Sen yıkıldın altında göğün, yandın küçük bir pervane gibi. Ah, küçük bir pervane gibi... Bir 70'ler hikâyesi. Bu hikâyede, gençliğin ilk heyecanlarıyla tasasızca yaş...